Tarihin en acımasız seri katilinin Karındeşen Jack olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ancak tarihe geçmiş öyle caniler ve seri katiller var ki, karındeşen yanlarında sönük kalır. Üstelik pek çok kişinin düşündüğü gibi bunlar erkek de değil. İşte Tarihte ki en acımasız 10 kadın ve işledikleri suçlar...
Minnie Dean, yeni zenlanda'da bugüne kadar idam cezasına çarptırılmış ilk ve tek kadındır. Dean asılarak idam edilmiştir. Fakir kadınlara yardım etme kisvesi altında onların çocuklarını öldürmüştür ve bu kişilerin sahip olduğu ne kadar para varsa lüks içinde yaşamak için kullanmıştır. 1800lü yıllarda, evlilik dışı hamile kalan genç kadınlar, halk tarafından dışlanıyor ve kötü muamele görüyorlardı. Bu tutum "bebek tarımı" adında bir fenomenin oluşmasına sebep olmuştur. Bu yapılanmada, insanlar para karşılığında evlilik dışı doğan bebekleri sahiplenerek büyütüyorlardı.
Minnie Dean de bu paralı bakıcılardan biriydi. Fakat, çocukları büyütmek yerine eline geçen ilk fırsatta bebekleri öldürürdü ve bunun yanında yetiştirme parasınıda alırdı. Evlatlık edinen kişiler yasal olarak kayıt altına alınmadıkları için, Dean'in yaptıkları uzun süre farkedilemedi. Acımasız kadın, bu teknik ile en az 3 çocuğu öldürmüştür ancak bedenleri bulunamayan bir çok çocuğunda ölümünden sorumlu olduğu öne sürülmüştür.
Yaşlı bir pansiyoncu olan Dorothea Puente, pansiyonu işlettiği yıllar içerisinde, pansiyonda kalan kurbanlarını sessiz bir şekilde öldürüp daha sonra imzalarını taklit ederek kendi yaşam kalitesini artırmak için bu kişilerin paralarını kullanırdı. Kiracılarının telefon etmesine yada maillerine bakmasına kesinlikle izin vermezdi. Puente, kiracılara verilmek üzere pansiyona gelen paraları alır ve büyük bir bölümünü kendisi sahiplenirdi. Bu yüzdendir ki, kiracıları genellikle sarhoşlar ve şizofren hastaları idi.
bu cani kadının arka bahçesinde yapılan kazılar sonucu kafası,kolları ve bacakları kesilmiş bir ceset bulundu. Öldürdüğü kişilerden çaldığı paralar ile lüks giysiler ve parfumler alan hatta yakalanmadan kısa bir süre önce yüz estetiği bile yaptıran Puente, yargılanırken işlediği suçlar için hiçbir şekilde pişmanlık göstergesinde bulunmadı ve ölene kadar hapis cezasına mahkum edildi.
Kanadalı seri katil Karla Homolka, genç kızlara tecavuz ettikten sonra onları öldüren kocası Paul Bernardo'ya yardım ettiği için suçlu bulunduktan sonra dünya basınının ilgisini çekmişti. Kurbanlarının arasında kız kardeşi Tammy Homolka'nın da bulunması, Karla'nın ne kadar azılı bir katil olduğunun kanıtı olabilir.
Karla, kocasının genç kızlara yaptığı işkenceleri kayda alırdı, daha sonra bu kayıtlar mahkemede aleyhine delil olarak kullanılmıştır. -Kanada hükümeti bu kayıtları yok etmeye çalışsada bir kısmının internete sızmasına engel olamadı.- Fakat şaşırtıcı bir biçimde, Homolka 12 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 2005 yılında serbest bırakıldı ve şuan batı hint adalarında huzur içinde yaşamakta.
