Çevirdiği dolaplar filmlere bile konu olan Sülün Osman her şeye rağmen halkın hayranlığını kazanmış bir isimdi.
Ayak üzeri Galata Kulesi ve Beyazıt Meydanı'nı bile İstanbul'a yeni gelmiş tüccarlara 'satma' yeteneğine sahipti. Sülün Osman'ın İstanbul'a yeni gelmenin ürkekliğini üzerinden atamayan taşralılardan şehir meydanındaki saate bakma parası bile aldığı rivayet edilir.
Menderes’in Demokrat Parti iktidarında inşaat sektörünü canlandırmak amacıyla imar yasası rafa kaldırılmıştı (1948). Bu süreçte, büyük-büyük hırsızların yanısıra küçük-küçük hırsızlar da türemişti.
Çünkü başta demir, çimento, cam olmak üzere birçok inşaat malzemesi yokluk yüzünden karaborsadan temin ediliyordu.
Sülün Osman işte bu dönemde şöhret olmuştu.
Türkçe'de kullanılan ''ağaç olmak'' terimini litaratüre kazandıran kişi Raki'dir.
1980li yılların ünlü dolandırıcısının lakabı aslında işin gırgırı... Genelde yasadışı işler çeviren kişileri dolandırdığı için dolandırdığı kişiler kendisini polise şikayet etmeye bile çekinirmiş.
Genellikle yahudi,ermeni yada rum vatandaşları dolandırdığı için o yıllar ekonomik mücahit olarak tanınan Raki Güney Zobu'nun babası paşazade Tümgeneral Şemsettin Zobu, erkek kardeşi de Londra’nın ünlü işadamlarından Kuzey Zobu'dur. Kendisi Melike Zobu'nun da babasıdır!..
Dolar taşımanın suç olduğu yıllarda bavul dolusu döviz satmaya çalışan Almancı ya da Amerikalı olarak büyük otellerde büyük paralarla çok canlar yakmıştır Güney Zobu... Ve bu kurbanlarına keriz ya da enayi anlamına gelen KUNDUZİ adını takmıştır.
1980'lerde başlayan banker furyasında yıldızı parladı. Yıllık enflasyon yüzde 30 iken aylık yüzde 12 faiz ile para topluyordu.
Milli gelirin 70 milyon dolar olduğu günlerde Kastelli'nin elinde 100 milyar para toplanmıştı. 40 bankanın,bankerleri safdışı bırakan karara imza atmasıyla işler birden tersine döndü. İflas eden Kastelli yurt dışına kaçtı.
'Papatyalı banker'' olarak bilinen Bako 80'lerde binlerce kişinin parasını batırarak üne kavuştu.
Bankalardan kredi alırken imza yerine papatya resmi yaparak alenen devletle dalga geçen Bako Emlak Bankası'nı bile dolandırdı. Bako dolandırıcılık suçundan yıllarca hapis yattı.
Türk dolandırıcıların dünyaya açılması da uzun sürmedi. Ayşe Benli'nin kumar çetesi Las Vegas'daki Venetino Casino'ya 2 milyon dolarlık kazık atarak ABD'yi bile karıştırdı.Poker oynarken yaptıkları hile uzmanları tarafından bugün bile çözülemeyen Benli çetesi FBI tarafından aranıyor. Ancak henüz izlerine rastlanabilmiş değil.
Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde, “örtülü ödenek donlandırıcılığı” suçu ile gündeme gelen Selçuk Parsadan, o dönem çok konuşulmuştu.
Selçuk Parsadan, Aralık 1995 seçimlerinden önce, emekli orgeneral Necdet Öztorun’un adını kullanarak, örtülü ödenekten 5.5 milyar lira aldığı yönündeki iddialarla gündeme gelmişti.
Parsadan, 22 Mayıs 1996’da, gizlendiği Edremit’te yakalanmıştı. Dolandırıcılığın yanı sıra, mahkeme heyetine hakaretten de ceza almıştı. Mahkeme sonucunda 15 yıl ağır hapis ve 8 milyar lira para cezasına çarptırıldı.
Selçuk Parsadan, 19 Şubat 2001’de Şartla Salıverilme ve Cezaların Ertelenmesi Yasası’ndan yararlanarak cezaevinden tahliye olmuştu.
