YEMEK

Taksim'in Ortasında Yeni Bir Ekosistem: Ek Biç, Ye İç

Taksim'de kentsel tarım yöntemleriyle ekip biçilen, üretilenlerin yenilip içildiği ve de paylaşıldığı yeni bir restoran...

Taksim'in Ortasında Yeni Bir Ekosistem: Ek Biç, Ye İç

Taş yapıların içinden yükselen doğa...

Belki akıp giden hayatlarımızdan dolayı değişen dünyanın zorluklarından bihaber kalıyoruz. Özellikle yeşili yok olan İstanbul'da her yerin AVM ve taş yapılarla dolup taşmasıyla doğal besinler üretebileceğimiz ve sağlıklı nefes alabileceğimiz alanlarımız her geçen gün daralıyor.

Elbette bu saatten sonra taş yapıları yıkıp yerine yeşil alanları tarlaları ya da bahçelerimizi geri getirmek zor ancak demokrasilerde çare tükenmez! Madem taş yapıları yok edip bahçeleri getiremiyoruz biz de taş yapıların içinde bahçelerimizi yeşertebiliriz...

Böyle bir şey mümkün mü? Diye soracak olursanız elbette mümkün... Doğal beslenme hakkımızı kimse elimizden alamaz.


Taksim'in ortasında kentsel tarım

Xxi.com'daki proje sayfasındaki tanımına bakacak olursak EK BİÇ YE İÇ projesi Taksim Meydanı’nın kenarında çorba ve salata mekanı oluşturmayı öngörüyor. Ancak bu proje bir restoran olarak kalmıyor adeta sınırlarını da aşıp giderek kalabalıklaşan ve taş yapılarla dolan İstanbul'un yeşil alan ihtiyacı için önemli bir manifestoya dönüşüyor.

Biraz daha kolaylaştıracak olursak; Taksim'de hazırı tüketen değil, ürettiğini yiyen ve sadece üretim ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde gelir elde eden bir restoran bulunuyor. EK BİÇ YE İÇ ekibi tasarladığı projelerle bitkilerin yetiştirilmesiyle birlikte kamu erişimi, eğitim ve iş modelleri gibi konulara da değiniyor. Mekanın içerisinde toplantı odaları, iş hakkında eğitim ve üretilen ürünlerin sunulması adına bir restoran da bulunuyor. Ucuz ve sürdürülebilirlik açısından umut vaat eden bu proje ayrıca insanların bir arada bulunması bakımından yeni bir ekosistem de oluşturuyor. Tabii bu oluşum biraz da geleceğe yönelik.


Peki ya hedefleri?

EK BİÇ YE İÇ ekibi hedeflerini aslında internet sitelerinde net bir biçimde ifade ediyor.

"İyi yiyelim, iyi içelim, güzel müzik dinleyelim, hoş sohbetler yapalım; doğaya yakın kalalım, doğadan beslenelim, doğada huzur bulalım."

Ekip, seçimlerimizi gelecekte daha iyi seçimler oluşturabileceğimiz şekilde yapmamız gerektiğini belirtirken savurgan tüketime karşı çıkıyor ve yerel üretime destek veriyor.

Belki aklınıza ''Peki ya para?'' sorusu gelmiştir. Ekip bu sorunuza da güzel bir cevap hazırlayarak "Sürdürülebilir olmak için para kazanalım, ama kâr etmek tek amacımız olmasın" diyerek çok da makul bir açıklamada bulunuyor

Kısaca ekibin amacı beraber minik hayalleri büyük bir geleceğe dönüştürmekle alakalı.


Bu düzen nasıl işliyor?

Ekibin oluşturmuş olduğu üretim adına birçok sistem bulunuyor. Bu sistemlere kısaca bakacak olursak;

Akuaponik Sistem: Bu sistemde su canlıları, bitkiler ve yararlı bakteriler simbiyotik bir döngü içinde yaşıyorlar. Geleneksel tarım için toprak ve suyun yeterli miktar ve kalitede bulunmadığı bölgelerde ve sürdürülebilir üretim yöntemlerinin önemsendiği toplumlarda geçerlilik kazanmakta olan akuaponik sistemde, bitkilerin gübre ihtiyacı tilapia, levrek, alabalık, koi gibi tatlı su balıkları ya da kerevit, karides gibi su canlılarının akuakültür metodlarıya yetiştirildiği havuzlardaki suyla karşılanıyor. Bitkiler de havuzun suyunu temizliyor. Bu da büyük ölçüde kendine yeterli bir ekosistem ortaya çıkarıyor.

Hidroponik Sistem : Akuaponik Sistem'in su canlısı içermeyen şekli. Bu durumda gübrenin dışarıdan su döngüsüne eklenmesi gerekiyor ama kimyasal gübre kullanmaktan sakınanlar için bu amaca yönelik organik gübre çözümleri de geliştiriliyor. Bitkilerin ışık ihtiyacı da yararlı ışık dalgaları salan LED lambalarla karşılanıyor. Bu şekilde, raflı sistemlerle iç mekanda, çok kısıtlı taban alanı ve su ihtiyacıyla, kimyasalsız yerel üretim yapılabiliyor.

