Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kütüphane Söyleşileri'nin ikincisinde Millet Kütüphanesi'nde gençlerle bir araya geldi.
Gençlerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Kovid-19'la mücadele kapsamında aşı konusuna ilişkin bir soru üzerine, Türkiye'nin dünyadaki aşı uygulamasında hemen hemen en önde gelen ülkelerden biri olduğunu söyledi.
11,5 milyonu ikinci doz olmak üzere toplam 26,5 milyon aşılama yapıldığı bilgisini paylaşan Erdoğan, "Şimdi 26,5 milyon aşılama tabii önemli bir rakam. Şimdi dünkü Kabine Toplantısı'ndan sonra attığımız adımla birlikte hızla bu daha da artacak." diye konuştu.
Yaş gruplarında 65 yaş grubu üstünün bitirildiğini ve aşağı doğru inildiğini anımsatan Erdoğan, "Zaten 18 yaş altıyla ilgili bir aşılama olayı şu anda söz konusu değil ama oraya kadar olan bölümde değerlendirmeleri Sağlık Bakanlığımız yapmış vaziyette. Onların aşılamalarını da yoğun bir şekilde, örneğin öğretmenlerde 3'te 1'ini bitirdik. Ama aynı şekilde şu anda jandarmada, polisimizde bütün silahlı kuvvetlerde diyoruz ki hiç kalmasın. Sağlık zaten tamam onu bitirdik ve bundan sonraki süreci de yine yoğun bir şekilde inşallah bitireceğiz. Yani biz bu süreci aşılamayı bitirmek suretiyle devam ettiriyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Bir gencin, sosyal medyada "kısıtlama döneminde turistlere serbest, vatandaşa yasak" diye bir algı oluştuğunu ifade ederek bu konudaki düşüncesini sorması üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Yani şunu arkadaşlar, iyi değerlendirmemiz lazım, yani 'turistlere serbest, vatandaşa yasak' fikri, bunların hepsi sadece 'İktidarı biz nereden çökertiriz, iktidarı biz nereden zayıf düşürürüz?' Şimdi bu sabah bir televizyon kanalında baktım ki bir açılış yapılıyor bir yerde, 'turizm çöktü' diyor bu yeni siyasete giren şahıs. Biz göreve geldiğimizde 12 milyon dolar gibi turizm geliri vardı ama biz bu rakamı 35 milyar dolara kadar çıkarttık. Ama şu anda bir koronavirüs döneminden geçiyoruz ve turist vesaire bunlar zaten gelemiyor, gelenler öyle veya böyle bazı riskleri göze alarak geliyor. O riskleri göze alarak gelenlere de biz diyeceğiz ki, 'sen riskleri her ne kadar göze alarak geldiysen de sokaklarda dolaşamazsın arkadaş.' Gelmiş zaten, yani ona biz niçin kapıyı kapatalım? Yani oradan 3-5 dolar veya avro girecekse ülkemize, bırak girsin. Zaten nerelere nasıl para harcayacağı da belli."
Bu konularda yapılan işin tamamen siyasi bir dezenformasyon olduğunu aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunlara ben hiç kulak asmıyorum ve yanlış bir yaklaşım diyorum. Şu anda diyelim Sultanahmet Meydanı'nda zaten birçok yer kapalı, dolaşan turistler de orada bakıyorsunuz işte halı vesaire bazı şeyler satın alıyorsa alıyordur, onlara da sen kapıyı niye kapatacaksın? Bırak yapsın alışverişini. Yani Türkiye'ye oradan girecekse döviz vesaire bırak girsin. Çünkü sıkıntı zaten bu aya kadar böyle devam etti. Şimdi biz kapıları nasıl açarız, nasıl turistleri bir an önce ülkemize sokarız, bunun arayışı içerisindeyiz. Bunun için birçok Avrupa ülkesiyle görüşmeler yapıyoruz, 'bir an önce kapılarınızı açın, kapılarımızı açalım' diyoruz. Ve Kültür Turizm Bakanım örneğin dün Rusya'daydı, öbür tarafta işte biz İngiltere'yle görüşmeler yapıyoruz, Almanya'yla görüşmeler yapıyoruz. Niçin? Buralardan bir an önce turistler gelsin diye. Ama kalkıp da 'turiste açık, öbür tarafta yerliye kapalı' böyle bir şeyin propagandasını yapmak bu sosyal medyanın sadece sahtekarlığı ve sosyal medyanın ülkemizi içeriden vurmasına yönelik kampanyasından başka bir şey değildir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, turistlerin ülkeye girmesi konusunda Kovid-19 kapsamındaki her türlü tedbirin alındığını da ifade etti.
