HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Siyasiler ekran yerine "kitapta" karşılaştı

ANKARA (ANKA) - Liderler ya da parti yöneticileri 22 temmuz seçimleri öncesinde ekrandan önce "kitap"ta bir araya geldi. Sevinç Engin'in editörlüğünde Sistem Yayıncılık yayınlanan "İdare etmek mi? Yönetmek mi?" adlı kitapta işadamları, sivil toplum örgütü temsilcileri, bilim adamları, gazeteciler ve Mehmet Ağar, Devlet Bahçeli, Süleyman Demirel, Erkan Mumcu, Onur Öymen ve Abdüllatif Şener Türkiye'nin idari sistemine, bu arada siyasete ilişkin temel görüşlerini açıkladılar.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye'nin en büyük sorununun istikrar olduğunu belirtirken "Türkiye 80 yılda ‘selden kütük kapar gibi' 59 hükümet kurdu" dedi. Osmanlının "ehil olmayanlar" yüzünden battığını anlatan Mehmet Ağar ise siyasette deneyimin önemine dikkat çekti. Erkan Mumcu imzalı yazıda ise yeniden yapılanma zorunluluğuna değinildi ve "Sorun, klasik yöntemlerin etkisiz hale geldiği bir noktada gerekli dönüşümün sağlanıp yeni yaklaşımların sergilenebilme becerisinde yatmaktadır" denildi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ise bazı belediyelerin uygulamalarının "yerelleşmedeki" endişeleri haklı çıkardığını kaydetti. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise, "Eski dönemlere ait, piyasayla devleti karşı karşıya getiren görüşler artık alıcı bulmamaktadır. Önemli olan piyasa ile devleti birbirine ‘dost' kılabilmek ve aralarındaki karşıtlığı ortak geleceğimizin güvencesini sağlamak açısından aşmaktır dedi.

AĞAR: OSMANLI EHİL OLMAYANLAR YÜZÜNDEN BATTI

Kitaba katkıda bulunan 48 katılımcıdan DP Genel Başkanı Mehmet Ağar yazısında eş, dost hısım akraba ilişkileri ve kayırmacılığın bürokratik atamalarda bazen etkili olduğunu belirterek, "Akrabanızı sevebilirsiniz, yardımcı da olmak istersiniz, fakat o kişiyi alıp yerine getiremeyeceği bir işin başında görevlendirirseniz hem memlekete millete yazık edersiniz, hem de o kişiye" dedi. Bir makama kayırmayla gelen kişinin o görevde başarısız olacağını kaydeden Ağar, "Tarihimizde Yeniçeri ocağının nasıl bozulduğuna ilişkin gelişmeleri tarihe ilgi duyan herkes bilir. İşi ehline vermediğinizde bir büyük imparatorluğun dahi içten içe çürümesine sebep olabiliyorsunuz" dedi.

Mehmet Ağar atandığı görevlerinde daha iyisini hedef aldığını, kendisine yasa ve yönetmeliklerle verilen görevlerin ötesinde neler yapabileceğine baktığını, daha iyi hizmetin şartlarını kurmaya çalıştığını belirterek, "Öte yandan bürokratik atamalara ilişkin karar verme konumlarında da önce işin niteliğini ve milletin faydasını hesap ettim" dedi.

BAHÇELİ: BÖLÜCÜLÜĞE TAVIR NEONAZİZME TAVIR KADAR ANLAMLI

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise yazısında dünyanın en zorlu coğrafyasının tam odağında yer alan Türkiye'nin bazı hassasiyetlere sahip olmasının doğal olduğunu bildirdi. Bunun göz ardı edildiğini kaydeden Bahçeli, "Unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin yıkıcı ve bölücü tehditlere karşı duyarlı ve kararlı olması, en az Batı Avrupa ülkelerinin bugünkü gelişme düzeylerine rağmen Neonazi tehlikesi karşısında teyakkuz halinde olması kadar doğal ve anlamlıdır" dedi. Bahçeli şöyle devam etti:
"Demokrasinin genel kabul görmüş ve uygulama imkanı bulmuş standartları bellidir. Bunlar kimsenin tekelinde olmadığı gibi, demokrasi adına fetva vermek de kimsenin harcı değildir. Eğer demokrasiye ille bir sahip gerekiyorsa, o da bizatihi milletimizin kendisidir. Demokratik cumhuriyetlerin bir düşmanı anti-demokratlar ise, bir diğeri de demokrasi adına konuşup evrensel doğruları dile getirdiğini iddia edenlerdir. Esas bu anlayış, demokrasiye değil, totalitarizme davetiye çıkaracaktır."

