Soru: Gözle ilgili problemleri değerlendirdiğinizde kataraktın erken tanısı mümkün mü? Yoksa burada da erken tanıyla ilgili sorunlar ortaya çıkabiliyor mu?
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Kataraktın tanısı oldukça kolay. Yani, bizim biyomikroskop dediğimiz özel bir aletimiz var. İyi bir göz, biyomikroskopta hastayı incelediği zaman çok erken dönemlerde bile kataraktı teşhis edebilir. Buradaki bizim için sorunlu olarak katarakt türü, bebeklerdeki kataraktı tespit etmektir. Yaşa bağlı kataraktları değil de bebekleri... Bebeğin muayene edilmesi, kataraktın tespit edilmesi ve sonra da onun kararlaştırılması biraz daha zor. Ama erişkin bir kataraktı tespit etmek çok çok kolay.
Soru: Genellikle yaşa bağlı olduğunun altı çizilir. Vücuttaki birçok dokuda olduğu gibi gözün saydam tabakasında da yaşlılığa bağlı değişiklik olduğu vurgulanıyor. Katarakt kaçınılmaz mıdır? Bazı tedbirlerle kataraktın önceden önlenmesi söz konusu mu?
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Hakikaten önlenmesi mümkün. Tabi bir genetik özellik var. Yani, bir ailede kataraktı görüyorsanız, genç yaşlarda, 50'li 60'lı yaşları diyoruz genç yaşlar için... Sonraki jenerasyonlarda da bunu görebiliyorsunuz. Ama bunu önlemek mümkün. Önlerken, özellikle güneşin ultraviyole ışınlarından kaçınmaya çalışıyoruz. Ya da güneşin ultraviyole ışınlarının yaptığı etkileri azaltmaya çalışıyoruz, Cvitaminiyle, antioksidan dediğimiz bazı ilaç gruplarıyla.. Bunları hastalarımıza anlatıyoruz. Ama genellikle kaçınamaz hastalar. Özellikle son dönemlerde biliyorsunuz, güneşe çıkma çok yaygınlaştı. Eskiden bu kadar güneşlenmek, güneşten faydalanmak mı, yoksa zararını görmek mi diyelim, bilmiyorum ama bu o kadar yaygın değildi. Ama güneşlenmeyle birlikte kataraktların hem daha erken yaşlara çekildiğini, hem de daha sık görüldüğünü hissediyoruz. Acaba bundan mı sık görüyoruz. Yoksa hastalar bize daha mı rahat gelmeye başladılar. Bu da belli değil. Türkiye'deki istatistikler çok net değildir ama genellikle kataraktlarda artış, hem de biraz erken yaşlara doğru taşıma var gibi...
Soru: Kataraktın bir yaşa bağlı tipi var, bir de çocuklarda görülen tipi var, dediniz. Metabolik hastalıklarla bağlantılı olan ya da bir travmaya bağlı olarak gelişebilen kataraktlardan söz edebilir misiniz? Çünkü trafik kazaları Türkiye için ciddi bir problem. Genellikle baş ve göze bağlı yaralanmalar ön planda.
Doç. Dr. Bozkurt Şener: En çok gördüğümüz yaşa bağlı gelişiyor. Bir başka grup olan doğumsal kataraktlar var. Bir de çarpmalara, vurmalara, yaralanmalara veya vücuttaki bir takım metabolik bozukluklara, örneğin şeker hastalarında olduğu gibi onlara bağlı kataraktlar var. Son dönemdeki terör olaylarında da dikkatimizi çekti. Göz yaralanmalarının ne kadar çok olduğunu orada da görüyoruz. Buna bağlı kataraktlar da çok. Tabi bu tip kataraktlarda, özellikle yaralanmaya bağlı kataraktların standart tedaviden biraz farkları var. O hastanın gözünün şartlarına göre yeniden planlamak gerekiyor. Ama metabolik kataraktlar olsun, yaşa bağlı kataraktlar olsun, bunlardaki tedaviler genellikle standart. Güncel uygulama olan fako dediğimiz yöntemi bu kataraktlarda da uyguluyoruz. Travmaya bağlı kataraktlarda olayın şartlarına göre yeniden hareket ediyoruz. O katarakta nasıl dokunulacak, düzeltilmesi gereken başka doku var mı? Ona göre hareket ediyoruz.