Erdoğan, "Hepsinin bir defa belli süresi var, yani 10 gün test, bunu olacak, o testi olmadan zaten gelemiyor. Hatta hatta bazıları ülkemizde bu testi olma durumunda kalıyor. Bütün bu tedbirlerin hepsi anlaşmalı olduğumuz ülkelerle bu şekilde yapılıyor. Ama işte sosyal medya diyorum ya, sosyal medya biz bu iktidarı nasıl vururuz, Erdoğan'ı nasıl tökezlettiririz, yaptıkları iş bu." diye konuştu.
Tam kapanmanın sonuçlarının sorulması üzerine Erdoğan, vaka sayılarında ciddi anlamda düşüş olduğunu söyledi.
Vakaların 10 binlere inmesinin alınan kararlı adımların neticesi olduğunu dile getiren Erdoğan, "Kısmi kapanmayla tam kapanma arasında bu farkı çok açık, net gördük. Şimdi hedef, her şeyden önce 5 bine inmek, yani 5 bine indiğimiz andan itibaren tabi çok daha rahatlayacağız." dedi.
Vaka sayılarıyla birlikte vefatların da azalacağını aktaran Erdoğan, bunu başarmak için her türlü tedbiri aldıklarını vurguladı.
Esnafa yönelik tedbirlere de değinen Erdoğan, restoranların, kafelerin, berberlerin, kuaförlerin ve diğer esnafın durumunun kabine toplantısında masaya yatırıldığını söyledi.
Erdoğan, alınan kararlar arasında çok ciddi nakdi yardımlar bulunduğunu, 3 bin liralık, 5 bin liralık nakdi yardımların Kabine toplantısının ardından açıklandığını hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi bütün bunları açıklarken, dikkat edin, yani bunu biz nereden veriyoruz? Bunları biz eğer güçlü bir devlet olmamış olsak bunları verebilecek atabileceğimiz adımımız da olmaz. Ama bunu başarabilecek bir güce sahip olduğumuz için bu adımları da atabildik, atıyoruz ve atacağız. Şu anda da hamdolsun iyi bir noktadayız." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin aşı konusunda dünyada sayılı ülkeler arasında olduğunu dile getiren Erdoğan, başta öğretmenler olmak üzere polis, jandarma gibi öncelikli kesimlerin aşılanma sürecini de devam ettirdiklerini söyledi.
Bu konuyla ilgili dün kararlı bir adım atıldığını ve süratle aşılamanın devam ettirileceğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Özellikle BioNTech Almanya'dan onu bol miktarda getirelim istiyoruz ve öbür taraftan Çin'den beklediğimiz aşılar var. Dün gerek danışmanım ve gerekse Kültür Turizm Bakanım, Sağlık Bakan Yardımcısı birlikte Rusya'daydılar, Rusya'da görüşmeler yaptılar, Rusya'dan acaba ne kadar aşı alabiliriz, onun görüşmeleri yapıldı. Yani koşturuyoruz, istiyoruz ki yerli, milli aşı gelmeden önce bu aşılarla süreci bir defa devam ettirelim ve kimseye de bu noktada muhtaç olmayalım. Ve bu süreci hızla devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz ve inşallah da bu ölüm sayılarını çok dikkate alıyorum, bunları daha da düşürelim ve vaka olayını da yine inşallah 5 bin, 5 binin altına indirelim diyoruz ve bu çalışmaları da kararlı bir şekilde sürdürelim."
Bir gencin, ülkede "yabancı öğrenci" sayısının artmasına ilişkin sorusu üzerine Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak, Başkanı olarak "yabancı öğrenci" ifadesini kullanmak istemediğini, "küresel" veya "uluslararası" ifadesini kullandığına işaret etti.
Türkiye'nin bu noktada 200 bin öğrenciye çıktığını ve dünyada saygın, sayılı ülkeler arasına girdiğini anlatan Erdoğan, bu kabulün artarak sürdüğünü, kararlılıklarını aynen devam ettireceklerini bildirdi.
Küresel öğrencilerin Türkiye'den ayrıldıktan sonra kendi ülkesinde veya gittikleri herhangi bir yerde Türkiye adına bir misyon şefliği yapacaklarına dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
"Yani Türkiye'nin oralarda bir misyon şefi olacak. Oralarda adeta bizi temsil edecekler. Ve bizim adımıza oralarda birçok propagandalar yapacaklar. Şimdi zaman zaman gittiğim değişik yerlerde bizde okuyup yetişmiş, bizden ayrılıp gitmiş olan öğrencilerin bu noktadaki bizim lehimizde yaptıkları propagandaları biliyorum. Bu da tabii bizi ciddi manada sevindiriyor. İnanıyorum ki bundan sonraki süreç çok daha farklı olacak, çünkü branşlar daha da yayılıyor, çok daha değişik branşlarda ülkemizde okuyup yetişip ondan sonra giden bu evlatlarımız, bu öğrencilerimiz Türkiye'nin adına oralarda çok ciddi propagandalar yapacak, bizim birer propagandistimiz olarak kendi ülkesinde de gittikleri farklı ülkelerde de bu çalışmaları yürütecekler, bundan hiç endişeniz olmasın. Onun için de siz bu öğrencileri sahiplenin, bunları adeta kendi adımıza yetiştirip kendi ülkelerine veya gidecekleri herhangi bir ülkede bu çalışmaları yapmalarına yardımcı olalım."
