Bu devrim gibi kararın ardından, tek kelime Ermenice bilmeyen, ilkokuldan terk bir baba çıktı. Fitili, Varujan Turaç’ın devlet büyüklerine yazdığı mektuplar ateşledi. Kitaplar bu eğitim yılına yetişti ancak onun çocuklarına yetişmedi. Dolapdere’de tornacılık yapan Turaç, devletin şimdi kendilerine nispeten sahip çıktığını söylüyor.
Bir zamanlar Sivas’ta toprak ağası olan dedeleri, üzerlerindeki psikolojik baskının da etkisiyle ‘züğürt ağa’ olunca göçmüşler İstanbul’a. Dört kardeşin üçüncüsü olan Varujan 9 yaşındaymış henüz. Değirmencilik yapan babasının vefatıyla da savrulmuş hayatı: “İstanbul’a geleli 6 ay olmuştu daha. Ben ilkokul 3’e gidiyordum. Ağabeyim ve ablam ilkokulu bitirmişlerdi. Babamı ansızın kaybedince onlar sonrasını düşünmediler bile, ben de okulu bırakmak zorunda kaldım. Oto parçası üreten bir yerde çalışmaya başladım. Küçük kardeşimi de çok sonra okuttuk. O da ilkokulu bitirdi.”
DOLAPDERE BENİM HAYATIM
9 yaşında dünyanın yükünü omuzlarına alan Varujan Turaç, kah hamallık yapmış, kah işportacılık. Tornacılıkta karar kılmış sonra. Ermeni terör örgütü ASALA’nın Türk diplomatlarına saldırılarını artırdığı 1970’li yılların ikinci yarısından sonra bozulmuş İstanbul onlar için. Ama ne ASALA koparabilmiş onu Dolapdere’den, ne sırtındaki ‘gavur’ yaftası:
“34 değil, 3-4 bin diplomatı öldürsen ne geçecek eline? Sesini duyurmak istiyorsan insanca birşey yap, adam öldürerek ses duyurulmaz. Burada binlerce insanı yerinden yurdundan etti kullanılmış insanlar. Binlerce kişi Avrupa’ya gitti ama ne kadar geçse de yüreklerinde vatan özlemi... 1979’da ustam Fransa’ya götürmek istedi, gitmedim. Sonraları bacanağım Almanya’ya davet etti. Dolapdere, Tarlabaşı benim hayatım, nasıl gideyim.
“Eşi ayrılıp Almanya’ya yerleşmiş ama o annesi ve üç oğluyla kalmış Dolapdere’de. Okuyamamanın ezikliğine, Türk okuluna gittiği için kendi dilini öğrenememenin ezikliği de eklenince çocuklarını Ermeni cemaatine ait bir okula vermiş. Bu kez başka sorunlar çıkmış karşısına:
“Eylül’de okullar açılır, biz Kasım ayına kadar kitap peşinde koşardık. Bazı ders kitapları da öğretmenlerimiz tarafından Ermenice’ye çevrilir, fotokopiyle çoğaltılarak çocuklarımıza dağıtılırdı. Sonra Türk okullarında ders kitapları ücretsiz dağıtılmaya başlandı. Tüm okullara ücretsiz dağıtılıyor, biz paramızla bulamıyoruz. Birini bulsak, diğeri kalıyor. Zamanında bir sorunum için eski Beyoğlu Belediye Başkanı Nusret Bayraktar’a bir mektup yazmıştım. Sorunum anında çözülmüştü. Hayatımda ilk kez insan yerine konulduğumu hissetmiştim. Ondan cesaret alarak bu sorunu Başbakanımıza ve eski Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’e yazdım. 2006 yılıydı. Aradan üç yıl geçti ses yok. Okullarda Sarı Gelin belgeselinin gösterildiği bir dönemde Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e yazdım. Geçen yılın Haziran ayında gelen mektup gururum oldu.”