Soru: Diyelim ki hasta size ulaştı. Katarakt tanısını koydunuz. Problem başlangıç aşamasındaysa, tedavide nasıl bir yol izlenmesini öneriyorsunuz? Ameliyatın bu tip problemlerde tedavide tek yöntem olduğunu biliyoruz. Buradaki süreç nasıl işliyor?
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Kataraktta bir özellik var. Diğer bir çok hastalıkta olduğu gibi erken yakalarsak, tedavi ederiz ve ameliyattan kurtuluruz gibi bir şey yok. Kataraktı gördüğümüz zaman bunun belli bir sürecin sonunda ameliyata gideceğini biliyoruz. Ve hastalara diyoruz ki, evet, şu anda ihtiyacınız yok ya da var... Ama ya şimdi, ya bir-iki dönem sonra, ya da çok ileride katarakt ameliyatını olacaksınız, diyoruz. Hastalara, ne yazık ki şunu söyleyemiyoruz. Şu ilacı alın, ya da şu tedaviyi yapın, bu katarakttan kurtulun, biz de ileride sizi ameliyat etmeyelim, böyle bir şey yok. Muhakkak hastaları ameliyat ediyoruz. Onun için de olabildiğince teknikler, bu şekilde kaçınılmaz olan bir ameliyatı en basite, en kolaya, en huzursuz olmadan, çok hızlı bitirecek şekilde ve hastayı çok hızla birkaç saat ya da bir gün içinde günlük yaşantısına döndürecek şekilde planlanıyor. Bunun için de katarakt cerrahisinde çok çok hızlı bir gelişim var.
Soru: Fako ameliyatları yaklaşık 10 yıldır Türkiye'nin gündeminde var. Neredeyse fako ameliyatları altın standart haline geldi. Buradaki ameliyat tekniğinden söz eder misiniz?
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Fako şöyle bir yöntem. Yöntemin en büyük özelliği çok küçük bir delikten gözün içine girmek,kataraktı yine o küçücük delikten temizlemek, o küçücük delikten içeriye bir mercek yerleştirmek ve dikiş koymadan ameliyatı bitirmek. Bu tabi hızlı olması bakımından hastayı çok hızlı bir şekilde günlük yaşantısına döndürüyor. Bir önceki yöntemde biraz daha büyük açıyorduk. Gözde oldukça büyük bir kesi yapıyorduk. O kesi içinden kataraktı dışarı alıyorduk. Sonra o kesiyi tabi ki doğal olarak bir takım dikişlerle kapatıyorduk. Dikiş olduğu zaman iyileşme uzuyor. Bir takım yan problemler çıkıyor. Hastada astigmat oluyor, gözlük numarası değişiyor, yeni bir takım numaralar çıkıyor ortaya... Fakoda bunlar giderildi. Fakoda öncelikle anestezi yapmıyoruz. Anestezi yapmıyoruz yanlış bir ifade, damlayla anestezi yapıyoruz, yani bir iğne yok, narkoz yok... Sadece damla koyuyoruz, hastayı ameliyata alıyoruz. O küçücük delikten. Ona küçücük delik diyorum, çünkü o deliğin boyu her geçen yıl biraz daha küçülüyor. Şu anda 2.5 mm'lere kadar indi. Önümüzdeki çok yakın bir dönemde bunun 1.5 mm civarına ineceğini bekliyoruz. Bu aşağı yukarı hakikaten bir deliktir. O delikten içeriye giriyoruz. Kataraktın üstünde küçücük bir pencere açıyoruz. Aynı portakalın üstündeki o kesiyi yaptığımız gibi. Sonra onun içini boşaltıyoruz, bir takım sistemlerle. Fako zaten budur. Ses gücünü kullanarak, kataraktın içindeki sertleşmiş bölümleri parçalıyoruz. Ve içeriden dışarıya doğru emerek temizliyoruz. Sonra da o portakalın kabuğunun içine bir şey yerleştiriyormuş gibi kataraktın içeride bıraktığımız şeffaf zarın içine sunni bir mercek yerleştiriyoruz, sunni bir lens yerleştiriyoruz. Son dönemlerde tabi, bu lenste de bir takım gelişmeler oluyor. O da artık katlanıyor, kıvrılıyor, bükülüyor. Artık ince bir enjektörün içinden gözün içine yerleştirilebiliyor. Bu noktalara doğru gidiyor. Tabi bütün bunlar, bu küçücük delikten çok kısa sürede, 8-10 dakikada, 5 dakikada, 15 dakikada yapılan ameliyat, hastanın günlük yaşantısına çok hızlı dönmesini ve hemen hemen ameliyat mı oldum, onu bile anlamadım demesine yolaçıyor. Bu da tabi daha çok hasta gelmesine, daha güvenir bir şekilde bize gelmesine yol açıyor.