Bir gencin uluslararası medyanın ve batılı devletlerin Filistin'de yaşananlara sessiz kaldığını ifade ederek, "Bu insan hakları ihlalleri ve bu zulüm ne zaman son bulacak, görüşleriniz nelerdir?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları anlattı:
"Her şeyden önce olayı uluslararası bazda değerlendirmeyelim. Maalesef ülkemizde de aynı kafada olan, aynı yanlışı ortaya koyan siyasi liderler var. İşte şu anda muhalefetin bir kanadı örneğin benim Netanyahu ile adeta aynı çizgide olduğumu söyleyecek kadar Grup Toplantısında bir açıklama yapıyor. Filistin dendiği zaman, benim ciğerlerim adeta sese gelir ve o Filistin'in haritadaki yerini bilmeyecek kadar zavallıdır. Ben ise, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 47'den bugüne bu terör devleti İsrail'in Filistin'i nasıl topraklarını işgal edip 47'den itibaren bugünlere geldiğini Genel Kurul'da haritayla göstermişimdir."
Gençlerin belki birçoğunun o konuşmayı izlediğini, 1947'den bugüne kadar nasıl o toprakların işgal edile-edile küçüldüğünü ve bugün adeta işgal devleti, terör devleti İsrail'in, Filistinlilere yaşanacak yer bırakmadığını anlattığını dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şimdi utanmadan sıkılmadan kalkıp beni Netanyahu ile aynı kefeye koyacak kadar ahlaksızlaşan bizde siyasetçi var. Ve bir kadın olması hasebiyle daha ileri gidecek değilim, ama ben bugüne kadar Netanyahu'yla bir araya gelmiş dahi değilim. Ben Şaron'la bir araya geldim, benim biliyorsunuz bir de yine İsrail'in Başbakanı ile Davos'ta bir maceram oldu. Davos'ta da o zamanki o İsrail'in Başbakanına verdiğim cevabı tüm dünya biliyor. Bunlar çünkü çocukları katlederler şehit ederler, kadınları katlederler şehit ederler, yaşlı insanları katlederler şehit ederler, siz busunuz dedim, bunu orada söyledim, Davos'ta söyledim, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda söyledim. Yani bunu söylemiş ve 40 yıllık siyasi hayatı özellikle bunlarla mücadele ede ede geçmiş olan bir Erdoğan'a sen bunu söyleyemezsin. Bu senin ne haddinedir, ne de sana böyle bir fırsatı kimse vermez. Bundan sonraki süreçte de bizim Filistinli kardeşlerimize olan desteklerimiz gerek insani yardım konusunda, gerek diğer konularda, şimdiden söylüyorum kendisine; bugüne kadar Filistin’e Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapmış olduğu tüm destekler AK Parti iktidarı dönemindedir. Hanımefendi, önce bunu bir öğren, ne yapmışız bunu bir öğren. Hastanelerine varıncaya kadar biz bunları oralara yaptık. İnsani yardımları yaptık ve bunun dışında birçok desteklerimizi yaptık, yapıyoruz ve yapacağız. Bunu da tabii özellikle bilmesini isterim. Ama bilmez, bunların böyle bir derdi yok. Bunlar eninde sonunda nereye varırlar? Ha bunlar Esed’in yanında yer alırlar, bunlar Filistin’e karşı düşman olanların yanlarında yer alırlar. Bunlar ne derlerse desinler, Netanyahu hiçbir zaman bizim dostumuz olmamıştır, olmayacaktır ve biz de Netanyahu'ya karşı bugüne kadar verdiğimiz mücadele neyse, bundan sonra da aynı mücadeleyi vererek yolumuza devam edeceğiz."
Üniversite eğitimini Türkiye'de tamamlayan Irak Türkmeni bir öğrencinin, Kerkük ve Musul'daki Türkmenlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı her zaman yanlarında hissettiğini belirterek, buradan kendisine büyük bir davet olduğunu ifade etmesi üzerine Erdoğan, Türkiye'den Türkmeneli ile çok çok aşırı ilgilenmelerinin birilerini yine rahatsız ettiğini söyledi. Erdoğan, "Ama rahatsız etse de etmese de Türkmeneli'ne biz şu anda verdiğimiz her türlü desteği vermeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Türkmeneli'ne madden manen her türlü desteği verdiklerini vurgulayan Erdoğan, "Bunları sınıflandırmaya gerek yok, yani ne veriyoruz ne ediyoruz, bunları anlatmama gerek yok. Ama bunu Türkmeneli'ni yönetenler, Türkmeneli'ndeki kardeşlerim biz onlara ne gibi destekler veriyoruz, ne gibi yardımlar yapıyoruz bunları gayet iyi biliyorlar." diye konuştu.
