Suriye, silahlı isyan, dış müdahaleler ve krizlerle örülü sürecin 11. yılını, savaşla çözüm fikrinin biraz daha gerilediği, Şam'a karşı diplomatik kuşatmanın hafiften kırıldığı ve yeni yaklaşımların denendiği koşullarda geçirdi.
ABD Başkanı Joe Biden ile birlikte Amerikan yönetiminin yeni Suriye politikasının şekillenmesi zaman alırken belirsizlik ortamı, bölgesel aktörlerin kendi istikametlerini öne çıkarmasını kolaylaştırdı. Donald Trump zamanında siyaset, Sezar Yasası'yla Suriye'yi yaptırım kıskacına alarak tutum değişikliğine zorlama; İran'ın kollarını kesme; Türkiye ile pazarlıklara bağlı olarak Kürtlere destekte görülen gelgitlere rağmen Irak-Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşı sahadaki askeri varlığı sürdürme ve İsrail'in güvenliğini temin etme hedeflerini güdüyordu.
Afganistan ve Irak'tan çekilme senaryosunun Suriye'ye de taşınabileceği ihtimaline karşın Biden yönetimi mevcut hedeflerle ilgili temel bir değişikliğe gitmedi. Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) desteğin süreceğini temin eden Washington aynı hedeflere yönelik deklare edilmiş bir strateji olmaksızın farklı bir yaklaşım öneriyor. Bu yaklaşımın bir ayağında İran'la nükleer müzakerelere dönerek çatışma zeminini 'sert diplomasi'ye çekmek, diğer ayağında Rusya ile Suriye özelinde diyaloga girmek, bir diğer ayağında yaptırımları "zımnen" gevşetecek şekilde Arap ülkelerinin Şam'la ilişkilerine göz yummak var.
Rusya'nın silahlı muhalif gruplarla çatışmaları sonlandırmaya dönük uzlaştırma mekanizmasıyla sıcak bölgelerde Rus askeri-polis varlığını artırması, İran ve Şii milis güçlerini geriletecek bir ara formül olarak ele alınıyor. Rusya'nın, Suriye'de İran varlıklarını hedef alan İsrail saldırılarına göz yuman tutumu da Tel Aviv-Washington ekseninde işbirliğinin zeminini tutan bir tutum sayılıyor. Bu yaklaşımla İsrail'in yakından ilgilendiği Dera-Kuneytra cephelerinde muhalif cephelerin çözülmesini hedefleyen Rus planının önünün açıldığı da görülüyor.
En nihayetinde bu tür değerlendirmeler, Suriye'nin dönüştürülmesinde Rus rolüne önem atfetme fikrini "ehven-i şer" kılıyor. Rusya da sahadaki koşulları Şam lehine çevirmek, Cenevre sürecindeki donukluğu aşmak, daha az güç kullanarak muhalifleri uzlaşmacı bir çizgiyi itmek, Suriye'deki meseleyi terörle mücadeleye indirgemek ve ABD'nin sahadaki askeri varlığının uzamasını önlemek için Biden yönetimiyle bu diyalogu önemsiyor. Temmuz'da Bab el-Hava Sınır Kapısı'nın insani yardımlarına açık tutulması konusundaki uzlaşma bu diyalogun başlamasına imkân verdi.
Rus-Amerikan diyaloğun en çetrefilli tarafı ABD'nin askeri varlığını ilişkilendirdiği, Suriye'nin kuzeydoğusunda Kürtlerin liderliğindeki "Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi"nin ve SDG'nin geleceği.
Öteden beri Kürtlerin ABD ile ortaklığı büyütmeden Şam'la uzlaşmasını salık veren Rusya, Amerikan yönetiminin fiili özerk yönetimin Suriye hükümetiyle görüşmesinin yolunu açmasıyla son zamanlarda bu konuya biraz daha ağırlık verdi.