Türkiye'de demokrasinin, ona karşıt çevreler kadar demokrasi yandaşı görünen çevreler dolayısıyla gelişemediğini bildiren Bahçeli, "İnsan hakları ve demokrasi kavramlarını sakız yapıp, kavramların ve değerlerin saygınlığına gölge düşürenlerin demokratikleşme çabalarını zayıflattığını düşünmekteyiz. Demokratikleşmeye en büyük zararı, onları cumhuriyet düşmanlığıyla, bölücülükle ve teröristlerle özdeşleştiren, en azından sağduyu sahibi çoğunluğun böyle algılamasına sebep olanların verdiğine şüphe yoktur. Bunun için, daha çok demokratikleşme talep eden kişi ve kurumlar, demokrasi, insan hakları ve ülke birliği ve dirliği alanında gerçekçi ve samimi oldukları ölçüde Türkiye'nin işi kolaylaşmış olacaktır" dedi. Bahçeli şöyle devam etti:

"-Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir demokratik rejiminde etnik kimlikler okşanarak, etnik ve dini farklılıklar kaşınarak, demokrasinin ve toplumsal dayanışmanın geliştiği görülmemiştir. Yine dünyanın hiçbir ülkesinde milli kimlik ve kültür yok sayılarak, asgari müştereklerin varlığına ve önemine özen gösterilmeyerek kamu düzeninin korunması ve siyasi rekabetin yaşatılması mümkün olmamıştır. Demokrasinin ruhuna ve lafzına tamamen aykırı tavır alışların, demokrasi ambalajıyla pazarlanması da bu değerlendirmeyi değiştirmemektedir."

SELDEN KÜTÜK KAPAR GİBİ

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise, kitabın editörü tarafından kendisine yöneltilen "Türkiye'nin en büyük yönetim sorunu nedir?" sorusuna, "80 yıldaki en büyük sorun istikrarsızlıktır" yanıtını verdi. Cumhuriyetin ilanından bugüne kadar 12 kez sıkıyönetime başvurulduğunu, bunun 25 yıldan fazla sürdüğünü, 15 yıla yakın da olağanüstü hale müracaat edildiğini kaydeden Demirel, "Böylece 80 yıllık cumhuriyet idaresinin 40 yılı sıkı yönetim ve olağanüstü hal ile geçmiştir" dedi. Üç müdahale yaşandığını, ülkede 29 kez isyanla karşılaşıldığını anlatan Demirel, 1970'lerde 6 bin vatandaşın hayatına malolan bir anarşi dehşetinin, 1980 ve 90'lı yıllarda yine 6 bin askerin, polisin bir o kadar da sivil vatandaşın şehit olduğu, 30 bin kişinin hayatına mal olan bir terör belasının yaşandığını anlattı. Demirel şöyle dedi:
"15 defa genel seçime gidilmiştir. Bütün bunlara rağmen yani selden kütük kapar gibi, 80 yılda 59 hükümet kurulmuş, hükümetlerin ömrü ortalama 1.5 yıl olmuştur. Bu bir istikrar tablosu değildir. Bir istikrar tablosunu hasıl edemedikçe Türkiye diğer sorunlarının hiçbirini çözemez."

Süleyman Demirel'in diğer sorulara verdiği yanıtlardan bazıları da şöyle:

"-Türkiye AB'ye üye olabilmek için makul olan, yapılması lazım gelen ve savunulabilir her şeyi yapmalıdır. Yalnız yapılanlar ve bizden istenenler Türkiye'yi idare edilemez hale dönüştürmemelidir. Türkiye AB'ye milli egemenliğinden, milli varlığından ödün vererek giremez.
-Bu ülkede Kürt sorunu gibi bir sorun yoktur; terörizm sorunu vardır. Elbette bu ülkede farklı etnik kökenlerden gelen insanlar vardır. İşte bu farklılıklara sahip insanların bir arada yaşamalarını sağlamalıyız. Türk Devleti, laik, demokratik yapısıyla bölünmez bir bütündür ve ancak devletin bu yapısıyla bu farklı insanların demokratik haklara sahip olarak bir arada yaşamalarını sağlayabiliriz.
-İstanbul'un bu güzellikleri ve iki kıtayı birbirine bağlayan bir kent olma özelliğiyle bir bütün olarak korunmalıdır. Bu nedenle ikiye bölünmesine karşıyım. Hızlı ve etkin çözümler gerekir.
-‘Kişi'liğe alışmış kimseye, ‘hadi sen vatandaşsın' demekle mesele bitmiyor, o, kendi sorumluluklarını ve kendi haklarını iyi bilme, onlara sahip çıkabilme kültürüne, eğitimine getirilmedikçe, ‘kişi'den ‘vatandaş'a dönmek o kadar kolay bir şey değildir.
-Türkiye'nin hiç olmazsa iki senede bir defa halka gitmesi lazım, bunun yolu, iki senede bir genel seçime, bir mahalli seçime gitmektir. Cumhurbaşkanı iki turlu seçimle, halk tarafından seçilmelidir."

