HABER

Sırrı çözülemeyen gizemli olaylar

Manchester kentindeki müzede 80 yıldır sergilenen heykelin hızlandırılmış görüntülerini inceleyen yetkililer, neye uğradıklarını şaşırdı.

Sırrı çözülemeyen gizemli olaylar

Manchester kentindeki müzede 80 yıldır sergilenen heykelin hızlandırılmış görüntülerini inceleyen yetkililer, neye uğradıklarını şaşırdı.


‘Neb-Sanu' adını taşıyan 30 santimetre uzunluğundaki heykel, M.Ö 1800 yılına ait.


Heykelin sanki kendi iradesiyle hareket ediyormuşçasına kendi etrafında nasıl döndüğü ise şu an bir sır.


Manchester Müzesi'nde Mısır bilimci olan Campbell Price, ‘müzenin antik bir lanete çarpılmış olabileceğini' öne sürdü.


Manchester Evening News gazetesine konulan Price, "Bir gün kendi etrafında döndüğünü fark ettim. Bu çok tuhaf bir durum çünkü heykelin bulunduğu dolaba ait anahtar sadece bende bulunuyor” dedi.


İngiliz Mısır bilimci, heykelin nasıl kendi kendine hareket ettiğine yönelik olarak, antik Mısır kehanetlerini hatırlattı: "Mısırlılar, ölenlerin ayaklarına diğer dünyaya götürmesi için eşyalar koyardı... Antik Mısırlılar, eğer mumya yok olursa, heykelin mumya sahibinin ruhunu diğer tarafa taşıyacak araç olarak görev alacağına inanırdı. Belki de heykelin hareket etmesini sağlayan budur” dedi.


Indepentent sitesinin haberine göre, Manchester Üniversitesi'nde fizikçi olan Brian Cox'un konuya farklı bir yaklaşımı var. Cox, ‘hareketin sürtünme kuvvetlerinden meydana geldiğini' öne sürerek, "Heykelin kıvrımlı yüzeyiyle, cam yüzeyin etkileşimi, hareketi doğuruyor olabilir” ifadesini kullandı. Cox, "Ancak heykel on yıllardır müzede duruyor ve geçmişte böyle bir olay yaşanmazken şimdi kendi ekseninde mükemmel bir daire nasıl çizebiliyor, bunu anlamak güç” yorumunda bulundu.


Arkeologlar, kıyısı Baltık Denizi'ne bakan İsveç'teki Kåseberga kasabasında bir tepeye yerleştirilmiş 59 dev kayanın sırrını ortaya çıkarmaya çalışıyor.


Denize bakan bir tepede yer alan kayalardan her biri, yaklaşık bin 800 kilogram ağırlığında. Kayalar, bir geminin dış hatlarına benzeyen, 67 metre uzunluğunda bir şekle sahip.


Arkeologlar, Ales Stenar (Ales'in Kayaları) olarak bilinen yapının, yaklaşık bin yıl önce, Demir Çağı'nda inşa edildiğini ve bir mezarlık anıtını temsil ettiğini düşünüyor. Ancak yeni bir araştırma, kayaların İskandinavya'da Tunç Çağı'nın yaşandığı iki bin 500 yıl öncesine ait olduğunu ve tıpkı İngiltere'deki Stonehenge gibi, bir astronomik takvim görevi gördüğünü öne sürüyor.


International Journal of Astronomy and Astrophysics dergisinde geçtiğimiz ay yayımlanan araştırmada, Mörner, Ales'in Kayaları'nın bir astronomik takvim olarak nasıl işlev gördüğünü anlattı. İsveçli bilim insanı ve ekibi, Güneş'ın kış ve yaz gündönümlerinde Ales'in Kayaları etrafındaki belli noktaları aydınlattığını, antik İskandinavların bu şekilde dini ritüellerin tarihlerini veya hasat zamanını belirlediklerini öne sürdü.


Araştırmacılar ayrıca, bir geminin dış hatlarına benzeyecek şekilde dizilen kayalarla Stonehenge'in belli geometrik özelliklerinin uyuştuğunu belirtti. Stohenge'in ne amaçla inşa edildiğine dair günümüzde tartışmalar devam etse de, Mörner her iki antik yapının da dev bir astromi takvimi olduğunu düşünüyor.


Mörner, esrarengiz kayaların, Tunç Çağı'nda Avrupa ve Akdeniz'de gezen ve ticaret yapan bir İskandinav topluluk tarafından inşa edildiğini ve Stonehenge'den ilham alındığını öne sürdü: "Ales'in Kayaları bir takvim. Bunun yanında bize antik İskandinavya, İngiltere ve Yunanistan hakkında da daha önceden bilmediğimiz bilgiler sunuyor” dedi.


İsveçli bir arkeolog ve Fornvännen arkeoloji dergisinin editörü olan Martin Rundkvist, "Kayalardan oluşan geminin bir gök takvimi olduğu düşüncesi akademi çevrelerindeki arkeologlar tarafından destek görmeyen bir teori... Tersine, Ales'in Kayaları özenle inşa edilmiş bir mezarlık anıtı olmalı” diyerek en son araştırmaya karşıt bir görüş belirtti.


İsveç'in kırsal bölgeleri, birçoğu gemileri andıran çok sayıda anıt yapı bulunduruyor. Bu anıtların birçoğu, İsveç'in Demir Çağı'na, M.S 500-1000 yıllarına işaret ediyor. Rundkvist, bu anıtların neredeyse tümünün mezarların yerlerini gösterdiğini savunuyor.