Aynı durumun Filistin için de geçerli olduğunun altını çizen Erdoğan, "Yani Filistin'e biz ne veriyoruz, bunu Filistin'i yönetenler çok iyi bilir. Ve ben bunu buradan anlatıp da yani Türkiye'deki ana muhalefete, muhalefete ifade etmeme gerek yok. Benim için önemli olan, bu işi biz iktidara gelene kadar hiçbir Türkiye'deki yönetim kadroları bu tür destekleri Filistin'e vermedi, Irak Türkmeneli'ne vermediler ama biz verdik ve veriyoruz." ifadelerini kullandı.
Özellikle Kuzey Irak'ta terör örgütüyle mücadele edildiğini vurgulayan Erdoğan, Başika'daki kampı oradaki zulmü durdurmak için kurduklarını ifade ederek, "Orada şu anda bizim üssümüz var, kampımız var ve bu kampla beraber de biz orada Türkmeneli'nde olsun, diğer yerlerde olsun yapılacak veya yapılmakta olan zulme karşı askerimizle yer aldık. Ve mücadelemizi de orada kararlı bir şekilde sürdürüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Bizim için Türkiye 780 bin kilometrekare değildir, bizim için her yer Türkiye'dir." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onun için de buralarda attığımız adımlar, Filistin'de de Kıbrıs'ta da Doğu Akdeniz'de de aynı şekilde Irak'ta da hep bunun içindir. Eğer bize bu soruları o soran zevat, muhalefet şu anda iktidarda olsaydı bizim Doğu Akdeniz'de halimiz haraptı. Biz Kıbrıs'ın çevresindeki bütün o haklarımız noktasında hiçbir şeyi hak edinemezdik. Bunlar bir tane sismik araştırma gemisi alamadılar, bir tane sondaj gemisi alamadılar. Ama biz sondaj gemilerini aldık, sismik araştırma gemilerini aldık, şu anda bizim 5 tane bu şekilde gemimiz var ve kimseye muhtaç değiliz."
Kendilerinden önce Türkiye'nin böyle bir imkanı olmadığını ve maliyetlerinin de çok çok büyük olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ama biz bunların öyle bir zamanlamasını güzel yaptık ki bu zamanlamayla beraber de bu gemileri ülkemize kazandırdık. Şimdi de inşallah güzel müjdeler de alıyoruz, bu müjdelerle beraber de yakında inşallah petrol, doğal gaz, bunların haberini alırsanız şaşmayın. Bunları zaten aldığımız andan itibaren dünyanın Türkiye'ye bakışı çok daha farklı olacak. Bu bakımdan şu anda dünya bizi kıskanıyor, kıskanmakta da haklılar. Varsın kıskansınlar. Güney Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs. Niye rahatsızlar? Çünkü bizim gemilerimiz orada. Geçen gün açıklama yaptı arkadaşlarımız da. İnşallah 20 Temmuz'da ben Kıbrıs'ta olacağım ve Kuzey Kıbrıs'tan gerekli mesajları tüm dünyaya inşallah oradan vereceğim ve onun için Kuzey Kıbrıs'ta olacağım. Çünkü Kuzey Kıbrıs'ta bizim bulunmamız, Kuzey Kıbrıs'tan bizim vereceğimiz mesajlar sadece adayı değil tüm dünyayı ilgilendiriyor ve eğer siz bu kararlılığınızı göstermezseniz, bu duruşunuzu ortaya koyamazsanız, kimse sizi adam yerine koymaz."