ERKAN MUMCU: KOMPLEKSLERİMİZDEN ARINMALI

ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu ise imzasını taşıyan yazıda, "Küreselleşmeyle birlikte toplumun bilinç ve algı düzeyi ulus devlet tarafından klasik yöntemlerle yönetilebilme imkanını büyük ölçüde yitirmiştir" dedi. Sorunun, klasik yöntemlerin etkisiz hale geldiği bir noktada gerekli dönüşümün sağlanıp yeni yaklaşımların sergilenebilmesi becerisinde yattığını kaydeden Mumcu "Toplumsal ihtiyaç ve dinamikler de göz önünde bulundurularak kültür politikalarının yaşanan gerçekliği yakalayacak, insan odaklı, bireylerin ve toplumun özgüvenlerini pekiştirecek biçimde oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Burada asıl dikkat edilmesi gereken husus, tarihsel ve kültürel gerçeklerimizle yüzleşerek, komplekslerimizden arınmamızı ve özgüven kazanmamızı gözeten bir yaklaşım gösterilmesidir" dedi.

ONUR ÖYMEN: CHP LİDERLERİ SIK SIK GÖMLEK DEĞİŞTİRMEZ

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen diğer partilerle CHP'deki liderlik anlayışı arasındaki farka ilişkin bir soruya "CHP'nin liderleri diğer partilerden farklı olarak sık sık gömlek değiştirdik deyip temel yaklaşımlarını, dünya görüşlerini değiştiren insanlar değildir" derken CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın kısa Dışişleri Bakanlığı döneminde Kardak olayına damgasını vurduğunu, Kıbrıs harekatı sırasında Maliye Bakanı olarak büyük görevler yaptığını, çizgisinden sapmadığını, dürüstlük sembolü olduğunu belirtti.

ABDÜLLATİF ŞENER: BAZI BELEDİYELER YERELLEŞMEDE ENDİŞELERİ HAKLI ÇIKARIYOR

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ise, Türk kamu yönetiminde insan kaynakları ve mali kaynak alanında sorunlar bulunduğunu belirtirken "Doğu'daki yerel yönetimler güçlenirse Kürt sorunu ne boyuta gelir?" sorusuna şu karşılığı verdi:

"Etnisite çok boyutlu, karmaşık ve hassas bir alanı ifade eder. Bu nedenle bu konularda hüküm verirken ya da ‘soru sorarken' özenli olmak gerekmektedir. Soruda yerelleşme ile etnik problemler arasında doğrudan bir ilişki kurulmaktadır. Oysa dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşananlar idari yapılanmayla etnik sorunlar arasında böylesi bir ilişki kurulmasını doğrulamamaktadır. Almanya, Japonya'da yerel yönetimler çok güçlüdür ama etnik sorunları yoktur, İspanya üniter devlettir etnik sorunlarla mücadele etmektedir. Ancak Türkiye'ye bakıldığında yerelleşmenin sorunları artıracağı endişesi boş yere gündeme gelmemektedir. Birtakım belediyelerin mevcut uygulamaları bu endişeleri haklı çıkarmaktadır."

Şener, "Yönetici ve liderde olması gereken vasıflar neler olmalıdır?" biçimindeki soruya yanıtının bir bölümünde "Günümüzde liderlik artan biçimde durumsal olarak kabul edilmektedir. Belli durumlarda başarılı bir liderlik tipi farklı koşullarda başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Belli bir durumda liderlik yapabilen bir kişi koşulların farklı olduğu ortamlarda sıradan bir izleyici rolü üstlenebilmektedir" dedi.

