HABER

Spor yazarlarından galibiyet yorumu!

Allah razı olsun hakemden!.. (Erman Toroğlu - Hürriyet)

DAKİKA 63: Macarlar sol iç koridorundan bir faul kazanıyorlar. Hakem de topa yakın. Topu hakemin düdüğünü beklemeden ters taraftan aniden oyuna sokuyorlar. Aynen Malta'dan yediğimiz golde olduğu gibi.

Sağ iç koridorunda Macar futbolcu bomboş. Hakan çaresiz çıkıyor. Rakip (Zoltan Gera) çalımı atıyor, yerde kalıyor. Hakemin mesafesi bu pozisyona 30-35 metre. 1 nolu yardımcısının da 20 metre. Hakemin iki karardan birini vermesi lazım. Birincisi, penaltıyı verecek, kaleci Hakan'a kırmızı kartı gösterecek. İkincisi, aldatma verecek, rakip Macar topçuya sarı kart gösterecek. Temas var, her şey var. Aldatma, kendini atmaya gösterilir. Ama hakem aldatmaya yönelik hareket olarak değerlendiriyor, Macarlar 10 kişi...

Bana göre Hakan'a kırmızı kart ve penaltı. "Allah razı olsun" diyeceğim, diyemiyorum. Çünkü Allah adalet ister. Ondan sonra maç bitiyor, skor 3-0.

Macar takımı zaten ahım şahım bir takım değil. Ama o dakikaya kadar bizden iyiler. Norveç'le Yunanistan berabere kalıyorlar, ekmeğimize yağ sürülüyor. Bundan sonra artık gidemezsek, kimse basını filan suçlamasın. Zaten kötü oldu mu, spor ve siyasette fatura basına kesiliyor, iyi oldu mu kendilerine...

Aferin (!) Emre (Atilla Gökçe - Milliyet)

Hayal kırıklığı, gerilim... Öfke, sitem ve kavga! Şaşkınlık, sıkıntı, bezginlik... Derken umulmadık bir sevinç... Ardından coşku, tutku ve heyecan... Sonra da şova dönüşen intikam!

Malta'daki umut kırıcı maçtan sonra İnönü'de seyircisiyle ilk kez buluşan Milli Takım, sıkıntılı bir 45 dakika yaşadı.

İkinci yarıya başlarken iki kişi bizi çok şaşırttı. Birincisi teknik direktör Fatih Terim. İkincisi de kenarda beklettikten sonra oyuna soktuğu Emre Belözoğlu. Kaptan Nihat'ın çıkıp, Kaptan Emre'nin girmesi oyunda sinerji yaratan bir sihirli çubuk gibiydi. Malta'daki oyunuyla düş kırıklığı yaratan Emre, maça öfkesi, enerjisi, tekniği ve futbol bilgisiyle öyle bir boyut kazandırdı ki, alkışlamaktan kendimi alamadık.

O gol sonrası 'bizim ulusal bücürün' basın tribününe dönerek eleştirilere pek de hayra yorulmayacak ifadelerle yanıt verme gösterisini de izledik bu arada. Yazık ki futbolcu yetiştiriyor, onları dünyanın en iyi liglerine gönderebiliyor ama sportmen ve sporcu kimliğini kazandıramıyorduk.

Bu maç hem gözümüzü, hem gönlümüzü, hem de yolumuzu açtı. Dileyelim o yolun sonunda hedefe ulaşırız.
İskoç hakem, Gera'yı oyundan atarken bizce abartılı güç kullandı. Evet pozisyon penaltı değildi ama ikinci sarı karta da gerek yoktu.