Adada bir çok adım attıklarını ve bu adımları geliştirerek devam ettirdiklerini dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:
"Şimdi havaalanı olarak iki tane havaalanı var Kıbrıs'ta; birisi işte Türkiye’de tüm vatandaşlarımın bildiği Ercan, birisi de tabii daha önce orada bulunan, ama biz orayı da şimdi bir değişikliğe sevk etmek suretiyle yeni bir isimle ve daha çok SİHA'larımızın ve İHA'larımızın yer aldığı alan. Bunları niye acaba bu denli hareketlendiriyoruz, sebep? Bölgede olabilecek herhangi bir saldırıda güçlü olmamız lazım. Güçlü olmak için de havada, karada, denizde her şeyinle var olacaksın. Peki, var mıyız? Evet, varız. Kaldı ki hepsini koy bir kenara, biz zaten şuradan hemen Anamur’dan, Mersin’den uçaklarımızı kaldırdığımız zaman, Adana’dan kaldırdığımız zaman, uçaklarımız anında nerede? Oradalar. Yani bizim için zaman mefhumu burada zaten yok. Bütün mesele nedir? Siz yere sağlam basacaksınız, özgüveniniz olacak. Türkiye olarak biz varız. "
Cumhurbaşkanı Erdoğan, terörle mücadele çalışmalarına yer verdiği konuşmasında, Gara operasyonunda emri veren Sofi Nurettin denilen katilin öldürüldüğünü belirterek, şöyle devam etti:
"Ama biz bugüne kadar çok Sofi Nurettinler öldürdük ve bunlar hala devam ediyor, edecek. Hedefimiz şu anda Kandil, Kandil'i de çökertmemiz lazım. Yani biz Cudi'de, Beslerderesi'nde, bütün buralarda terörle mücadelemizi bugün eğer askerimizle, emniyet teşkilatımızla beraber yürütüyorsak, jandarmamızla beraber yürütüyorsak, demek ki ülkemizin yönetiminde bir farklı dönem şu anda yaşanıyor. Yani öyle rastgele bir yönetim yok. Ne yaptığını bilen, attığı adımı gayet iyi bir şekilde bilen ve bununla birlikte de 'hedefim benim şu ve bu hedefi de şu kadar zaman içerisinde gerçekleştireceğim' bu planlamayla yürüyen bir Türkiye Cumhuriyeti var. Ve bunu da başarılı bir şekilde şu anda sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Yakında FETÖ takımından da önemli bir ismi açıklayacağız, şu anda elimizde. Şu Sofi Nurettin olayı biraz şöyle bir kenara geçsin, ondan sonra da FETÖ'den kimi yakaladık, hesaba çektik, ne durumda onun açıklamasını da inşallah yapacağız."
Bir öğrencinin hayvan hakları konusunda hükümetin çalışmalarını sorması üzerine Erdoğan, "Şu anda hayvan hakları konusunda özellikle Tekirdağ Milletvekilimiz ve Genel Başkan Yardımcımız, her ikisi de yoğun bir çalışmanın içerisindeler. Mustafa Yel ve Özlem Hanım bu çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürüyorlar." bilgisini verdi.
Son dönemlerde yeni bir durum daha ortaya çıktığını dile getiren Erdoğan, "Şimdi sokak hayvanlarıyla iş tabii bitmiyor, bir de adeta böyle süs eşyası gibi alınıp satılan hayvanlar hayvancıklar var, yani özellikle bu AVM'lerde bu tür alışverişler var. Tabii bunlarla beraber bir de sokaklarda sahibinin elinde yürüyen –isimlerini vermeyeceğim- hayvanlar var ki bu hayvanlar da baktığınız zaman hakikaten çok çok güzel hayvanlar ama affetmiyor, icabında sahibinin elinden kopup ayrılıp gidip bir kediyi parçalayabiliyor veyahut da gidip orada bir çocuğu parçalayabiliyor. Bu tür hayvanlar da var. Bütün bunların yanında sokak hayvanlarıyla ilgili çalışmaları devlet olarak biz de yürütüyoruz, belediyeler de yürütüyor." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'un Adalar ilçesinde 900'ü aşkın atın adeta telef edilmeyle karşı karşıya getirildiğini belirterek, şunları söyledi:
"Peki, neydi durum? Bu atlar önce dedik ki, 'Adalar'dan alınsın.' Ne olsun? Adalar'a elektrikli otomobiller getirilsin, yani bu atların yaptığı işi bu elektrikli otomobiller yapsın. Bunu Bakanımla, İçişleri Bakanımla vesaire görüştük. İçişleri Bakanım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyla da görüştü ve mutabık kaldık. Ben de Cumhurbaşkanı olarak 'isabetli olur' dedim, bu şekilde yapalım ama elektrikli olmak kaydıyla. Çünkü benzinli veyahut da bir diğer dizel falan, bunlar olmaz. Çünkü bunlar orada ne yapacaktır, turistleri, vatandaşı ciddi manada rahatsız edecektir. Ama artık burada böyle bir karar verildiğine göre atları buradan uygun bir mahalle transfer edelim, Adalar'da artık at olmasın. Öyle bir noktaya geldi ki, 900'ü aşkın atın nerede olduğu dahi belli değil. Günlerce televizyonlarda bu atlar nerede sorusu cevabı arandı, bu cevap bulunamadı. Şimdi bunun cevabını kim vermesi lazım? İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanının vermesi lazım veya Adalar İlçe Belediyesi vermesi lazım. Nerede bu atlar? Bunların hastalık üretmesi söz konusu olabilir, bununla ilgili de bir cevap yok. Önce Çin'den otomobillerin getirilmesi konuşuldu, daha sonra bunun yarı yolda kaldığı vesaire söylendi. Bir ara Bursa'dan böyle bir otomobil üretimi söz konusu falan dendi, maalesef bu da ortada kaldı. Ve bu otomobil sorunu çözülemedi. Şimdi bu sorumlu olan Adalar İlçe Belediyesi ile Büyükşehir Belediyesi bu konuyu bir defa çözmesi lazım, çözdükten sonra da Adalar sorunu çözülmeli. Ancak hayvan haklarıyla ilgili konuda artık sona geliyoruz ve bu konuyu Genel Başkan Yardımcım Özlem Hanım ve Tekirdağ Milletvekilim ki bu işin Komisyon Başkanıdır, Mustafa Yel, onlar yakından takip ediyorlar ve kısa zaman içerisinde inşallah neticeye varacağız ve adımı da atacağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir öğrencinin güz döneminde üniversitelerde yüz yüze eğitime ilişkin sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Tabii şimdi üniversite öğrencilerinin bu noktadaki avantajları daha farklı, daha fazla. Yani üniversite öğrencilerimiz inşallah üniversitelere gitme noktasında avantajlı. Fevkalade bir durum olmazsa onların konumunun bu noktada farklı olacağını YÖK söylüyor, kendileriyle de bu konuda hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ama bütün mesele aşı konusunu hele hele yerli milli aşımızı inşallah yetiştirebilirsek o zaman zaten bizim herhangi bir endişemiz de olmayacak. Çünkü üniversite öğrencilerimize diyoruz ki, aşılarını yapalım, aşılarını yaptıktan sonra da zaten yol açık."
