Başkenti Bratislava olan ülkede Slovakça konuşuluyor ve ülkenin nüfusu ortalama 5.5 milyon civarında.
20 senedir Çekoslovakya’dan ayrıldıktan sonra özgür bir ülke olan ve giderek güçlenen Slovakya’nın doğası da batıdaki komşularından çok daha zengin. Biranın yerine şarabın tadını daha çok seven ülke, dağları ve ormanlarıyla etkileyici bir coğrafyaya sahip. Birçok Avrupa ülkesinin aksine Slovakya etnik kültürünü yaşatmakta ve ona sahip çıkmakta oldukça kararlı.
Ülkenin boyutlarının küçük olması onu en cazip kılan özelliklerinden biri. Bir gün şelalelerle dolu ormanlarda yürüyüş yaparken öbür gün 2500 metre yükseklikteki tepelerden manzaranın tadını çıkarabiliyorsunuz. Zarif bir başkent olan Bratislava alışılmadık müzelerle dolu, sırtını kalın ormanlara vermiş etkileyici bir şehir. Bir şehirde metrekareye düşen en çok kafe ödülü verilseydi şüphesiz kazanan Bratislava olurdu.
Slovakya’yı ziyaret ederseniz doğu tarafını da görmeden dönmeyin. Burada Levoca ya da Bardejov gibi Slovak kültürüyle dolu ortaçağ kasabaları oldukça etkileyici. Yerel halkın sıcakkanlı oluşu ise keyifli sohbetler yapmanızı ve kültürü yakından tanımanızı kolaylaştıracak.
“The High Tatras”, Karpatya Dağları’nın en yüksek olanı. Hatta Doğu Avrupa’da bulunan dağların en yüksek olanlarından. Bazı tepeler 2500 metre dolaylarında. Dağ kitlesi ise sadece 25 km genişliğinde ve 78 km uzunluğunda. National Geographic dergisinde bir fotoğrafçı olarak kariyer yapmayı hayal ediyorsanız işte size o özel fotoğrafları yakalayabileceğiniz bir yer.
Slovakya’nın başkentine en güzel dokuyu kuşkusuz onu çevreleyen doğası veriyor. Etkileyici “Stary Mesto (Old Town)” şüphesiz şehri keşfetmeye başlamak için en iyi yer. Sadece yayaların girebildiği dar pastel renklerde 18. yüzyıla ait binalar ile çevrili sokaklar, yol kenarlarını süsleyen kafeler ve şehir kalesi ile masalsı bir şehir olduğunu söyleyebiliriz. Eskiden sıkıldınız mı? O halde sosyalist dönem mimarisi ve Doğu Avrupa’nın en etkileyici modern sanat bölgelerini de yine Bratislava’da bulmanız mümkün. Kontrastlarla dolu bu şehir her gezgine aradığı deneyimi sunuyor.
Spis Kalesi 13. yüzyıldan bu yana ayakta duruyor. Kale ve yıkıntılardan oluşan geniş kompleksi keşfettikçe sizin de anlayacağınız üzere Avrupa’nın en geniş kale kompleksi olmasıyla oldukça ünlü. Spis bölgesinin panoramik manzarasını görebilmek için ana kuleye tırmanmanız gerekiyor. Dik ve döne döne çıkılan ana kuleye tırmanırken orta çağda kalede nöbet tutan askerlerden biri olduğunuzu hayal edebilirsiniz.
Eğer Slovakya’nın broşürünü ya da kartpostalını gördüyseniz, büyük olasılıkla gördüğünüz fotoğraf Cicmany’e aitti; Koyu renk kütükten yapılmış ve üzerlerinde beyaz renkte geometrik desenler olan evler. Vlkolinec, Unesco listesinde yer alan geleneksel bir dağ köyü. Pastel renklere boyanmış dik çatılı 45 adet kütükten yapılmış olan köyün evleri oldukça iyi korunuyor. Buranın hala yaşayan bir köy olduğunu söyleyebiliriz, ortalama 40 hane bulunuyor.
Hervatov ve Ladomirova gibi Slovakya’nın doğusunda bulunan ve Unesco listesinde yer alan bir başka görülmeye değer şey ise ülkenin izole kalmış bu bölgesinde yer alan ahşap kiliseler. Tarihi 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar uzanan neredeyse 300 koyu ahşap soğan kubbeli kilise mevcut. Bunlardan sekizi Unesco listesinde. Genellikle kutsal üçlüyü onurlandırmak adına çoğu kilisenin üç kubbesi bulunuyor. Kilisede bulunan ikonlar ise zengin renklerle boyanmış. Kiliselerin içleri de dışları gibi el boyaması. Oldukça etkileyici görünen bu kiliselerin içine girmenin pek de kolay olmadığını söylemeden geçmeyelim.
Banska Stiavnica tam bir ortaçağ şehri. 16. yüzyılda Macar Kırallığı’nın üçüncü büyük şehri olarak altın çağını yaşamış olan bu şehir, minerallerin tükenmesi ve madenlerin kapanmasıyla popülerliğini kaybetmiş. Günümüzde hala dönemin görselliğini taşıyor. 1972 yılında Unesco tarafından listelenen şehir şu gün tarihinin en kalabalık popülasyonuna sahip. Şehir daha çok popüler bir tatil noktası durumunda. İki dik yamaçta birbirine bakan kaleleri ve maden temalı etkinlikleriyle ziyaretçilerin göz bebeği olduğunu söyleyebiliriz.
Slovakya’nın mutfağı da oldukça kendine özgü. Ördek ya da kaz spesiyallerini deneyebilirsiniz. “Fruit Firewater” yani “Meyveli Ateşsuyu” olarak adlandırdıkları orman meyvelerinden yapılan likörleri oldukça ünlü. Bunların yanı sıra “Kapustnica”, “Halusky”, “Pirohy”, “Sulance” ve “Vyvar” mutlaka denemeniz gereken lezzetler arasında yer alıyor.
Eylül ayı daha az kalabalık olmasına rağmen hava oldukça ılık. Şarap sezonu, alkol temalı festivallerin oldukça sık rastlanacağı bir dönemi işaret ediyor. Haziran ve temmuz aylarında tüm ülke genelinde festivaller yapılıyor ve “The High Tatras” yürüyüşyollarının açıldığı dönem olarak biliniyor. Ocak ve şubat ayları dağlarda kayak sezonu açılıyor ve oldukça rağbet görüyor. Ancak dağlardaki aktiviteler haricindeki bir çok yerin kapalı olduğunu da ekleyelim.