HABER

Tarihin en arıza 20 güzeli

Tarihin en arıza 20 güzeli

Karşılaşacağınız isimler, çevremizde görmeye alıştığınız hanım hanımcık kadınlara hiç benzemiyor. Onlar, aykırı yaşamların, farklı düşüncelerin temsilcileri olarak öne çıkıyor. Hem güzel hem de arızalı olan bu kadınlara hayranlık duymadan önce, biraz düşünmekte ve temkinli olmakta fayda var. Esquire dergisinin son sayısında Elçin Kaçar tarihin en arza 20 güzelini gözler önüne seriyor.


Onu ilk gördüğünüzde, ister istemez, kolejli küçük kızlara benzetiyorsunuz. Çünkü Asia Argento, çocuksu yüzü ve masum görünümüyle, arıza bir kadın olmaktan çok uzak görünüyor. Ancak o, burnunun dikine gitmeyi, hayatı çılgınca yaşamayı çok seviyor ve ünlü yönetmen Dario Argento’nun kızı olmanın nimetlerinden yararlanmak yerine, kendi yolunu çizmeyi tercih ediyor. 1993 yılında, babasının yönettiği “Trauma” filminde sergilediği çıplak vücuduyla dikkatleri bir anda üzerine çeken Argento, kariyerine oyuncu değil, yönetmen olarak devam ediyor.




Black Eyed Peas grubunun çılgın üyesi Fergie, başına gelen olaylara ilginç tepkiler vermekle ünlü; yani ne zaman ne yapacağını kestirmek mümkün değil. Canı sıkıldığında sapsarı saçlarını simsiyaha boyatıyor, biseksüel olduğunu itiraf ediyor; eşi Josh Duhamel tarafından aldatıldığında da, ağlayıp sızlamak yerine, eşiyle tatile gitmeyi tercih ediyor. Sözün özü, o, tanıdığımız kadınlara hiç benzemiyor. Çünkü o, mutluluğun özel bir formülü olmadığını biliyor ve içinden geldiği gibi davranıyor.




Kabul edelim, bu dünyada, onun gibi bir yıldızın hayatına özenen binlerce; belki de milyonlarca kadın var. Şöhretli, çekici, güçlü, paralı, çılgın, eğlenceli bir kadına olan büyük hayranlığı, anlamak mümkün; ancak bu devirde, şöhretin ömrünün üç günden fazla sürmediğini de unutmamak gerekiyor. Elbette, Madonna’nın bulunduğu tahta, kimse çıkamıyor; çünkü o, 52 yaşında olmasına rağmen, konumunu korumak için var gücüyle çalışıyor, sıkı vücudu ve parlak teniyle ebedi gençliğin iksirini bulmuş gibi görünüyor. Ayrıca; Sean Penn, Guy Ritchie, Jesus Luz gibi ünlü ve başarılı adamların, zamanında onu taparcasına sevmesinin altında, birden çok neden yatıyor. Zira arıza bir karakter ve büyüleyici bir güzellik, bu “nedenler listesinde” ilk iki sırayı paylaşıyor.




Rock müziğin asi ismi Özlem Tekin, çok değil bundan birkaç yıl önce, çılgın karakteri ve ilginç şarkılarıyla büyük küçük herkesin dilindeydi. Şarkı söyledi, konserlerde boy gösterdi, tiyatro oyunculuğu yaptı, fi lmlerde ve televizyon dizilerinde yer aldı. Deyim yerindeyse, hızına yetişmek mümkün değildi. Ancak o, 2008 yılında evlenerek, Bodrum’a yerleşti ve sevenlerini bir kez daha şaşırttı. O gün bugündür ortalıkta görünmeyen Özlem Tekin, bu hayattan da sıkılmış olsa gerek ki, yeni ve enerjik bir albümle aramıza dönüyor. Bize ise, “Hoş geldin, Özlem.” demek düşüyor.




Doğrusunu söylemek gerekirse, bu kadının hayatımıza nasıl girdiğini pek hatırlamıyoruz. Ancak o, bir görünüp bir kaybolsa da, yıllardır hayatımızda olmaya devam ediyor. Cinsellikle ilgili hemen her konuda fikirlerini paylaşmasıyla, doğallığıyla ve kontenjanlı güzelliğiyle ekranlarda program yapan Kalkavan’ın; 50 yaşına merdiven dayadığına inanmak mümkün değil!




Ünlü Fransız düşünür Simone De Beauvoir, eserleri ve fikirleriyle olduğu kadar, Jean Paul Sartre ile olan dostluğuyla da ünlüydü. Tarihin önde gelen feministlerinden biri olan De Beauvoir, erkek egemen bir dünyada kadınların daha fazla söz sahibi olması için çabaladı. Öne sürdüğü fikirler, içinde yaşadığı yılların zihniyetine göre çok aykırıydı; zira o, kadının da erkek gibi kendini geliştirebileceğini ve kendi ayakları üzerinde durabileceğini iddia ediyordu. Oysa bu iddialarının doğruluğunun kanıtlanabilmesine, daha çok zaman vardı.


