Bazı buluşların kıymeti yıllar içerisinde anlaşılabilmiştir. İcat edildikleri dönemde ne oldukları dahi anlaşılamayan başka bir şey üretmek isterken var olan buluşları sizler için araştırdık. İsterseniz şans deyin isterseniz hayatın sürprizi... Ancak bu buluşlar tesadüflerin sonucunda hayatımıza dahil oldu.
1989 yılında John Hopkins Üniversitesi’nde çalışan kimyager Constantin Fahlberg, kömürün bir yan ürünü olan katranın kimyasal özellikleri üzerinde araştırmalar yapıyordu. Fahlberg, yoğun geçen bir günün ardından evinde eşinin ona hazırladığı kurabiyelerden yerken bu icadı yaptı. Eşine her zamankinden daha tatlı olan kurabiyelerin içerisinde ne olduğunu sordu. Eşi ise her zaman nasıl hazırladıysa o malzemeleri kullandığını belirtti. Daha sonrasında Falhberg, eve geldiğinde ellerini yıkamadığını ve parmaklarını yaladığında da kömür katranının yan ürünlerinden birinin doğal tatlandırıcı olduğunu anladı. Bu keşfine “şekere benzeyen” anlamına gelen “Saccarin” adını verdi. Bu keşifin dünyaya yayılmasının en önemli sebebi ise Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan şeker kıtlığı yaşamasıydı.
1903 yılında Fransız sanatçı ve bilim insanı Edouard Benedictus, stüdyosunda çalışırken üst raflardan birine ulaşmak için seyyar bir merdivene çıkıyordu. Yine bu şekilde merdivene çıktığı bir gün rafta duran bir şişeyi düşürdü. Şiddetli bir şekilde yere düşen şişe yerde tek parça olarak duruyordu. Şişenin sağlam olarak durduğunu görünce bu durumu araştırmak istedi. Şişenin önceden bir şekilde selüloz nitrat çözelti ile dolu olduğunu fark etti. Şişeyi yıkamak yerine rafa kaldırdığını hatırlayan Edouard şişenin içerisindeki şeffaf tabakayı gördü. Aslında bu durumu uzun bir süre önemsemedi. Ancak her sabah gazetede trafik kazalarını gördüğünde aklına dahice bir fikir geldi. Raftan düşen selüloz nitratlı şişeden ilham alarak kırılmaz camları tasarladı. Eduoard’ın bu keşfi Birinci Dünya Savaşı esnasında gaz maskelerinde kullanılmaya başladı ve araba imalatçıları da keşfin farkına vararak yeni teknolojiyi arabalarında kullandı.
Alexander Fleming bir İngiliz botanikçi, bilim insanı ve biyologtur. Londra’da bir nakliyat şirketinde dört sene çalışan Fleming, amcasından kalan mirası sayesinde işten ayrıldı ve 1903 senesinde Paddington’daki St. Mary’s Hastanesi’nde tıp eğitimi almaya başladı. 1914 yılında ise savaş çıktığı için orduya katıldı. Tam olarak bu sırada basında hardal gazından ölen askerlerin haberlerini okuyordu. Modern savaş silahlarından çok daha tehlikeli bir durumun batı cephesinde yaşandığını gördü. Sahra hastanelerinde tedavi edilen kişilerin büyük bir bölümü küçük yaralardan kaynaklı bir hastalıkla mücadele ediyordu. Kariyerini enfeksiyonları anlamaya ve önlemeye çalışmak üzere devam ettirmeye karar verdi. 1923’te insan mukusundaki lizozom enzimini tespit ederek büyük bir keşfe imza attı.
Kendiliğinden oluşan doğal ajanın insan bağışıklık sistemini belli bakterilere karşı koruduğunu gözlemledi. 1928’de bir bakteriyi incelemesinde olan Fleming’in milyonlarca insanın hayatını kurtaracak olan keşfi onun dağınıklığı oldu. Ailesiyle çıktığı tatilde tabaklar dahil her şeyi dağınık olarak laboratuvarının bir köşesine attı. Yaklaşık bir ay kadar sonra tatilden döndüğünde kenara attığı malzemeleri iyi temizlemediğini fark etti. Bunun sonucunda da numunelerinden birine mantar bulaştığını ve çevresindeki bakterilerin yok olduğunu gözlemledi. Eski asistanına bunu gösterdiğinde ise, Merlin Price “lizozom’u da böyle bulmuştun” diye hatırlattı. Fleming bu mantar ile deneyler yapmaya başladı. Bakterilerin sebep olduğu hastalıkları mantar ile kolayca iyileştirebileceğini fark etmişti. Fleming o günleri hatırlarken “28 Eylül 1928’de gün doğumundan hemen sonra uyandığımda elbette dünyanın ilk antibiyotiğini ya da bakteri öldürücüsünü keşfedeceğimi ve tıpta devrim yaratacağımı planlamamıştım.” Bu keşfine çürük küf anlamına gelen “penisilyum”un bir parçası olarak tanımladı ve 7 Mart 1929’da “penisilin” tanımını yaptı.
Kaliforniya’da yaşayan Frank Epperson 1905’te kendi gazlı içeceğini icat etme çabasıyla soda tozu, meyve aromaları ve su kullanarak deneyler yapmaya başladı. Bu çalışması için uğraştığında henüz 10 yaşındaydı. Aslında bu o dönemde herkes tarafından yapılan bir içecekti. Soğuk bir akşam Epperons’a ailesi içeri girmesini söyledi fakat yaptığı içeceği kapı önünde unutan Frank içeriye girdi. Daha sonrasında içeceklerin olduğu kapta, karıştırma çubuklarıyla beraber içeceğin buz tuttuğunu fark etti. Bu durumu arkadaşlarına anlatan Frank, daha sonra bu tesadüfi buluşunu unuttu. 1922’de Frank, yerel itfaiye teşkilatına bağış toplamak üzere olan bir etkinliğe katıldığında bu buzlu içeceklerden yapıp satmayı gitti ve içeceklerin tamamı tabiri caizse kapışıldı. Yaşanılan bu olay Frank’in dikkatini çekti ve “çubukta meyveli buz” için patent başvurusu yaptı. “Eppiscle” adını verdiği icadını kendi çocukları için farklı aromalarla üretmeye başladı. Onu Pop olarak çağıran çocuklar, icadına da “Popsiçle” demeye başladılar. Buzlu meyveli çubukların satışını yapmaya başlayan Frank’in buluşunu 1965 senesinde Consolidated Foods Corporation aldı.