Bu yakınlaşma Türkiye'nin Ekim 2021'de Fırat'ın doğusunda Kobani, Ayn İsa ve Tel Temir, Fırat'ın batısında Menbic ve Tel Rıfat'ı hedef alan yeni askeri operasyon planlarını da zora soktu. 2016, 2018 ve 2019'da üç askeri harekât geliştiren, 2020'de ise Suriye ordusunun M-5 güzergâhındaki ilerleyişini durdurmak için karşı hamlelerde bulunan Türkiye yeni bir askeri operasyon için ne ABD ne de Rusya'dan yeşil ışık alabildi.
Türkiye, Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) omurgasını oluşturduğu SDG'nin sınırdan 30 km aşağı çekilmesini garanti eden ama kontrol edilen alanı Tel Abyad ve Resulayn ile sınırlandıran Barış Pınarı Harekâtı'nın devamını getirip M-4 yolu boyunca "temizlik" hedefliyor. Yine Menbic ve Tel Rıfat'tan da SDG-YPG unsurlarının çıkarılmasında ısrar ediyor.
Bu talepler ve genel anlamda Suriye'nin kuzeydoğusundaki fiili özerk yapının geleceği Türkiye, ABD ve Rusya arasındaki pazarlık ve restleşmelerin konusu olmaya devam ediyor. Ankara sahadaki askeri varlığı ve Suriye Ulusal Ordusu adı altında toplandığı muhalif milis grupları kullanarak fiili özerk yapıyı çökertme kararlılığını sürdürürken Kürtlere statü verilmesi anlamına gelecek bir açılımın Cenevre ya da Şam'la diyalog yoluyla zemin bulmasını istemiyor.
Eylül'de Suriye Demokratik Meclisi heyeti eşgüdüm içinde önce Moskova ardından Washington'da temaslarda bulundu. Bu trafikte soruna Şam'la müzakere yoluyla çözüm bulma ve özerk yönetimin Cenevre sürecine katılımı konuları öne çıktı.
Ancak 2021 perdeyi kapatırken Şam'ın, Kürtlerin taleplerine, yerinden yönetim yasasını genişleterek âdem-i merkeziyetçi bir dönüşümden bahsetmenin ötesinde bir açılımı olmadı. Yani diyalog çabası somut olarak müzakere masasının kurulmasına yetmedi.
Bölgede Covid-19, kuraklık ve su kesintilerine bağlı olarak sorunlar büyürken Irak tarafında Yarubiye/Rabia Sınır Kapısı'nın insani yardımlara açılması talebi de karşılık bulmadı.
Kürtler Avrupa'da Fransa, Norveç ve İsveç gibi ülkelerde sıcak karşılansa da AB'nin Suriye dosyası için eskisi kadar enerji tüketmek istemediği anlaşıldı.
https://www.youtube.com/watch?v=2-uj-tgscqo
2021'de en çok konuşulan konulardan biri Arapların Şam'la köprüleri yeniden kurma girişimleri oldu. 2018'de Şam'daki elçiliğini yeniden devreye sokan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed'i 9 Kasım'da Şam'a göndererek ileri bir adım attı.
Bunun yanı sıra Ürdün Kralı Abdullah, Temmuz'da Beyaz Saray'da Biden'a yeni bir yol haritası sundu. Bu yol haritası Ağustos'ta Rusya lideri Vladimir Putin'le de paylaşıldı. Bu harita doğrultusunda bazı adımlar atıldı.
Arap yönelimini yansıtması açısından Amman'ın adıma karşılık adım stratejisiyle Suriye ile ilişkileri artırması, BAE'nin hamlelerinden daha önemli. Bu yol haritası İran'ın geriletilmesi, Suriye'nin Arap Birliği'ne döndürülmesi, tüm yabancı güçlerin çekilmesi, mültecilerin geri dönüşünün koşullarının oluşturulması ve Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına göre siyasi çözüme ulaşılması hedefleriyle aşamalı normalleşme öneriyor.
Bu minvalde Ürdün-Suriye arasındaki Cabir/Nasip Sınır Kapısı açılırken Şam-Amman uçak seferleri tekrar başlatıldı.