Önce çılgın ve aykırı tarzıyla hayatımıza girdi, sonra da seksi ve vamp bir kadın olarak yola devam etmeye karar verdi. Tarzı hep değişti; ancak, güçlü yorumu ve sahnedeki şov kabiliyeti asla değişmedi. Ünlü sanatçının, erkeklere ve ilişkilere bakış açısını merak ediyorsanız, “Kadınlar Hakkında Bilmediğiniz 10 Şey” başlıklı sayfamıza göz atmanızda fayda var; bizden söylemesi.




Heykelleri anımsatan pürüzsüz vücudu, delici bakışları ve daima kırmızıya boyadığı dudaklarıyla 10 erkekten dokuzunu (Ki geriye kalan erkeğin erkekliğinden şüphe etmek gerek!) kendine âşık edebilecek kadar muhteşem bir kadın olan Dita Von Teese; 14 yaşındayken, babasının Playboy dergilerini okuyordu. 15 yaşına geldiğindeyse, satın aldığı korseyi giyerek, ayna karşısında kendi vücudunu seyrediyordu. 1700’lü yıllarda ortaya çıkan; alaylı, komik ve absürt bir sanat akımı olan “Burlesque” danslarını günümüze taşıyan Dita Von Teese, içki bardağıyla dans edebilecek kadar çılgın ve baştan çıkarıcı.




Şarkı söylerken, hafif seksi, hafif dalgacı bir havaya bürünen Katy Perry; kadınlar, erkekler ve ilişkiler hakkında kocaman laflar etse de, söylediği pek çok şeyi, büyümüş de küçülmüş çıtır bir kız çocuğunun ifadeleri olarak değerlendirmek daha doğru olur. Zira Katy, henüz 26 yaşında; karakteri ve fikirleri, ilerleyen yıllarda değişebilir. Ancak şu an için; seksapelliği, klipleri ve güzelliği bizi daha çok ilgilendiriyor. Tıpkı Madonna gibi din adamı bir babası olan Katy’nın izlediği yol, Madonna’nınkine epey benziyor; fakat onun kadar kalıcı olup olamayacağı sorusunun cevabını, zamana bırakmak gerekiyor.




10 parmağında 10 marifet kadınlardan biri, Jane Fonda; 1960 ve 1970’li yıllarda oynadığı filmlerle, dönemin erkeklerini kendine hayran bırakıyordu. Bununla beraber, güzelliğiyle baş döndürmesinin yanında, inandığı değerler için mücadele eden bir görüntü sergiliyordu: Vietnam Savaşı’na karşı çıktı, kadın hakları için eylemlere katıldı ve politik bir duruşa sahip olmayı, beyaz perdede hayali karakterlere hayat vermeye tercih etti. 2005 yılında sinemaya geri dönmeye karar verdiğinde, hayranları çok sevindi; çünkü herkes, onu çok özlemişti.




No Doubt grubunun solisti Gwen Stefani, pembe saçları, abartılı makyajıyla grubun en çok öne çıkan üyesiydi. Kendisi gibi müzisyen olan sevgilileriyle gününü gün eden, boş zamanlarında da grubuyla turnelere çıkan bu minyon kadın, kısa zamanda herkesin sevgilisi hâline geldi. Kimileri tarafından seksi ve tahrik edici kimileri tarafından da rüküş ve itici bulunan Stefani, geçen zaman içinde o çılgın yaşamını geride bırakıp evlendi, çoluk çocuğa karıştı. Ancak bu durum, arada sırada yaramazlıklar yapmasına, asi kız ruhunu çöpe atmasına neden olmuyor tabii.




Asıl adı Alicia Beth Moore olan seksi şarkıcı, sahne adını, “Rezervuar Köpekleri” filmindeki Mr. Pink karakterinden almış (Filmdeki karaktere çok benzediği için, Pink adı, arkadaşları tarafından uygun görülmüş.). Dövmeleri, sürekli değişen saç rengi, kalçalarını açıkta bırakan düşük belli pantolonları ve hafif kısık sesiyle Pink, Quentin Tarantino filmlerindeki asi kadınları anımsatıyor; öyle değil mi?