Parsadan, hükümlü olarak bulunduğu Afyon Kapalı Cezaevi’nde, Özdemir Sabancı suikasti faillerinden Mustafa Duyar’ın öldürüldüğü olayda, tek kurşunla yaralanmış ve kısmen yüz felci olmuştu.
İstanbul'da omirilik kanserine yakalandığı için tedavi gördğü sırada, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Tarihler 25 Temmuz 2006'yı gösteriyordu...
Türk tarihinin isim yapmış ilk dolandırıcısı. Suç tarihine damgasını vuran 'vukuatı' ise İstanbul'un işgal altındaki son günlerinde kendi karakolunu kurması idi.
Rumları karakola çağıran Eyüplü Halit kendisini komiser olarak tanıtıp Rumları ihbarcılıkla suçluyordu. Daha sonra onlardan rüşvet isteyip bu insanları birer birer soyuyordu.
Eyüplü Halit Osmanlı'dan devrolmuş bir dolandırıcıydı. Azınlık düşmanlığının ayyuka çıktığı günlerde türemiş, Tehcir-Mübadele koşullarında semirmiş ve bu nedenle de muhtemelen arkalanmış biriydi. Aslen Girit kökenli bir göçmendi. Çok güzel Rumca konuşurdu. Türkçe okuma yazması yoktu ama Fransızcası fevkaladeydi.
Bilinen en eski üç kağıdı ise çok cüretkâr: İstanbul işgalinin sona ermek üzere olduğu günlerde, Türk ordusunun şehre girmesine üç-beş gün kala Eyüplü Halit, arkadaşı Arap Abdullah ile Rumların yoğun olarak yaşadığı bir semtte, metruk bir bina ayarlayıp “karakol” kurmuştu. Kentte o zaman tam bir otorite boşluğu olduğu için kimse de bunu garipsemiş. Kendisi “komiser”, arkadaşı da “bekçi” olmuş. Sonra mahallenin zengin bilinenlerine musallat olmuşlar. Önceden belirlenmiş kurbanlar karakola çağrılmış. Numaraları çok basit ve bildik: Arap Abdullah “iyi polis”, Eyüplü ise “kötü polis” rolünde makasa aldıkları biçareleri korkutarak soymuşlar. Arka odayı da nezarethane dekorunda düzenlemişler. İki dolandırıcı böylelikle Türk ordusu şehre girinceye kadar faaliyette olan bu karakolda çok can yakmışlar…
Eyüplü Halit sık sık cezaevine düşmüş. Yine böyle hapse girmiş, tahliyesine bir gün kala koğuşa yeni bir mahkûm girmiş. Halit bunu kömürlüğe götürüp, "Bak kardeşim, bu koğuşun sobası bana ait. Ama ben yarın çıkıyorum. Sobanın yanmasından ben sorumluyum ve her gün diğer mahkumlardan beşer kuruş alarak yolumu bulurum. Seni sevdim, 15 lira verirsen bu sobayı sana satarım" demiş. Zavallıdan 15 lirayı kapan Eyüplü ertesi gün cezaevinde ayrılmış.
Gelelim onu nihayet “Dolandırıcıların Feriştahı” yapan hikâyeye; meğer 1935’te yine hapisken bir mektupla Mussolini'yi dolandırmış Eyüplü. Hapishanede kasa hırsızı bir İtalyanla tanışmış. Onu kafaya alıp Mussolini’ye bir mektup yazmış: "Sayın Mussolini ben sizi çok seven, fikirlerinizi çok takdir eden bir Türk’üm. Antalya’nın sizin hakkınız olduğunu savunduğum için hapis yatıyorum. Yardımınıza muhtacım..." Mektup postalandıktan bir ay sonra İtalyan Başkonsolosu İstanbul Valisine müracaat ederek, Eyüplü Halit’i ziyaret etmek için izin istemiş. Kendisine “bu kişi dolandırıcıdır” deseler de dinletememişler. Konsolos Mussolini’nin emri gereği getirdiği yüklüce bir parayı cezaevine giderek elleriyle Eyüplü Halit’e teslim etmiş. Eyüplü, 68 gelin adayını dolandırdıktan birkaç ay sonra yakayı ele vermiş. Ünlü dalavereci polis işkencehanesinde çürütülmüş ve nihayet cezaevinde ölmüştü.
George C Parker (1870-1936): ABD’nin en ünlü dolandırıcılarından. New York şehrinin en ünlü yapıtları olan Metropoliten Müzesi ve Özgürlük Anıtını dışında en büyük dolandırıcılığını Brooklyn Köprüsünü birkaç kez satarak yapmış.