Soru: Fako ameliyatlarında 2.5 mm'lik bir delikten söz ettiniz. Özellikle diyabet gibi sağlık sorunu olan bir hastada, yara izinin bu kadar küçük olmasının getirdiği katkılar var mı? Diyabet hastalarında yaraların çok daha geç iyileştiğini biliyoruz.
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Özellikle metabolik problemi olan hastalarda, işte, diyabet hastalarında, romatizma yapısı olan hastalarda, bu küçücük deliğin. Şöyle tarif etmek lazım. Deliğin küçüklüğünden çok dokunun, metabolizmanın, burada benim iyileştirmem gereken çok büyük bir hasar yok diyebileceği bir küçücük delikten ameliyatı yaptığımız zaman dokuların, metabolizmanın o işe cevabı da tabi çok daha hafif oluyor. Çok daha problemsiz oluyor. Orada bir yara yokmuş gibi, ya da çok fazla metabolizmayı huzursuz etmeyecek bir yer varmış gibi, bir iyileşme prosesü gelişiyor. Çok hızlı bir iyileşme oluyor. Bütün olayın zaten avantajlı tarafı bu.
Soru: Kullandığımız lensleri artık bir enjektörün içerisinden bile, o incecik delikten, hastanın gözüne yerleştirebiliyoruz, dediniz. Lenslerin kalitesi açısından Türkiye'de sorun yaşanıyor mu? Standartları iyi olmayan lensler, yapılan bir operasyonun başarısızlıkla sonuçlanması anlamına gelebilir mi? Çünkü hasta böyle bir katarakt ameliyatından sonra koyduğunuz lensi bütün bir yaşamı boyunca kullanacak. Lensin kalitesizliğine bağlı olarak bu süre kısalır mı?
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Burada iki tane enteresan şey var. Bunlardan bir tanesi kalitesiz lensler. Yani, teknolojisi gelişmemiş ülkelerde ucuz olsun diye imal edilmiş ve sonra dünyaya pazarlanmış lensler. Bunlarda hakikaten problem olabiliyor. Yani, bu lenslerde bir takım bulanıklaşmalar, kırılmalar, takılırken olan problemler vs olabiliyor. Bir de ikinci grup var. Bu da aşırı yüksek teknoloji kullanılmış lenslerdeki problemler. Yani, arada yüzlerce dolar fark var, iki lensin arasında. Ama yüksek teknolojide bir takım problemlerle karşılaşıyorsunuz. O da şundan. Bir takım gelişmeler oluyor. Bir takım çalışmalar yapılıyor. Sonra o lense uygulanıyor bu... Ve birçok büyük kuruluşlarda bu onay alıyor. Fakat yıllar sonra bakıyorsunuz ki o uygulanan yüksek teknolojide bir takım problemler var. İşte üstüne bir heparin kaplanıyor. Üstüne ultraviyoleyi bloke edecek bir şey kaplanıyor. Ama sonra bakıyorsunuz bu, birkaç yıl sonra ufak tefek problemlerle geri geliyor. Yani burada yüksek teknolojiyi nerede kullanmak gerekiyor? Yüksek teknolojinin nereye kadar faydası vardır, burada da soru işaretleri var. Son bir lensgelişti, örneğin.. Hafif, sarı olarak yapılıyor şimdi bu katlanan lensler. Bunda da o sarının, güneşin, mavi ışınlarını kesmesi, dolayısıyla bugün çok güncel konulardan biri olan arka merkezde, retinanın merkezinde sarı nokta üstündeki yaşa bağlı dejenerasyonu engellemesi amacıyla sarı lensler yapılmaya başlandı. Bu tabi büyük bir gelişmeydi. Büyük bir teknoloji gibi gözüküyor ama yine de ne olacağını bilmiyoruz. İkilem var. Çok iyi lensler var. Gerçekten ucuzların kaçınmak çok kolay ama yüksek teknolojiden kaçınmak kolay değil. Yüksek teknolojiyle biraz daha düşünüp, temkin adımlarla almamız gerekiyor. Böyle bir de ikilemimiz var.