Napolyon Terim (Kazım Kanat - Sabah)

Bilinen hikayedir ama yazayım: Fransa kralı, Napolyon'a sormuş: "Bütün bu zaferleri tek başına mı kazandın?" Napolyon, aynen şunu demiş; "O savaşları ben kaybetseydim sen kimi asacaktın?" İki imparator Napolyon ile Terim'in kaderlerinin kesiştiği noktadaki fark şu: İlk kez Terim'e 'Tarihi utanç' maçı sonrasında eleştiri getirdik ve dedik ki, "Malta utancı senin eserin!" Bay Terim'in dediklerinin hiç kıymeti harbiyesi yok. Sadece şu; "Ben ders almam, ders veririm" cevabı bizlere soru sorma hakkı vermiştir. Elbette, "Ders almak için..." Terim'e soruyorum:

1- Şükür, Letonya ve Yunanistan maçlarında yedekliği reddetti. Bu kez yine aynısı olu. (Böyle bir davranışı içine sindirdiğini hiç sanmam.)

2- Apoletleri sökülmüş Emre Aşık'ı bir gecede general yaptın. Böylece 10 kişi oynadık. Ayrıca takımlarında oynayamayan Belözoğlu, Kahveci ve Şanlı'ya forma verdin. (Bunun mantıklı izahını bir antrenör seminerinde yapabilir misin? Hiç sanmam.)

3- Emre Aşık-Servet ikilisini yan yana oynattın. Bu çılgınlık. (Bu ikiliyi Moldova maçında oynatır mısın? Hiç sanmam.)
4- Türkiye'nin kader maçını sahanda oynuyorsun. Peki; iki ön liberolu ve tek santrforla çıkıyorsun? (O cesur Terim bu maçın 60. dakikasında çift santrfora döndü.)

5- Bayern'in gol ve asist kahramanı olan Hamit, Macaristan maçında savunma ağırlıklı oynadı. (Bayern hocası Hitzfeld maç sonrası Hamit'e "Senin hocan gerçekten Terim miydi?" dese ne dersin?)

Ders almadan, ders vermek!.. (Hıncal Uluç - Sabah)

Fatih Terim'i basın toplantısında izlerken üzüldüm.
Eleştiriler karşısında darmadağın olmuş, paniklemiş bir ifadesi vardı. Bu ifadenin yansıması hep aynidir. Eleştirilere yanıt verilmez. Eleştirene saldırılır.
Diyelim izansız, diyelim vicdansızlar.. Peki.. Tamam.. Ama söylediklerine senin yanıtın ne?.
Diyelim amaçları yararlı olmak değil, fırsat bu fırsat seni yıkmak.. Gene tamam.. Gene peki.. Ama adam ne diyor?. Senin yanıtın ne?.
Karşı saldırı, "Ben yanıt veremiyorum, çünkü adamlar haklı" demektir, Hocam.. Sen İtalya'da hocalık yaptın.. İtalyan basınını yakından izledin.. İngiliz ve Fransızları da izlemiş olman gerek.. Orada, hele milli takım hocalarına nasıl saldırıldığını en iyi bilenlerden olmalısın.
Hamama giren terler. Sen en kızgın saunada, klimalı ortam bekliyorsun. Olmaz..
Terleyeceksin.
Okuyacaksın. Dinleyeceksin.. En nefret sözcüklerinden bile, sonuçlar, dersler çıkaracaksın. Haklı eleştirileri sayıp kabullenecek, kabullenmediklerine sakin, tane tane ve gülümseyerek yanıt vereceksin.
Büyüklük budur. İşte o zaman herkes senin için "Büyük adam" der.
"Ben ders almam, ders veririm" lafını hiç etmemiş olmanı dilerdim.
Ders almadan vermek, sadece ve sadece Allah'a mahsustur. İsa'ya, Musa'ya Muhammed'e bile düşmez.
Sana "İmparator" dediler..
En büyük İmparatorlar, hocaları ile anılır..
Büyük İskender'e Aristo ders verirdi. Fatih Sultan Mehmet'e, Akşemsettin. Tarih ders verenlerin ve alanların adlarını beraber yazar.
Ders almak, alabilmek ayıp, küçüklük değil, tersine büyük olmanın, büyük kalmanın yoludur Hocam..
Hâlâ ve hâlâ alacak çok dersin var!.

En Çok Aranan Haberler