"Hayalim dediğiniz pek çok şeyi gerçekleştirdiniz. Peki, gençler için gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mıdır?" sorusu üzerine Erdoğan, "Olmaz olur mu? Her şeyden önce şu anda bugün burada 80 gencimiz var ve bu 80 gencimiz çok değişik illerden, değişik üniversitelerden buraya katıldılar ve sizin yarınlar için umutlarınız var, hedefleriniz var, bu hedefleri bir defa hayata uygulamanız gerekiyor." cevabını verdi.
Gittiği okullarda "oku, düşün, uygula, hayata geçir" tavsiyesinde bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Şimdi bunu hayata geçirmemiz lazım. Okuyalım, okuduğumuzu düşünelim, düşündüğümüzü uygulayalım, uyguladığımızı da hayata geçirelim. Şimdi bu süreç içerisinde kuru kuruya okumak değil, onun üzerinde düşünmemiz lazım, düşündüğümüzü de uygulamamız lazım, ondan sonra da bunu takip edip bir defa neredeyim, nereye geldim, ne yapıyorum, bunun neticesini almamız lazım. Ve Erbakan Hocamız hep şunu söylerdi: 'intaç, intaç, intaç' yani netice, netice, netice. Şimdi bizim de gençler olarak neticelendirmemiz lazım. Şimdi ben futbol oynadım, ama şimdi orta sahada top çevirmekle netice olur mu? Olmaz. Peki, futbolun neticesi ne? Gol. Golü atmadıktan sonra orta sahada top çevirmişsin, o hiçbir işe yaramaz. Şimdi ilimde de bizim neticeye ulaşmamız lazım, neticeye varmamız lazım. Hangi sahada ilim tahsil ediyorsak, o sahada her şeyden önce bir şeyi, doktor muyuz, peki doktorlukta alan çok fazla, cerrah mıyız, dahiliyeci miyiz öyle mi, röntgen, bu alanda mıyız? Hangi alandaysak o alanda olmamız gereken yere varmamız gerekiyor. Şimdi Uğur Hoca Almanya'da, Hanımefendiyle beraber orada bak şu anda Almanya'da kendilerinden bir ses getiriyorlar. Nedir? Çünkü onlar neticeyi yakaladılar, en kritik anda ne yaptılar? Şu aşıyı intaç dediğimiz neticelendirdiler, ortaya koydular ve kötü itibarıyla Türk orada kendinden ne yapıyor, bahsettiriyor ve ödülü de alıyor."
Aynı şekilde Aziz Sancar'ın ödül aldığına değinen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Uğur Hoca olmanız, birer Aziz Sancar Hoca olmanız mümkün veyahut da alanınızda, siyaset bilimindeyse siyaset biliminde bu işi başaracaksınız. Başbakan mı olmak istiyorsun? Başbakan ol. Cumhurbaşkanı mı olmak istiyorsun? Cumhurbaşkanı ol. Bakan mı olacak, belediye başkanı mı olacak? Ol ol ol, ama bir yere muhakkak gelerek bu hizmeti vermemiz lazım. Yani bulunduğumuz alanın zirvesi neyse o zirveye ben tırmanacağınıza inanıyorum, bunun kararlılığı içerisinde olmamız lazım. 'Ya işte bize şu verilmiyor, bu verilmiyor.' Yok, her şey veriliyor bu ülkede, verilmeyen bir şey yok, her şey veriliyor. İşte bak ne dedik? Yani ülkemizde 76 üniversiteden aldık 207 üniversiteye geldik. Yani biz üniversiteyi kapınıza getirdik, niye getirdik? Dedik ki, oradaki öğrencilerimiz rahatlıkla ilk, orta, lise, üniversite, hepsini ayağında bulsun, bunları yapmamız lazım. Ve en güzelini yapalım dedik, 'her ilde üniversitelerimizin en iyisini yapalım' dedik ve mümkün olduğunca da öğretmenlerimizi yetiştirelim, onların sayısını artıralım ve öğretmenlerimizi buralara tayinlerini süratle yapalım dedik. Onun için de sizlerden hiçbir il ayırt etmeksizin inşallah hangi alanda bir görev düşüyorsa ben o alanda o görevi yapmanız noktasında sizlerden doğrusu çok ciddi icraatlar bekleriz. Bu millet sizden bunu bekliyor onu da söyleyeyim, bahanesi yok bu işin. Nerede, ne zaman hangi görev düşerse bu görevi yapmanız lazım."