Soru: Bir hasta "Katarakt ameliyatı geçtim. Aradan beş yıl geçti. Görmeyle ilgili sorunlar tekrar ortaya çıktı. Katarakt ameliyata rağmen tekrarlar mı?" diye sormuş.
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Biraz önce portakal benzetmesi yapmıştık. O portakaldan önce iki tane kabuğu çıkartıyoruz. Sonra portakalın içine boşaltıyoruz. Hatta onun bir beyaz zarı vardır, onu da temizliyoruz. Geriye portakalın turuncu renkli kabuğu kalıyoruz. Katarakta da aşağı yukarı bunu yapıyoruz. Giriyoruz, önce kataraktın içindeki çekirdeği temizliyoruz. Sonra etrafındaki beyaz kabuk gibi olan korteks dediğimiz maddeyi temizliyoruz. Geriye de zarını bırakıyoruz. O zarın içine de doğal yeri o çünkü. O zarın içine de sunni lensimizi yerleştiriyoruz. Fakat zaman içinde bu arkadaki şeffaf olan zar yavaş yavaş kesifleşmeye başlayabiliyor. Her hastada bu olmuyor ama belli bir grupta olabiliyor. Bunu engellemek için bir takım çalışmalar yapılıyor. Lenslerde bir takım değişiklikler yapılıyor ama bu gene de oluyor. Buna katarakt demiyoruz. Bu arka zarın kesifleşmesi yag lazer denilen özel bir lazer var. Sırf bu kapsül dediğimiz bu arka zarı kesmek için yapılmış, bir basit lazerdir. Hastanın yatmasına bile gerek yok. Oturduğu yerden bir özel mikroskopla aşağı yukarı 3-5 saniye içerisinde bunu halletmek mümkün. Çok da kolay bir şey. Doğal bir şey. Arkasından beklenebilen bir şey. Onun için hastamızın hiç korkmasına gerek yok. Birkaç saniye içinde hallolacak basit bir problemdir ve doğal gelişmedir.
Soru: Katarakt yaşlı insanların sorunu olduğuna göre, görmeyle ilgili başka problemler de ortaya çıkabiliyor. Kullandığınız lensle var olan görmeyle ilgili bir kusuru düzeltme şansınız var mı veya yakın gelecekte olacak mı?
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Lensle ilgili çok çalışma var. Söylediğiniz konu hakikaten bizim gelecekte olan ana yollarımızdan bir tanesi. Otobanlarımızdan bir tanesi. Bir takım çalışmalar var. Bugün için yaptığımız en büyük şey, hastanın kataraktını alırken, aynı zamanda gözlük numarasını da yokedebiliyoruz. Ya da aşağı yukarı takacağı gözlüğü istediğimiz değerlere getirebiliyoruz. Bu tabi lazer cerrahisinde olduğu gibi birebir istediğimiz yeri tutturmak gibi olmuyor ama aşağı yukarı artı eksi bir numara içerisinde bunu tutturabiliyoruz. Bu tabii hem kataraktın alınması hem hastanın görmesinin istediğimiz yere gelmesi bakımından oldukça avantajlı. Ama bunun yanında astigmatı düzeltmeye çalışmak. Bir takım yakını görme düzeltmesi yapan, gözü içi lensler, var bir takım gelişmeler ama bir kısmı çok deneysel aşamada, bir kısmı çok oturmuş durumda. Hastanın, doktoruyla konuşarak, bunu orada halletmesi, ne istediğini ne alabileceğini orada öğrenmesi gerekiyor.
Soru: Katarakt ameliyatı olmuş hastalara neler önerirsiniz?
Doç. Dr. Bozkurt Şener: Tüm cerrahilerde olduğu gibi, bir kere düzgün kontrol şart. Çünkü katarakt ameliyatı yapılıp, katarakt alındıktan sonra hastalıklar tamamen bitmiyor. Göz aynı göz, özellikle de katarakt ameliyatı olmuş bir göz, cerrahi geçirmiş bir gözdür. Onun için daha çok dikkat edilmesi gerekir. Ve çok daha önemlisi, özellikle yaşlı bir kişide yapılmış bir katarakt ameliyatıysa, o sarı olmayan ama teknolojjisi yüksek lenslerle, arka merkezde bir takım zamana dönük problemler çıkabilir. Bunların hepsinin bir göz hekimi tarafından yılda bir kere kontrol edilmesi gerekiyor.