Son dakika haberi: Seçimlerden sonra Ekrem İmamoğlu'nun başlattığı 'değişim' rüzgarı ve dün de Tanju Özcan'ın başlattığı yürüyüşle suların durulmadığı CHP'deki gelişmeler yakından takip ediliyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuya ilişkin ses getirecek mesajlar verdi. "Ne seçimi aldığımızda haksızlığa karşı mücadeleyi bırakacaktık, ne de seçimi kaybettik diye mücadeleyi bırakacağız" diyen Kılıçdaroğlu, "Türkiye'yi bu kabustan çıkarmak için yolun sonuna kadar kararlılıkla mücadele edeceğiz" mesajını verdi. Seçimde aldığı 25 milyon oya değinen Kılıçdaroğlu, "Büyük bir değişimi zaten başlatmışız demektir" vurgusu yaptı.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:
"Cezaevlerinde düşüncesinden ötürü hapis yatan çok sayıda gazeteci, hak savunucusu, avukat, siyasetçi var. Hiç kimse 21. yüzyılın Türkiye'sinde düşüncelerinden ötürü hapse atılmamalı. Düşünceden kimse yargılanmamalı. Birileri 'Benim gibi düşünmediğin için ben seni hapse atarım' derse o ülkede demokrasi olmaz.
'Sivas Katliamı'nın 30. yılı. Aydınların, şairlerin yakılması sadece Türkiye'de değil, dünyanın hiçbir yerinde kabul edilemez. Bir aydının, düşünürün yakılarak öldürülmesi kadar vahşi bir şey yoktur. O ateş hala yüreğimizde yanıyor.
Can Atalay hapiste, 50 günü geçti. Nasıl bir ülkede yaşadığımızı bundan daha güzel bir örnek gösteremez. Numan Kurtulmuş'a seslenmek isterim. Bir TBMM Başkanı, haksız yere, Anayasa'ya aykırı olarak parlamentoda tutuluyor ve kendisi hiçbir girişimde bulunmuyorsa TBMM'nin itibarını ayaklar altına alıyor demektir. Sayın Kurtulmuş'a tekrar çağrı yapıyorum: Nasıl bir yazı yazmam gerekir diyorsa benzer uygulamalarını TBMM arşivinde bulabilir.
Gezi Davası tutukluları da başlı başına bir dramdır. Osman Kavala 2072 gündür özgürlüğünden mahkum edildi. Vicdan sahibi herkese sormak isterim: Neden içeride? Merdan Yanardağ hangi gerekçeyle içeride? O da 7 gündür tutuklu. Bir komisyon oluşturduk CHP grubu olarak. Gidildi, ziyaret edildi. Bir gazeteciyi tutuklamak hangi aklın işidir?
Var olan kabineyi Düyûn-ı Umûmiye kabinesi olarak ilan etmiştim. Bu ülkeyi borç batağına sürükleyenler bir süre sonra Batı'nın tefecileri tarafından teslim alındı. Uluslararası tefeciler eğer bakan atıyorsa, Merkez Bankası'na başkan atıyorsa çok ciddi beka sorunumuz var demektir.
Erdoğan artık kontrol eden değil, uluslararası tefecilerin yönlendirdiği ve kontrol ettiği kişidir. Düne kadar 'Faizi artırmam' diyen kişiye tükürdüğünü yalatmak da bu uluslararası tefecilerin görevi olmuştur. Biz CHP olarak bunları içimize sindiremiyoruz.
Bankalardaki toplam mevduatın yüzde 70,3'ü mudilerin sadece binde 6'sına ait. Döviz kurundaki 1 liralık artışın maliyeti devletin borçlanması açısından 145,5 milyar lira. Bu yükü 85 milyon insan ödüyor. Tabii doları olanlar, 5'li çeteler değil, onlar kazanıyor. Onlara şimdilik kimse dokunmuyor çünkü onlar siyasetin de şeklini belirliyor.
CHP bir 'tek adam' partisi değildir. Atatürk'ten günümüze CHP her zaman bir kadro partisi olmuştur. CHP zulme karşı milyonları kapsayan, kucaklayan çoğulcu bir duvardır. CHP'nin tüm kadroları dünden bugüne siyasi yaşamlarının hiçbir döneminde kişisel ikballerinin peşinde koşmamışlardır.
'Asla görüşülemez' denilenlerle görüştüm, 'bir araya gelinemez' denilen toplumsal kesimlerle bir araya geldim. Tüm toplumsal kesimleri helalleşmeye çağırdım. Kimseyi ötekileştirmedim, kin tutmadım. Ne seçimi aldığımızda haksızlığa karşı mücadeleyi bırakacaktık, ne de seçimi kaybettik diye mücadeleyi bırakacağız. Türkiye'yi bu kabustan çıkarmak için yolun sonuna kadar kararlılıkla mücadele edeceğiz.
Ne ben tek başıma 25 milyon kişiyi bu namuslu davama kattım ne de CHP tek başına kattı. Ne mutlu bize ki bu 25 milyon kişinin tamamı haksızlık karşısında susmama inancımızın koalisyonunda olmak istediler.
Bizler 25 milyon ile çıkarsız, parasız, sadece hakkın yanında olmak için bir araya gelen bir koalisyon kurduysak büyük bir değişimi zaten başlatmışız demektir. Toplum olarak neyin değiştiğine değil, neyin değişmediğine bakarsak hata yapmış oluruz. Değişen şeyler 'Asla görüşülemez' denilen cenahlarla görüşüp ittifak yapmaktır. 25 milyon kişiyi davamıza kattık, yarın 35 milyon kişiyi davamıza katacağız. Anlatmaya çalıştığım şey, 25 milyonu bir araya getirmenin başarısının sadece bana, yani bir lidere ait olmadığıdır. Bu birlikteliği başarısızlık olarak tanımlarsanız o zaman tek başıma karşınıza dikilirim. 25 milyona dokundurtmam.
Eğer 25 milyona ulaşan bu değişim yeterli değilse, başarısızlık benimdir. Bu sayıyı artıracak yeni değişimleri üretmek de benim görevimdir. Bugünkü görevim 25 milyondan 1 kişiyi bile feda etmeden sayıyı artıracak süreci yönetmektir; masalar kurarak, birleşerek, mücadeleye yorulmadan devam ederek, değişimin sadece 1 gün değil hayat boyu süren bir süreç olduğu idrakiyle yönetmektir. Bu partinin elbette başka liderleri de olacaktır. O zaman da ben aynı kalacağım, CHP lideri olmam ya da olmamam hiçbir şeyi değiştirmez. Ben CHP'nin başında olsam da olmasam da birleştirdiğimiz bu 25 milyonluk demokrasi kitlesi hiçbir zaman bir liderin güdümünde olmayacaktır.