Kendini bilimci ilan eden Romanyalı Elena Ceauşescu, Romanya'nın kominist lideri ve başbakan yardımcısı olan Nicolae Ceauşescu'nun da karısıdır. Romanya halkı Elena'yı doğum kontrolü ortadan kaldırmakla suçladı. Bu durum daha sonra 1970 ve 1980 lerde istenmeyen bebek doğumu oranının ciddi biçimde artmasına neden olmuştur. Bebek sayısının artmasından dolayı, ülke genelinde standartların çok altında yetimhaneler açıldı ve bu çocuklar bu yetimhanelerde yaşamak zorunda kaldı.
Devlet sağlık komisyonun da başkanlığını yapan Elena, Romanya'da AIDS hastalığının bulunmadığını açıklamıştır, sonraki yıllarda bu açıklama tarihin en büyük AIDS salgınına sebep olmuştur. Elena, kiliseleri ve Romanya'da 1980 li yıllarda verilmeye başlanan yemek karnelerini ortadan kaldırmakla sorumlu tutuldu. Tüm bu suçlamalar sonucu, insanlığa karşı işlenen suçlar çerçevesinde idam kararı onaylandı ve idam edilerek öldürüldü.
Elizabeth I, katolikliği ortadan kaldırmak için, İngiltere ve İrlanda da binlerce katoliğin öldürülmesi emrini vermiştir. Parlamento adına yararlı ve olumlu kararlar almıs olsa da, kraliçe özünde zalim bir hükümdardı.
Bu soykırıma ek olarak, İskoç kraliçesi Mary'nin sığınma talebine karşılık onu vatan hainliği ile suçlamış ve 19 yıl boyunca hapiste kalmasına ve daha sonra öldürülmesine neden olmuştur. Yaptıkları bu kadarla kalmayan kraliçe, İspanyol gemilerine karşı korsanlık faaliyetlerini desteklemiş ve köle ticaretinin gelişmesine izin vermiştir.
1972 ve 1985 yılları arasında, Tinning sahip olduğı sekiz öz ve bir üvey çocuğunu acımasızca öldürmüştür. Çocukları öldürdüğü dönem boyunca, hiç kimse çocukların ölümünden anneyi sorumlu tutmamış aksine bilinmeyen bir genetik sorundan ölümlerin yaşandığını düşünmüşlerdir.
Tinning, tüm cocuklarını boğarak öldürdüğünü ilk başta kabul etse de daha sonra bu itirafını yalanlamayı tercih etti. Mahkemede suçlu bulunan cani anne 20 sene hapis cezasına çaptırıldı ve başvurduğu şartlı tahliye talebleri her defasında reddedildi.
Kocası Fred ile birlikte, 12 den fazla genç kadına işkence etmek ve öldürmekle suçlanan Rosemary West, gelmiş geçmiş en azılı katillerden biri olarak görülebilir. 1992 yılının ağustos ayında, Fred West 13 yaşındaki kızını 3 kez tecavüz etmek suçundan tutuklandıktan sonra Rosemary West'de çocuk zülmunden gözaltına alındı. Westlerin, Gloucester bölgesinde ki otobüs duraklarından genç kızları kaçırmak ve öldürmeden önceki bir kaç gün evlerinde mahkum ederek işkence etmek gibi sapıkça bir takıntıları bulunmaktaydı.
West'in hastalık derecesinde cinsel arzuları vardı. Aşırı esaret ve sadomazoşist cinsel ilişkilerden zevk alıyordu. Rosemary biseksüeldi ve esir aldıkları kişiler bu cani çiftin cinsel isteklerine boyun eğmek zorunda kalıyorlardı. Rosemary West, bugüne kadar İngiltere'de hapishanede ölüme mahkum edilen iki kadından biridir (diğeri ise Myra Hindley'dir.).
Phoolan Devi bir süreliğine politika ile de ilgilenmiş Hindistanlı bir silahlı soyguncudur. 1970 li yıllarda, bir çete tarafından kaçırılan Devi, daha sonra bu çeteye katılmış ve soygunlarda görev almıştır. haydut olmadan önce, Behmai'de bir grup soyguncu genç tarafından tecavüze uğradı. Bu grubun elinden kaçmayı başaran Phoolan, daha sonra bu saldırgan gençlerden intikam alabilmek için suç örgütüne katıldı ve soygunlara başladı.