Bunun yanı sıra ABD, Lübnan'ın tamamen çöküşe sürükleneceği ve İran'dan petrol tankerleri getirmeye başlayan Hizbullah'ın bu ortamda daha da güçleneceği yönündeki kaygılarla bu ülkenin enerji krizine Suriye bağlantılı iki alternatif çözüme "Evet" dedi.
Bunlardan biri Mısır doğalgazının eski Arap Boru Hattı'nı devreye sokarak Ürdün ve Suriye üzerinden Lübnan'a taşınması. Diğeri Mısır doğalgazıyla Ürdün'de üretilen elektriğin Suriye hatlarını kullanarak Lübnan'a ulaştırılması.
Sezar yaptırımlarını delen bu açılım çerçevesinde Şam, Amman, Beyrut üçgeninde temas trafiği yaşandı. Şam'la köprülerin kurulmasını sağlayan bu gelişmelerin, "Ortaklarımızı Esad rejimiyle ilişkileri normalleştirmesini teşvik etmiyoruz" dese de ABD'nin zımni onayı olmadan yaşanması olası görülmüyor. Kuşkusuz alternatif çözüm yolları konusunda Dünya Bankası'ndan kredi ve ABD'den yaptırımlardan muafiyet garantisi gibi bazı meseleler 2021 itibarıyla çözülmedi.
ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Biden yönetimine hakim olan belirsizliklere dair "ABD yönetimi, BAE'den açıkça Esad'la görüşmemelerini istedi. Ancak bölgedeki üst düzey yetkililer tarafından, normalleşmeye teşvik edilmiş dahi olabileceklerini öğrendim" diyor. Bu bilgi dikkate alınırsa ABD'nin bölgesel müttefiklerinin Şam ve Tahran'la temaslarına "diyalog yoluyla yola getirme" anlayışıyla yaklaşıldığı söylenebilir.
Aylardır bölge siyasetini şekillendirmeye çalışan ekibin 17 Aralık'ta Beyaz Saray'da düzenlediği brifingde, Suriye ile diyalog kısmı kapalı bırakılsa da BAE ve Suudi Arabistan'ın Tahran'la görüşmelerinin alternatif yolun denenmesi açısından desteklendiği anlaşıldı. Ancak ABD belli ki Şam'dan karşı adım görmeden ileri adımlar atılmasını da istemiyor.
Bu konuda bir kırmızı çizginin olup olmadığı, Suriye'nin Arap Birliği'ne döndürülmesi konusunda kendini gösterebilir. Mısır, BAE, Ürdün ve Cezayir'in Suriye'nin Arap Birliği'ndeki koltuğunu iade etme isteğine karşın Katar vetosunu kaldırmazken Suudi Arabistan temkinli davranıyor. Cezayir'in hedefi bu işi kendi dönem başkanlığında çözmek. Ürdün Temsilciler Meclisi Başkanı Abdulkerim ed-Dağmi, 23 Aralık'ta Suriye'nin Mart'taki Cezayir zirvesine katılımı için çağrı yaptı. ABD ile zımni mutabakat olmadan Amman'dan bu tür çıkışlar beklenmez.
Cenevre sürecinin tökezlediği bir zeminde öne çıkan Astana Platformu'ndaki ivme kaybı 2021'de de sürdü. Bu platform hem Cenevre'ye giden heyetlerin belirlenmesi hem de sahada bir tarafta Rusya ve İran, diğer tarafta Türkiye'nin ağırlığını koyduğu güçler arası çatışmaların sınırlandırılması bakımından belli bir işlev gördü. Fakat 2021'deki toplantılar sahadaki ve masadaki tıkanmışlığı aşacak sonuçlar üretmedi.
Astana görüşmelerinin 22 Aralık'taki 17'inci turunda da İran'ın hassasiyetine binaen İsrail'in saldırıları kınandı; Türkiye'nin Kürtlerle ilgili rezervlerine atfen ayrılıkçı çabalar reddedildi ve Rusya'nın siyasetine uygun terör örgütlerinin elimine edilmesi hedefi vurgulandı. Yani önceki bildirilerden farklı bir şey çıkmadı.