Brad Pitt’le olan evliliği, doğurduğu ve evlat edindiği çocuklarıyla hemen her gün medyada kendisinden bahsedilen Angelina Jolie, 20’li yaşlarına göre çok daha sakin bir hayat sürüyor. Gençlik yıllarında, partiden partiye koşan, uyuşturucu kullanan Jolie; Pitt ile olan evliliği sayesinde, geçmişe sünger çektiğini ifade ediyor. Yalnız ve mutsuz geçen çocukluk yıllarının ardından kalabalık bir aileye sahip olmanın kendisi için bir çeşit terapi olduğunu belirten Jolie, ailesi için her şeyi göze aldığı sürece işlerin yolunda gideceğine inanıyor.




1973 yılında İrlanda’da doğan Murphy, İrlanda’dan sadece yakışıklı erkeklerin çıkmadığının önemli bir kanıtı. Eski sevgilisi Mark Brydon ile kurduğu Moloko grubunun 2003 yılına kadar üyesi olan Murphy, Brydon’la ipleri koparmasının ardından, tek tabanca olarak kariyerine devam ediyor. Simsiyah bir gece elbisesini mosmor bir şapka ile kombinleyecek kadar farklılık düşkünü olan Murphy’nin bu tavrını, sahnede giydiği seksi kıyafetleri ve iç gıcıklayıcı dansları hatırına görmezden gelebiliriz.




Kimileri tarafından “yeni Angelina Jolie” olarak tanımlanan Megan Fox, bu yakıştırmaları kabul etmiyor; daha da ötesi, Angelina’dan daha genç ve güzel olduğunu, her fırsatta vurguluyor. Fox, “Transformers” ve “Jennifer’s Body” gibi filmlerle oyunculuğunu; dergilere verdiği pozlarla da, güzel vücudunu gözler önüne seriyor.




1948 doğumlu Grace Jones; simsiyah teni, sert yüz hatları ve ilginç giyim tarzı ile geçmişte adından oldukça söz ettirdi. Hem kadınsı hem de erkeksi görünümüyle Andy Warhol’un dikkatini çeken Jones, önce bir süre modellik yaptı, ardından da albüm çıkardı. Çok iyi bir sesi yoktu; ancak, sahnedeki çılgın şovlarıyla büyük ilgi çekiyordu. Sahneye getirilen canlı bir kaplanla şarkı söylemek, hayranlarını kendine kelepçelemek, bu şovlardan bazılarıydı.




14 yaşındayken keşfedilen Kate Moss, modellik kariyerinde, sayısız olayla yüzleşti. Yuvarlak hatlı, upuzun boylu modellerin arasında sıska ve kısa kaldığı için çok eleştirilen ünlü model, ayrıca, “ayrık dişli, donuk bakışlı” olarak nitelendirildi ve hakkında çıkan haberlerde, bu tanımlar sık kullanıldı. Onca eleştiriye rağmen, işine, kendisinden beklenmeyecek derecede bir profesyonellikle eğilen Moss; gece hayatı, uyuşturucu alışkanlığı ve ünlü sevgilileri nedeniyle, zaman zaman zor durumda da kaldı. Ancak o, her koşulda kendini toplamayı bildi. Bugün, çok kazanan, ikon bir model olarak hayatımıza renk katmaya devam ediyor.




Haydi biraz empati yapalım; siz de onun kadar zengin, çekici ve ünlü olsaydınız, bir köşede oturup mazbut bir hayat mı sürerdiniz? Şahsen biz, sürmezdik; ama ipin ucunu da, onun kadar kaçırmazdık! Dolayısıyla, Paris’in sabahlara kadar eğlenmesini, köpeklerini koluna takıp alışverişe çıkmasını, gömlek değiştirir gibi sevgili değiştirmesini, şarkı söylemesini, giysi tasarımı yapmasını, oyunculuğa heveslenmesini pek şımarıkça bulmuyoruz.




Müjde Ar, kadını en gerçekçi hâliyle beyaz perdeye yansıtmış bir oyuncu olarak dikkatleri çekti. O, her zaman çok rahattı. Filmlerde; öpüşüyor, sevişiyor, sinirleniyor ve bir kadının hayatındaki tüm hislerine tercüman olmaya çalışıyordu. Ar, artık filmleriyle değil ama televizyonda yaptığı programlarla; cesaretini, doğallığını ve sivri dilini sergilemeye devam ediyor. O da şarap gibi kadınlardan; yaşlandıkça güzelleşiyor.




Şubat ayında 45 yaşına basan Monaco Prensesi Stephanie, yaşadıklarından asla pişman olmayan bir kadın. Kraliyet ailesinin bir üyesi olarak sakin bir yaşam sürmek yerine, partiler ile sık sık değiştirdiği sevgilileri arasında yaşamayı tercih eden; hatta eski korumasından çocuk sahibi bile olan Stephanie, geçmişi için “Yaşandı ve bitti.” diyebilecek kadar iddialı bir tavır sergiliyor.

En Çok Aranan Haberler