Bir süre sonra Behmai'de saldırıya uğradığı köye geri donen Devi, tüm erkekleri tek sıra halinde dizerek, öldürdü. Bir emri ile en az 22 erkeğin birden öldürüldüğü söylenmektedir. Bu olaydan sonra yakalanan Phoolan Devi, 11 yıl hapiste kalmıştır. Hapisten çıktıktan sonra politikaya atılan Devi, görevini kötüye kullanma suçundan yargılanmış ve politika hayatı böylelikle bitmiştir. Yaşanan tüm olaylara rağmen, 1998 yılında Phoolan Devi, İngiliz Parlamentosu'nun bazı üyeleri tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. 2001 yılında Behmai'de işlediği cinayetlerin intikamını almak isteyen bir adam tarafından suikasta uğradı ve öldürüldü.
LaLaurie, New Orleans'ta yaşayan sadist bir sosyalistti. Yaşadığı ev, yıllarca dehşet odası olarak anıldı. 10 nisan 1834 yılında, konağının mutfağında çıkan yangın sonucu, eve gelen itfayeciler tarafından, sobaya bağlanmış 2 kişi bulundu. Cani kadının uyguladığı işkenceden kurtulmak için yangını başlattıkları düşünülen bu iki gencin sayesinde asıl olayın iç yüzü aydınlanmış oldu. Yaralılar tarafından tavan arasına yönlendirilen itfayeciler, burada duvarlara ve zemine kelepçelenmiş halde bulunan bir düzine sakat ve yaralı genç ile karşılaştı.
LaLaurie tarafından korkunç tıbbi deneylere maruz kalan insanlardan örnek vermek gerekirse; bir adamı bazı tuhaf cinsiyet değişim deneylerinde kullanmıştır. Bir kadının bacaklarını kırarak yengece benzetmeye çalışılmış bir halde küçük bir kafes içinde sıkışmış olarak bulunmuştur. Daha da kötüsü, bacakları ve kolları kesilen bir kadınında vucüdunun bazı noktalarını dairesel şekillerde keserek bir tırtıla benzetmeye çalışmıştır. Bu kadar vahşetle yetinmeyen LaLaurie, kaçırdığı insanların çoğunun ağızlarını dikmiş ve açlıktan ölmelerine sebep olmuştur. İşkenceye maruz kalan kişilerden çoğu ölü bulunmuştur, hala hayatta olanlar ise, doktorlarına kendilerini öldürmeleri için yalvarmışlardır çünkü acımasız kadının üzerlerinde bıraktığı yaralar katlanılacak gibi derecede değildir.
Çin'in komunist diktatörü Mao Tse-tung'un eşi olan Jiang Qing, ölümüne sebep olduğu insan sayısına bakılırsa(500,000), dünyanin sayılı canileri arasında görülebilir. Akıllı bir manevra sayesinde, komünist parti içinde güç bakımından en yüksek konuma ulaşmayı başardı(Bir dönem başkanlık bile yapmıştır). Qing, Çin Kültür Devrimi'nin arkasındaki ana itici güç olarak görülüyordu. Kültür Devrimi sırasında, bir çok ekonomik faaliyet durduruldu, ve sayısız antik yapılar, eserler, antikalar, kitaplar ve tablolar kızıl muhafızlar tarafından tahrip edildi.
10 yıllık Kültür Devrimi sırasında, pek çok aydın esir kamplarına gonderildi ve bu yüzden eğitim sistemi ciddi zararlara uğradı. Çin'de milyonlarca insan, Kültür devrimi sırasında, insan haklarının hiçe sayıldığını belirtmiştir. Halkın büyük bir çoğunluğu da zorla oturduğu bölgelerden çıkarılarak sürgün edildi. 1966-1969 yılları arasında tahmin edilen ölü sayısı -siviller ve kızıl muhafızlar- 500,000 den fazla olduğu, hatta bazı kaynaklara göre ölü sayısının 3 milyon olduğu ve bir çoğunun işkence sonucu öldüğü belirlenmiştir.