BİRBİRİMİZİN GÖZÜNÜ OYMAKLA NE KAZANIRIZ
Mektuptaki Ermeni cemaati okulları için Ermenice ders kitabı basılacağı müjdesi, teknik aksaklıklar nedeniyle planlanan zamanda uygulamaya sokulamayınca geçen yıl Turaç Ailesi’nin en küçüğü de okulunu bitirmiş. “Kitapların bize yetişmemesi önemli değil, mühim olan tüm çocuklar” diyen Turaç, bugünlerde Türkiye’de kaçak çalıştıkları için okullara kayıt yaptıramayan Ermeni ailelerin çocukları için uğraşıyor:
“Bunlar yarın öbür gün ülkelerine gittiklerinde ne diyecekler? Devlet izin vermedi, kilisede eğitim gördük. Ama burada okula gitseler gelecekte Türkiye’nin gönüllü elçileri olurlar; biri birşey söylediğinde ağzının payını verirler. Bugün Türkçe olimpiyatları yapılıyor. 23 Nisan’da dünyanın insanı çağrılıp bayram yapılıyor. Burada da 50-60 kişiye insanlık yapılsa ne olur. Minnet duyar, gurur duyarlar. Bizim Ermeni milleti, ekmek yediği çanağa hayatta pislemez. Çocukların insanlığı, sevgiyi, saygıyı öğrenmesi lazım. Tabuları kırmamız lazım. Birbirimizin gözünü oymakla ne kazanırız? Kinle, nefretle yetişen insanların ne kendine, ne devletine, ne milletine faydası olur.”
MEKTUPLARDA NE DİYOR
(...) 1915 olaylarında Türk milletinden ölenler olsa bile, bugün Türk milletinin anlı şanlı bir bayrağı, bağımsız büyük bir ülkesi, 72 milyon nüfusuyla umut veren bir geleceği var. Öyleyse bu kin, bu nefret niye... Kin ve nefretle yetişen çocukların yüreklerinde sevgi olmaz, yüreğinde sevgi olmayan çocuklarda da Allah korkusu. Allah korkusu olmayanların da vatanına, milletine faydası olmaz....Sayın Cumhurbaşkanım, benim bir hayalim var inşallah birgün sevginin, dostluğun kazanması dileğiyle umutla beklemek ve görmek istiyorum.
27.02.2009 Varujan Turaç
DEVLET ONU MEKTUPLARINDAN TANIYOR
“Cemaatimin sorunlarını ölene kadar takip edeceğim” diyen Varujan Turaç’ın mektup yazmadığı devlet yetkilisi kalmamış neredeyse. Mektup yazdığı kurumlar arasında Genelkurmay Başkanlığı da var, Diyanet İşleri Başkanlığı da. Devlet katında 20’ye yakın mektubu olduğunu ifade ediyor. Çocuklarının gittiği Bomonti Mıhitaryan Ermeni okulunun kendi evinde kiracı olmasını içine sindiremiyor. Ermeni öğretmenlerine maaş verilmemesini de. “Bir şeyleri değiştirmek kolay değil. Sorunlar konuşa konuşa çözülür. Bugün olmazsa yarın olur” ümidiyle habire yazıyor. Ermenice ders kitaplarının basılması ilk başarısı. Ondan aldığı cesaretle yetkililerin başını daha çok ağrıtacağa benziyor.
SINIR AÇILSAYDI ERMENİSTAN’IN KOZU KALMAYACAKTI
Varujan Turaç, çuvaldızı başkasına batırırken, cemaatine de iğne batırmaktan geri kalmıyor. “Cemaatin sorunlarını varoştakiler bilir” derken vakıf başkanlarını da eleştiriyor, yöneticilerini de. “Kin ve düşmanlıktan nefret ediyorum derken iki ülke ilişkilerine dikkat çekiyor:
“Bugün Türkiye en büyük iyiliği Ermenistan’a yaptı. 1991’de sınırı açsaydı Ermenistan’ın elinde koz kalmayacaktı. 1995’e kadar soykırımı tanıyan iki-üç ülke varken, bugün 20’ye yaklaştı. Ermeni lobilerini güçlü yapan Türkiye’dir. İkili ilişkiler bugün kötü değil ama yeterli de değil. Sarkisyan (Ermenistan Cumhurbaşkanı) Türkiye için bir nimet. Çünkü iyi niyetli. Başbakan Erdoğan da iyi niyetli. Muhalefet biraz yapıcı olsaydı bugün Ermenistan sorunu çözülürdü. Gün gelecek Ermenistan Azerbaycan ile barışacak, Türkiye hala barışmamış olacak diye korkarım.