Arkeologlar, Ales'in Kayaları'nın yaşını yapılan ilk karbon tarih saptama yöntemiyle bin 400 yıl olarak belirlemişti. Bu tarih, Mörner'in öne sürdüğü tarihin yaklaşık bin 100 yıl sonrasına denk geliyor. Rundkvist, dev kaya yapıyı inşa edenlerin de gezici-tüccar bir topluluk olmadığını savunuyor. İsveçli arkeolog, "Ales'in Kayaları”nın, denizci bir topluluk tarafından inşa edildiğini ve dev kayaların öküz, köle, ip, kızak, ahşap kürekler ve basit demir aletler kullanılarak yerlerine konduğunu düşünüyor.


Rundkvist, "Burası Beowulf'un (Konusu Demir Çağı'ndaki İskandinavya'da geçen eksi bir İngiliz destanı) dünyası” diyerek antik yapının eski kültürle olan bağlantısına da değindi. İskandinav toplumların kültüründe çok önemli bir yer tutan gemiler, önemli insanların mezarlarını işaretlemek için inşa edilen anıtlara da ilham vermiş olabilir. Ales de, İskandinav folkloruna göre, Ale adındaki bir kralın mezarını gösteriyor. Rundkvist, bu bulgulara dayanarak, Mörner'in, "hiçbir kanıtı olmayan bir bir teoriyi savunduğunu” belirtti.


Stonehenge... İngiltere'nin en ünlü tarihi yapılarından biri. Yapının ne amaçla ve nasıl inşaa edildiği hala bir sır. Rusya Federasyonu'na bağlı Başkortostan federe cumhuriyetinde bulunan benzeri (Uçalı buluntuları) ise bu tür yapıların gizemini bir kat daha artırıyor...


İngiltere'deki Salisbury Düzlüğü'nde eskiden dinsel törenler için kullanılan ve Kelt rahiplerinden oluşan bir sınıf olan Druidlere atfedilen büyük taşlardan oluşan bir çember vardır. Druiler'in bu taş çemberini kullanmış olması mümkünse de, başlangıcı İngiliz Adaları'ndaki Neolitik insanlara kadar uzanmaktadır.


Bilinenler buranın MÖ 2300 yıllarında inşa edilmeye başladığı yönünde. Yapı, keskiyle yontulmuş, düzgünleştirilmiş ve dışarıdan yerel bölgeye taşınmış, dik konumundaki 30 taştan (bunlardan halen 17'si ayaktadır) oluşur ve kavisli hale getirilerek dik duran taşlarin üzerine yerleştirilen lento(kiriş) taşlarını içerir. Böylelikle çember şeklinde kapı boşlukları oluşmuştur.


Stonehenge'in çemberi bölen ve yapının girişinden geçen ekseninin yaz dönencesindeki (21 Haziran) gündoğumuna doğru konumlandırılmış olması, buna karşılık, yakındaki İrlanda'da yaklaşık olarak aynı zamanlarda inşa edilen Newgrange anıtının kış dönencesindeki (21 Aralık) gündoğumuna yöneltilmiş olması ilginçtir.


Daha önceleri güneş-uzay gözlemevi, güneş saati veya ufo iniş yeri olabileceği idda edilen Stonehenge, 500 yıl boyunca mezar alanı olarak kullanılmış.


Ayrıca yapının yapılış amacı son araştımalarla tam çözülemesede biraz daha netlik kazanmıştır.


Yapı ile ilgili bir başka iddia ise buranın bir şifa merkezi olduğu yönünde.


Yapı ile ilgili bir başka iddia ise buranın bir şifa merkezi olduğu yönünde.


Bu teze göre insanlar bu mavi taşların tılsımlı olduğuna inanıyorlar ve binlerce kilometre öteden buraya geliyor, taşlardan şifa bulmaya çalışıyorlardı.


Tezi ortaya atanlar, kanıt olarak da mezarlarda yapılan araştırmaları gösteriyor.


Zira bu mezarlarda, normal sayılamayacak kadar fiziki yara ve hastalıkları bulunan ceset kalıntıları teşhis edildi.


Mezarlardaki dişlerin analizi sonucu, cenazelerin "yarıya yakınının" Stonehenge bölgesinde doğmuş insanlardan olmadığı anlaşıldı.


Stonehenge'in sadece hasta insanları değil, şifa dağıtma özelliği bulunanları da çeken bir merkez olduğu sanılıyor.


İngiliz bilim adamları, tarihi yapıya 5-6 kilometre uzaklıkta ortaya çıkarılan ve "Amesbury Okçusu'nun Mezarı" adı verilen yapıdaki bulguların ilginçliğine de dikkat çekiyor.


Mezar ve buraya bırakılan eşyalar üzerinde yapılan incelemeler, bu kişinin Avrupa Alpleri'nden gelen, varlıklı ve güçlü, aynı zamanda metal işlemeyi bilen biri olduğunu işaret ediyor.


Analizlerde, Amesbury Okçusu'nun her iki dizinden de sakat olduğu ve önemli bir diş sorunu olduğu anlaşıldı.


Bu da okçunun gizemli binaya şifa bulmaya geldiği tezini savunanların elini kuvvetlendiriyor.


Bölgede yapılan son kazılarda, halen tarihi anıtın altında gömülü bulunan orijinal mavi taş oyuklarında 100 kadar organik materyal de gün yüzüne çıkarıldı.


Ve ilginç bir benzerlik... Rusya Federasyonu'na bağlı Başkortostan Cumhuriyeti'nde 1956 yılında ilginç bir yapı bulundu. Yapı İngiltere'nin bütün dünyanın bildiği Stonehenge'ine çok benziyordu...


Uçalı vilayetinde bulunduğundan "Uçalı buluntuları" olarak adlandırılan yapı üzerinde 2004 yılından itibaren arkeolojik kazılara başlandı. Bakalım bu yapıların gizemi ne zaman çözülecek?

En Çok Aranan Haberler