Parker işi o kadar ileriye götürmüş ki bazı rivayetlere göre parası çıkışmayanlara köprüyü aylık taksitlerle sattığı olmuş. 1928 yılında suçüstü yakalanan Parker, müebbet hapse çarptırılır.
Gregor MacGregor (1786-1845): Yüzölçümünü 12 bin mil kare olduğunu söylediği müşterilerine hayali orta Amerika ülkesi Poyais’i, kıymetli madenlerle zengin olduğunu ileri sürerek, birkaç kez satmayı başarmış.
Kendisini Poyais ülkesinin prensi olarak tanıtan MacGregor, bazı İngiliz yatırımcılarına sahte Poyais tahvillerini 200 bin sterline satıyor.
ABD ve Avrupa’da yaptığı dolandırıcılık suçlarından dolayı tutuklanıp ünlü Amerikan hapishanesi Alkatraz’a gönderildi.
Eiffel kulesini hurdacıya satmakla ünlenen Lustig ayrıca para basma makinesi satışıyla da birçok insanı dolandırmış. Lustig’in en bilinen dolandırıcılık numaralarından biri de 30 dolara sattığı, dolar baskı makinesi numarası.
Kendisini PanAm pilotu olarak tanıtan Abagnale, 1960’li yıllarda toplamı 2.5 milyon dolara varan sahte çek bozdurmayı başarıyor.
PanAm pilotu olarak 26 ülkeye bedava uçuş gerçekleştiren Abagnale, kendisini doktor, hukuk müşaviri olarak da tanıtarak bir dizi dolandırıcılığa imza atmış. İşlediği suçlardan ABD’de hapis yatan Abagnale, bugün şirketlere dolandırıcılığın önlenmesi üzerine danışmanlık hizmeti veriyor.
1920 yılında çöken kurduğu saadet zinciri sayesinde milyon dolarlar kazandı.
Hapis cezasını tamamladıktan sonra batık tahvilleri yatırımcılara satarak dolandıran Ponzi, ABD hükümeti tarafından İtalya’ya iade ediliyor. 1949 yılında ölen Ponzi, İtalya’da Musolini’ye finansal danışmanlık yapıyor.
1872 yılında kuzeni John Slack, ünlü elmas madeni oyunuyla birçok insanı dolandırmaya başarıyor.
Wyoming’de bir arsada serpiştirdikleri yarı değerli taşları elmas olarak göstererek ünlü Baron Rothschild ve Tiffany’nin sahibi Cahles Tiffany’yi de dolandırmaya başarıyorlar.
Ponzi’ye benzer bir saadet zinciri kurarak ortağı Lee Hope ile dindar Hristiyanların dini duygularını sömürüyorlar.
Yüksek faiz ve vergisiz kazanç vaat ederek insanları dolandıran çift 2004 yılında yakalanarak hapse gönderiliyor.
Çalıştığı Stern dergisine 1983 yılında 6 milyon dolara Adolf Hitler’in sahte günlüklerini satmayı başarıyor.
Arkadaşı Konrad Kujau’nun sahtekarlığına kanan Heidemann, ayrıca ünlü tarihçi Hugh Trevor- Roper’i de günlüğün gerçek olduğuna ikna etmeye başardı. Heidemann bu sahtekârlığı sonucu Alman mahkemeleri tarafından üç yıl hapse mahkum ediliyor.
Taklit ettiği ünlü ressam Gauguin’in resimlerini ve antik Mısır heykelciklerini Chicago Sanat Enstitüsüne ve British Museum’a orijinal diye milyonlarca dolara satmayı başarıyor. .
2007 yılında işlediği birçok sahtekârlık suçundan yakalanıp hapse atılıyor
Yaklaşık 50 milyar dolarla Wall Street tarihinin en büyük yolsuzluğuna imza attı. “ Ponzi Oyunu” olarak adlandırılan saadet zinciri ile ünlü yönetmenler, bankalar, hükümet adamlarının da yer aldığı müşterilerini dolandıran Madoff için yargıçlar, yolsuzluk,...
Yalan beyan, personel sosyal yardım sandıklarından hırsızlık, ABD Sermaye Piyasası Kurulu'na (SEC) sahte evrak vermek ve uluslararası kara para aklama olmak üzere 11 ayrı suçtan dolayı150 yıl hapis cezası isteminde bulundu.