"Ailenize gerçekten vakit ayırma imkanınız oluyor mu? Çocuklarınızla, torunlarınızla ne yapmak sizi mutlu ederdi ya da ne yaptığınızda sizin bütün stresinizi, bütün yorgunluğunuzu alır ve mutlu olurdunuz?" sorusuna Erdoğan, "Onlar İstanbul'da, burada onlardan yanımızda olan yok, tabi İstanbul'da da hafta sonlarında filan gitme durumumuz olduğunda torunlarımı orada gördüğümde onlarla eğlenmek, onlarla hakikaten şöyle kucaklaşmak vesaire, bambaşka bir zevk bize veriyor, bir dinamizm veriyor." yanıtını verdi.
"Hele hele şu anda da tam böyle sevilme çağında oldukları için o da bize ayrı bir güç katıyor." diyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Benim şimdi 8 tane torunum var, darısı başınıza. Hepsinin de ayrı bir tadı var çünkü her jenerasyondan var. Şimdi en büyüğü 13-14 yaşında, şöyle küçüğe doğru geldiğimizde bakıyoruz bunların en küçüklerinin içerisinde şu anda 6 aylık olanı filan da var ama onun da ayrı bir zevki var. Ve cumartesi, cumadan İstanbul'da olmak, pazar, eskiden bu da olmuyordu tabii, şimdi bu fırsatı zaman zaman yakalayabiliyorum ve kendileriyle hanımla birlikte böyle bir eğlenme, oynama vakti buluyoruz."
Yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili soruları da yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte anayasaların yapılmasına bakıldığında Türkiye için ihtiyacı olan bir anayasanın yapılmasının çok uzun zaman aldığına vurgu yaptı.
Bu anayasaların yapılmasının da ihtiyaca cevap verecek bir şekilde olmadığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bundan dolayı maalesef halkın yasaların tanziminde veyahut da anayasayı gerektirdiği şekilde bir netice almaya yönelik maalesef adımlar atılamıyordu. Şimdi ise öyle bir anayasa yapalım ki bu yaptığımız anayasa yani Cumhurun ihtiyacına cevap verecek bir anayasa olsun. Ve bu konuyla ilgili olarak Cumhur İttifakı biz bir adım atalım dedik ve bu Cumhur İttifakı olarak attığımız bu adımda şu anda yani anayasacılar, STK'lar ve bütün bunlarla birlikte de yaptığımız hazırlığı daha sonra halka açalım. Halkta bu açtığımız metni değerlendirsin. Onlar da değerlendirdikten sonra biz burada eksikler nelerdir bu eksikleri giderelim ve Cumhur İttifakı olarak da bu anayasa metni üzerinde adımımızı atalım. Tabii son zamanlarda maalesef muhalefet 'biz böyle bir şeye ihtiyaç duymuyoruz' gibi laflar etmeye başladılar. Zaten bu zihniyet geçmişten bu zamana hiçbir zaman ihtiyaç duymadı ki. Hiçbir zaman ihtiyaç duymadığı için de bu ülke sağlıklı bir anayasa ile ne yapılmadı? Yönetilemedi. Ve ne oldu? Kanunlarla yönetilen bir Türkiye haline geldik, şu anda da durum aynı. Yine kanunla yönetilen bir ülke konumundayız. Öyle de olsa, böyle de olsa biz önce üzerimize düşeni bir yapalım. Biz üzerimize düşeni yaptıktan sonra netice alırız veya almayız, ama hiç olmazsa yaptık deriz ve elimizde de bu anayasa metni inşallah olur."
"Parametrelere de baktığımızda Türkiye dünyanın en çok yardım eden ülkelerinden biri. Bu konu hakkında ne söyleyebilirsiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, göreve geldiklerinden bu yana yardımları hiç aksatmadıklarını söyledi.