Topraklı Sistem: Dolgu toprak üzerinde daha rahat tarım yapılabiliyor, bu yüzden geniş yataklı tekerlikli düzenekler üzerinde dar alanlarda hem sizi yormayacak hem de daha verimli üretim yapabileceğiniz bir gerçek. Hem hidroponik sistemlerde yetişmeyen bitkileri bu sayede yetiştirebiliyorsunuz.

Kompost Alanı: Restoranda ayrıca kompost alanı da mevcut. Kompost kısaca doğada çözünebilir atıklarımızın gübreye dönüştürülme işlemine deniyor. Yani oluşum, kendi gübresini kendisi üretiyor ve çöp sahaların giden atık miktarını da en aza indiriyor.

Son olarak bıldırcın kümesleri: Serbest gezen organik tavuk yetiştirmak için yeterince büyük alanları olmadığı için bıldırcın yetiştiriciliğine de soyunan ekip, bıldırcınları yumurtuları ve güzel şarkıları için besliyor. Minik boylarına göre üstün besleyici nitelikleriyle bıldırcın yumurtalarının salatalara hem lezzet, hem zerafet, hem de sağlık kattığını iddia ediyorlar.

Bu yöntemleri bünyesinde barındıran EK BİÇ YE İÇ ekibi ayrıca düzenli etkinlikle de yerel üretim, sürdürülebilir tüketim ve sağlıklı beslenme konularına dikkat çekmeye çalışıyor.


Etkinlikler

2014'teki 2. İstanbul Tasarım Bianeli ile İstanbullularla tanışan ekip o zamandan beri farklı etkinlikler düzenliyor. Yapılan etkinliklerde evde kolayca uygulayabileceğimiz pratik metodların eğitimi de veriliyor.

Örneğin: Son olarak gerçekleştirilen Begüm Atakan'ın sunduğu Yaz Turşuları Atölyesi sayesinde birçok evde turşu yapım tarifi öğretildi.

Bunun haricinde Zehirsiz Ev, Şehirde Ekolojik Yaşam gibi birçok etkinlik de yapılıyor. Etkinlikleri takip etmek için Facebook sayfasını beğenmeniz yeterli!

Her yerde ekilir biçillir...

EK BİÇ YE İÇ ekibi Taksim'deki ana mekanları dışında İstanbul'un farklı yerinde de bir fark yaratmaya çalışıyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında Beşiktaş Uluslararası Bahçe ve Çiçek Festivali kapsamında Beşiktaş Barış Parkı'ndaki süs havuzunun bir kolunu yaşayan bir akuaponik bahçeye çevirmişler. Amaç yine kentin merkez noktalarında dahi ekolojik üretim yapılabileceğini göstermek ve tarımla ilişkisi kesilmiş şehirli halka yediklerimizin yetişme sürecini hatırlatmak.

Yakınlarda da Akatlar'da İnsanaGüven'in cafesini işletmeye başlamışlar. ''Felsefesi bizimkiyle çok iyi örtüşen, etrafına pozitif enerji saçan bir mekan.'' diyorlar. İnsanın kalbine de beynine de giden yol midesinden geçer diyerek bölgedeki ev ve ofislere paket servis de yapıyorlar.


Böyle bir ekosisteme hazır mıyız?

Elbette bu anlattıklarımız bazılarına geçici bir heves gibi gelebilir fakat dünyada bu tip girişimler hızlı şekilde yaygınlaşıyor.

Örneğin; Danimarkalı bir mimar kendi enerjisini ve kendi yiyeceğini üreten yeni bir modern köy kurma planlarına başladı. 5 ülkede kurulması planlanan köylerin ilki, Hollanda'da kuruldu bile! ReGen Villages adındaki proje gelecek açısından büyük bir umut kaynağı...

İstanbul'u ve dünyamızı hem kendimiz hem çocuklarımız için daha yaşanır hale getirmek aslında büyük ölçüde kendi elimizde. Üzerimize düşen, böyle sosyal projelere belki organik bir salata yiyerek belki gönüllü olarak haftada birkaç saatimizi ayırarak destek olmak. Tabii bunun yanında araştırarak veya verilen eğitimlere katılarak günlük yaşamımızda neleri doğaya karşı biraz daha duyarlı şekilde yapabileceğimizi öğrenip uygulamak da önemli. Ufak değişiklikler bile geniş kitlelerce uygulandığında büyük farklar yaratabilir. Hepimiz tükettiklerimizin nereden geldiğini, nasıl üretildiğini sorgulamaya başlar, yerel ve ekolojik üretime değer verdiğimizi yaptığımız seçimlerle ifade edersek zaten kısa zamanda çok yol alırız. Üstüne bir de balkonumuzda, terasımızda, arka bahçemizde, çatımızda birşeyler ekip biçmeye başladık mı, bir de bakmışız İstanbul üretken, yemyeşil, doyum olmaz bir yer olmuş.

En Çok Aranan Haberler