2021'de İran biraz daha geri planda kalırken Ankara-Moskova hattındaki pazarlık ya da sürtüşmeler daha belirleyici oldu. Moskova ve Soçi'de imzalanan mutabakatlar çerçevesinde M-5'ten sonra M-4 yolunun da açılması ve terör örgütlerinin elimine edilmesi gibi hedefler konulmuştu. 2020'de M-5 yolunun açılmasını önleyemeyip askeri üslenme noktalarını boşaltan Türkiye, Lazkiye-Halep bağlantısını sağlayan M-4 güzergâhını yeni üslerle tahkim etti. Bu konuşlanmayla terör örgütleri listesinde yer alan Heyet Tahrir el Şam'ın (HTŞ) kontrolündeki İdlib, güney ve doğudan bir güvenlik hilali altına alınmış oldu. Ancak bu konuşlanma Suriye ordusu ve Rus güçlerinin operasyonlarını durduramadı.
Elimine edilmesi vaat edilen HTŞ ile Türk askeri-istihbari unsurları arasında koordinasyon sürüyor. HTŞ, kabul görmek ve terör örgütleri listesinden çıkmak için El Kaide çizgisindeki eski ortaklarını sindirmeye; direnenleri ortadan kaldırmaya başladı. Bu tür çabalar öteki tarafın bölgeyi kontrol altına alma kararlılığını etkilemiyor.
2021'de çatışma haritasına bakıldığında tablo şöyleydi:
HTŞ'nin hakimiyetinde olsa da çok sayıda yerli ve yabancı cihatçı unsuru barındıran İdlib, sıcak bölge konumunu korudu.
Türkiye ve desteklediği milis güçler SDG-YPG ile kesişme noktaları olan Tel Rıfat, Menbic, Ayn İsa ve Tel Temir'e yönelik baskıyı sürdürdü.
Arap ağırlıklı Deyrizor tarafında IŞİD'in saldırıları artarak geri dönüş işaretleri verdi. Deyrizor ve Palmira hatlarında Suriye ordusuna yönelik IŞİD saldırılarında artış kaydedildi.
Haseke ve Deyrizor taraflarında Arap aşiretleri ile SDG arasında gerilimler nüksetti. Kürtler bu huzursuzluktan Arapları saf değiştirmeye teşvik eden Suriye istihbaratı ve İran bağlantılı güçleri sorumlu tutarken Arap kaynaklar Kürtlerin gücü ve kaynakları tekeline almasından duyulan rahatsızlığa işaret ediyor.
Irak sınırındaki Ebu Kemal'den başlayıp Fırat boyunca Deyrizor ve Mayadin'e çıkan hatlarda İran destekli unsurlarla Amerikan güçleri arasında Irak'taki hesaplaşmaların uzantısı olarak karşılıklı salvolar yaşandı.
Dera'nın merkezinde olduğu güney cephesinde çatışmasızlık anlaşmasının çökmesinin ardından yürütülen müzakerelerle yeniden sükûnet sağlandı.
Türkiye'nin organize ettiği Suriye Ulusal Ordusu bileşenleri arasındaki uyumsuzluk ve paylaşım kavgalarına bağlı çatışmalar Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtı bölgelerinde yer yer tekrarlandı.
Bu minvaldeki krizler ve çatışmaların 2022'de tekrarlanma ihtimali yüksek. 2021'de oluşan yeni koşullar tekrar tepetaklak olmazsa 2022'de diplomatik yolun biraz daha açılması beklenebilir.
Ukrayna odaklı Karadeniz'deki gerilimlerin aksine Suriye'de ABD-Rusya diyalogu, Arapların Şam'la normalleşme arayışı ve bu konuda Amerikan esnekliği, çevre ülkelerde sığınmacılarla ilgili sorunların artması ve uluslararası alanda havanın epeyce değişmiş olması nedeniyle Türkiye'nin Suriye siyasetinin önündeki açmazlar büyüyebilir.