İŞADAMLARI, BİLİM ADAMLARI, GAZETECİLER YÖNETİMİ TARTIŞTILAR

Kimi işadamı, bilim insanı ve gazetecilerle sivil toplum örgütü temsilcileri ve askerlerin kitapta yer alan, Türkiye'nin yönetim yapısı ve siyasete ilişkin görüşlerinden bir bölümü şöyle:

"Rifat Hisarcıklıoğlu (TOBB Başkanı): Eski dönemlere ait, piyasayla devleti karşı karşıya getiren görüşler artık alıcı bulmamaktadır. Önemli olan piyasa ile devleti birbirine ‘dost' kılabilmek ve aralarındaki karşıtlığı ortak geleceğimizin güvencesini sağlamak açısından aşmaktır. Devletin küçültülmesinin ardından doğan boşluk sağlıklı bir şekilde doldurulmalıdır. Bunun yolu özel sektör ve sivil toplum kuruluşları katılımından geçmektedir. Toplumun en örgütlü kesimlerinden olan özel sektör kadar sivil toplum kuruluşları da örgütlenmelidir.

Fikret Bila (Gazeteci-Yazar): Türkiye'de demokratik yönetimin temel kurallarına uygun yürüyebilmesi için erklerin kendi sınırlarına ve işlevlerine çekilmeleri gerekir. Bu sağlanmadıkça güçler ayrılığı ilkesi ve basının halk adına denetim görevi eksiksiz olarak yerine getirilemez. Bunun sağlanması için de basının ekonomik açıdan bağımsız olması gerekir. Ekonomik açıdan yürütme organının kararlarına bağımlı olan bir basın yapısı özgür olamaz. Bağımsız çalışamaz. Yürütme erki tarafından yönetilir ve yönlendirilir hale gelir…

-Tuncer Kılınç (Emekli Orgeneral): Yönetim zincirinin her halkasındaki zeki ve kabiliyetli kişileri bir ahenk ve verimlilik içerisinde tutabilmek önemli bir yönetim becerisidir. Yönetim bir sanattır, amacı ise başarıdır. İnternete rağmen yönetim konusunda yetenek, bilgi, deneyim ve özellikle yaratıcılık önemini korumaktadır…

-Armağan Kuloğlu (Global Strateji Enstitüsü Başdanışmanı): Parlamentolar seçmen kitlesinin bir aynası olduğuna göre, demokrasiyi özümsemiş, benimsemiş, kurallarına göre hareket edebilme bilincine erişmiş bir seçmen kitlesinin varlığı önemli bir konu olarak ortaya çıkmaktadır…

-Deniz Gökçe (Gazeteci-Yazar): Ülkemizde ekonomide sağlam yere basmak isteniyorsa, ekonomi yönetimi başarıya ulaşacaksa seçim sistemini ülkeyi çok aşırı sayıda partili koalisyona götürmeyecek ve tek parti hükümetlerini teşvik edecek bir şekilde belirlemelidir. Her halde de, erken seçim yapma olgusundan kaçınılmalıdır…

-David Judson (Gazeteci-Yazar):… (Sadece kurlararasında değil, bilgi havuzları veya bilgi birikimleri arasında da bir ‘parite' vardır)… Türkiye ekonomisindeki aktörler, Londra'da veya Tokyo'da ya da Dubai'deki muadil aktörlerin sahip olduğu bilgiden habersiz kaldığı sürece, ‘bilgi oransızlığı' hep mevcut ve egemen ekonomik gerçeklikte kalacak. Ekonomik geri kalmışlığın çözümü bu fenomenin içinde saklı. Tüm boyutlarıyla ‘Bilgi Paritesi' sağlamak hepimizin işidir…

-Okan Müderrisoğlu (Gazeteci-Yazar): Bürokrasi şekilcidir, dar kalıpçıdır, duruma uygun çözüm üretmeyi bilir, koordinasyona gelmez, rotasyona girmez, unvan kazanıp, makam atlayan geride bıraktıklarını görmez, makamlar gidince o güç sahiplerinin yüzüne bakan da olmaz, kendisi gibi düşünmeyeni, kendisi gibi davranmayanı dışlar, komün hayatı içinde kendi sosyal tesislerine, kamplarına kapanır, hanımların birbirleriyle ilişkileri, hatta çocukların diyaloğu, lojman kardeşliği, iş performansının önüne geçer, hemşeriler, yakınlar, hocalar, localar belirleyici olur. Sonuçta ‘Bürokrat özünde insan, dışında başkalaşan varlıktır'.

En Çok Aranan Haberler