ŞUBATIN ADI SOĞUK

Şubatın adı soğuktur, içini ürpertir insanın. Kışın zirvesidir, insanın aklına ne sararan yapraklar gelir şubatta, nede patlayacak tomurcuklar. Klavyemin tuşlarında gezinen parmaklarım cümle oluşturma gayretinde kelime ararken, gözlerim ha yağdı ha yağacak kar tanelerini takipte. Gelecek baharlara perde gerenlerin kışı uzatma gayretleri canlanır, badem ağaçları çiçek açmasın, kuruyan dallar yeşermesin, güneş yüzünü göstermesin davası güdülür şubat günlerinde.

28 Şubata bir hafta var, adı cafcaflı o meşhur post modern darbenin, memleketin maddi manevi değerlerinin hortumlandığı, zalimlerin alim, alimlerin zalim ilan edildiği, bin yıl süreceği iddia edilen günlerin, kutsuz yıl dönümlerinden 2013 yılına ait olanına yedi gün var. O günleri yad edip canınızı sıkacak değilim, 28 Şubatla ilgili söylenmedik söz, yazılmadık harf kalmadı bu güne kadar. Bunlara ilave bir yazı kaleme alıp, eksik gidermek benim haddim değil ama şubat denince insanın aklına yıldırım gibi düşüveriyor. Rabbim bir daha bu memlekette adı gün ve ay adlarıyla zikredilecek darbeler yaşatmasın.

Evet hava soğuk ama gündem hep sıcak, şubat aylarında memleketimde, insanlık can ararken kan kaybediyor ve sen kendini yazmakla mükellef hissediyorsun şubat soğuğunda. Hakikaten zor zanaatmış yazmak. Hakikatleri yazmak daha da zormuş, yazdıkça anlıyorum ama ne yaparsın zora aşık edilmiş insan.

Terörü çözmek için kellesini koltuğuna alıp yola çıkan hükümet, bu güne kadar insanların telaffuz etmeye bile cesaret edemedikleri adımları attı ve atmaya da devam ediyor. Ezberler bozuldu, toplumun büyük çoğunluğu çözüm istiyor ve akan kan dursun diyor.

Çatlak sesler çıkacak, içte ve dışta bunu hazmedemeyenler olacak. Terörden beslenen siyasiler oy kaygısıyla mutlaka bas bas bağıracak, silah tüccarları pazar kaybedecek, uyuşturucu baronları hattını değiştirmek zorunda kalacak, ırk sömürücüler aç kalacak. Terörü destekleyen ülkelerin rüyalarına girecek Büyük Türkiye korkusu. Buna razı olurlar mı? Elbette olmazlar, rahat durmazlar, durmayacaklarda. Çözüm sürecini baltalamak için ellerinden geleni yapacaklar.

Bize düşen sağduyu ve müspet hareket etmektir. Yılanın bizi soktuğu delikten bir daha sokulmadan, provokasyonlara gelmeden, kardeş kavgasına girmeyeceğiz o kadar. Uyanık olacağız, gözü açık olacağız iç ve dış mihrakların elimize tutuşturduğu mazot bidonlarını otel yakmakta değil, barışa giden yolda, daha fazla ilerleyebilmek için araçlarımıza dökeceğiz ki göz yaşı ve kavga bitsin.

Provokatörlerin ellerini ovuşturmaya başladığını gördük, Sinop’ta yaşanan olaylarda. Karadeniz halkı delikanlıdır, gözü pektir, tez canlıdır, bunu şer güçleri bilirde barış sürecine katkı sağlamaya çalıştıklarına gerçekten inandığım BDP’li milletvekilleri neden bilmezler? Çözüm sürecini anlatmak için ülkemizin bütün bölgelerinde gayret göstermenize gerek yok, Ak Parti’yle iş paylaşımı yapın, seçimlerde yüksek oy aldığınız bölgelerde siz anlatın mevzuyu, diğer bölgelerde onlar anlatsın, böylece az yorulursunuz, çözüme daha fazla katkıda bulunursunuz. Niyetiniz halis olduğunu böylece yıpranmadan herkese gösterebilirsiniz.

Bütün taraflar bu süreçte gözünü dört açmalı ki daha fazla vakit kaybedilmesin, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Halkımız da vicdanının sesini dinleyip iki kere iki beş eder diye nara atanlara kulak vermeyip, dört dörtlük adımlar atıp taşın altına elini sokmalıdır ve çözüme ortak olup tarihte yerini uyanık bir millet olarak almalıdır. Buluttan nem kapıp, çamur atmaya kalkışanların dikkatine; burada uyanık, gözü açık gibi kelimeler sizin anladığınız gibi alavere dalavereci değil, sağduyulu, feraset sahibi anlamında kullanılmıştır.