"Nerede bir Müslüman varsa biz oraya elimizi uzatacağız, onlara desteğimizi vereceğiz. Müslüman dışında da muhtaç varsa biz o muhtaçlara da elimizi uzatacağız." diyen Erdoğan, şunları ifade etti:
"Mesela TİKA bizim dönemimizde zirve yapmıştır. Neyle? Bununla. Müslüman, gayrimüslim hepsine elimizi uzaktık. Nerede mağdur, mazlum varsa hepsine elimizi uzattık. Şu anda TİKA dünyanın dört bir yanında bu tür desteklerini sürdürüyor ve sürdürmeye de devam edecek. Mesela çok daha ilginci, şu anda Türkiye mülteciler noktasında 4,5 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor değil mi? Ve 4,5 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye dünyada örnektir, bir başka örneği yok. Şimdi Suriye'de bütün bu insanlar kaçtığı zaman geldikleri yer neresi? Türkiye. Hani bu kadar parası, pulu, vesairesi olan dünya ülkeleri başta Amerika acaba mültecilere ev sahipliğinde Türkiye'nin önünde mi? Hayır, Türkiye bir numara. Daha enteresanı, mesela bizim şu anda Suriye'nin kuzeyinde konutlar yapmaya başladık. Ben bunu Avrupalılarla görüştüm 'destek verin' dedim, yok. Şu anda bizim bitirdiğimiz İdlib'de konut sayısı 35 bin oldu. 35 metrekareyle 45 metrekare arasında konut yapıyoruz gayet güzel, altyapısı vesairesi her şeyiyle beraber. Şimdi bunların sayısını inşallah 100'e çıkaracağız. Niye? Bu insanlar derme, çatma çatılar, derme çatma brandalar, derme çatma muşambalar, vesaireler içerisindeki o çadırlarda kalmasın. Gelsinler bu yaptığımız konutlarda kalsınlar ve taşınmaya başladılar şimdi buralara. Niye? Biz öyle bir ecdadın torunuyuz ki bu ecdadın bize bu konudaki tavsiyesi çok açık net. O da nedir? Nerede bir düşkün varsa, nerede bir dara düşen varsa siz onların yanında yerinizi alacaksınız. Onun için Şeyh Edebali'nin tavsiyesini hiç unutmayacağız, ona duyacağız. Yani o pagan o kadar yükseklere tırmanıyorsa ve size de sarılıyorsa o bu işin inceliğini çok iyi biliyor. Allah yar yardımcıları olsun inşallah."
"Böyle bir süreçte öğrenci olsaydınız nasıl davranırdınız?" sorusu üzerine Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Tabii şimdi bizim öğrencilik yılımızı şöyle düşündüğümde maalesef yani o dönemlerde biz bugün gördüğümüz imkanları göremedik, bulamadık. Yani düşünebiliyor musunuz? Üniversite imtihanına giriyorsunuz 10 öğrenciden bir tanesi üniversiteye girebiliyor, böyle bir dönemi yaşadık biz. Ama şu anda neredeyse 10'da 10 öyle mi? Yani 10 öğrencinin 10'unu da üniversiteye girebiliyor, böyle bir döneme geldik. Peki, nasıl yakaladık bunu? İşte 76 üniversiteden 207 üniversiteye çıkmak suretiyle yakaladık. Bunun yanında tabi bütün öğretim üyelerinin sayısını ne yaptık? Ciddi manada artırdık. Öğretim üyelerinin sayısı da artınca o zaman üniversitelerimizde bir defa öğretim üyesi olmayan üniversitemiz neredeyse kalmadı. Böyle bir dönemi yaşadık. Şimdi bu sorun tabii yok, şimdi rahatız elhamdülillah. Keşke öğretim üyelerimizin sayısı daha da artsın ve öğretim üyelerimizin kalitesini daha da arttıralım ve bunlar daha da arttığı zaman tabii ki üniversitelerden mezun olan öğrencilerimizin de gerek kalifikasyonu, gerek kariyer yapma imkanı daha da ne olacak? Artacak. Ama ben bunları da başaracağımıza inanıyorum. İyi bir noktadayız, iyi gidiyoruz ve dediğim gibi işte yani öğrencisine harç ödeyemeyen dönemlerden bugünlere geldik. Burs işte 45 liracık burs bununla aldanan ve aldatan dönemlerden bugünlere geldik ve bütün bunlarla beraber devlet üniversitelerinin yanına bir de ne oldu şimdi? Özel üniversiteler girdi, vakıf üniversiteleri girdi. Bütün bunlar bizim bir rekabet alanımızı açtı."
İlimde rekabetin çok önemli olduğunu, bunu başardıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Tabii ilimdeki bu rekabet kalite yarışını da ne yaptı? Arttırdı. Şimdi bakıyorsunuz, vakıf üniversiteleri birbirleriyle ne yapıyor? Yarışıyorlar, kalitede yarışıyorlar, bu da bize mutluluk veriyor." diye konuştu. (AA)