Son dakika haberi: Saat 14:50'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında bir araya gelen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantısı yaklaşık 2 buçuk saatin ardından sona erdi. Toplantıda masaya yatırılan ana gündem maddeleri arasında 3600 ek gösterge, fahiş kira artışları ve Suriye'ye olası operasyon konuları yer aldı. Erdoğan dün yaptığı açıklamada "Bugün burada sadece daha önce söz verdiğimiz 4 meslek grubunu değil, 5 milyonu aşkın memurumuzun ve emeklilerin tamamını ilgilendiren bir formülle bu meseleyi çözdüğümüzün müjdesini paylaşmak istiyorum" demiş, 3600 ek gösterge hazırlığının ayrıntıları için bugünkü Kabine toplantısının ardından yapacağı konuşmaya işaret etmişti. Erdoğan bugünkü konuşmasında 3600 ek gösterge çalışmasının tamamlandığını ve TBMM'ye sunulacak aşamaya geldiğini belirtti. 5,3 milyon kamu görevlisinin yıl başından itibaren yararlanabileceği düzenlemenin ayrıntılarını paylaşan Erdoğan "1. dereceye gelmiş olma şartıyla söz verdiğimiz tüm meslek gruplarındaki hak sahipleri hemen 3600 ek göstergeye yükseltilecektir" dedi. Erdoğan faiz ve enflasyon ile ilgili mesajında ise Türkiye'de teknik anlamda enflasyon değil, fiili hayat pahalılığı olduğunu söyledi ve "Kimse bizden şunu beklemesin, bu iktidar faizi artırmayacaktır. Tam aksine, faizi düşürmeye devam edeceğiz." ifadelerine yer verdi.
Toplantının ardından, Millete Sesleniş konuşması yapmak üzere kameralar karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasından öne çıkan noktalar şu şekilde:
Altını bir kez daha çizerek belirtmek istiyorum ki Türkiye artık siyasi ve güvenlik önceliklerini bizzat kendisi tayin eden ve uygulayabilen bağımsız bir ülkedir. Türkiye artık kendi ekonomik ve sosyal programlarını geliştirebilen ve hayata geçirebilen güçlü bir ülkedir.
Artık bütün yazışmalarımızda devletin bütün kurumları Turkey diye bir ifade değil, Türkiye ifadesini kullanacaklardır. BM'de de bu yazışma tamamıyla gündeme girmiş durumdadır. Düne kadar bize 'Yapamazsınız' dedikleri ne varsa yaptık.
Ülkesinin ve milletinin geleceği için hayali olmayanların vizyon peşinde koşması da mümkün değildir. Bizim hayallerimiz de, vizyonlarımız da, hedeflerimiz de milletimizin güvenli, müreffeh geleceği içindir. 11 yıl önce 2023 hedeflerimizi ilk ilan ettiğimizde birileri dudak bükmüş, göz süzmüş, bizi eleştirmişti. Bugün de 2053 vizyonumuzla ilgili benzer tavırlar görüyoruz. Bir süredir 'bizden sonraki nesillere bırakacağımız en büyük mirasımız' diye tarif ettiğimiz 2053 vizyonumuzu somut adımlara dönüştürecek hazırlıkları titizlikle yürütüyoruz.
Ekolojik koridorlar belirledik. Salda'yı belirledik. Bunlar üzerinde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Hedefimiz Evliya Çelebi'nin 'bir sincabın Edirne'den Kars'a toprağa basmadan ağaçtan ağaca gidebildiği Anadolu' tasvirini hayata geçirmektir. Bisiklet yollarıyla, yürüyüş yollarıyla, çevre dostu sokaklarıyla, gürültü bariyerleriyle ve daha pek çok projeyle şehirlerimizin kalitesini yükselttik. Dünyamızın geleceğinde taşıdığı önem sebebiyle 2053 vizyonumuzun merkezine iklim değişikliğiyle mücadele politikalarımızı yerleştirdik.
Türkiye'nin geldiği yol özellikle bunu yol ayrımı kabul edecek olursak en çok tartışmaya sebep olan tercihi ekonomi programı olmuştur. Bütün dünyaları faiz, enflasyon, kur ilişkisi üzerine kurulu kabullerden ibaret kesin inançlılar ülkemizin yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazla yoluyla büyüme stratejisini bile anlamamaktadır.
Enflasyon bir sorundur. Ama Türkiye'nin sorunlarının asıl sebebi ve çözüm yolu tek başına bu başlık kesinlikle değildir. Öyle olsaydı geçmişte sayısız defa uygulanan enflasyonla mücadele merkezli ekonomi programları sayesinde ülkemiz tüm sorunlarını çözmüş olurdu. Ülkemizde bizim programımıza kadar bu teşhisin kasıtlı olarak yanlış konduğu ve kasıtlı olarak yanlış tedavilerin uygulandığı da bir gerçektir. Batı'nın ekonomi mecralarına göbek bağıyla tabi olanlara göre enflasyon insanların ve kamunun aşırı tüketiminden kaynaklanıyor. Yüksek faizle cebi dolan içerideki bir avuç kuru kesim kazanıyor. Onlarla birlikte yükselen faizlere ve değerlenen liraya heveslenerek dışarıdan gelen sıcak sahibi fonlar, ucuzlayan döviz sebebiyle ülkeyi yabancı tüketim ürünleri pazarı haline getirenleri de unutmamak lazım. Kaybeden; üretimin düşmesi sebebiyle geleceği kararan milyonlar. Biz tercihlerimizi ellerini ovuşturanlardan yana değil, istihdamı koruyarak milyonlardan yana kullandık.
Hadi bize inanmıyorlar, hiç değilse kendi putlarına, kendi ideolojik efendilerine kulak versinler. Uluslararası kuruluş başkanları bile açıkça enflasyonla ve faizle ilgili ezberlerin bozulması gerektiğini söylüyor.
Türkiye'de teknik anlamda enflasyon değil, fiili bir hayat pahalılığı sorunu vardır. Yaşananlara enflasyon diyebilmemiz için kamunun harcama disiplininin kaybolması gerekir. Bizim 19 yıldır üzerinde en çok hassasiyet gösterdiğimiz konu bütçe disiplinidir. BES'te 300 milyar liralık birikim oluştu. Bireysel döviz hesaplarının tutarı 110 milyar dolara çıktı.
Şimdi gelelim en kritik soruya: Bu programla insanlarımızın hayatını zorlaştıran fiyat artışlarını nasıl engelleyeceğiz? Fiyat artışları normal şartlarda ya üretim azlığı ya da talep fazlalığı sebebiyle ortaya çıkar. Bizde enflasyonun sebebi olarak gösterilen bütçe açığı da tasarruf eksiği de olmadığına göre talep artışlı fiyat artışından söz edilemez. Üretimde de üstesinden gelinemeyecek sıkıntıyla karşı karşıya değiliz. Sorunun bir tarafında vatandaşlarımızın bir kısmının tasarruflarını hala döviz cinsinden yapmaktaki ısrarı vardır. Dİğer tarafında ise ihtiyaca bağlı döviz talebi vardır. Bunun için vatandaşlarımıza kur korumalı mevduat gibi kur ve altın hesabına dayalı konut kredisi gibi alternatifler sunuyoruz.