HABER

"Tarihteki Polisiye, Polisiyedeki Tarih"

Prof. Dr. İskender Pala: - "Suriye'de bir damla kan yere döküldüğünde dünyanın bir yerlerinden birisinin biti kanlanıyor" - "Osmanlı Devleti'nin sınırlarına 1912 yılında bir tel örgü çekilseydi ve 'buradan dışarıya arkeolojik eser çıkarılmayacaktır' yazılsaydı, bugün dünya müzelerinin üçte ikisi boş kalıyordu" - Yazar Melih Esen Cengiz: - "Bugün yaşadığımız gerçeklerle romanın dünyası çok farklı. Gerçek dünyanın kurmacasıyla romanın kurmacası bambaşka. Yani tarihi gerçekleri de eski dönemin gerçeklerini de bir romanda illa aynı şekilde bulmak zorunda değiliz" - ÇOMÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rüstem Aslan: - "Gılgamış Destanı'nda bütün olaylar, günümüzdeki macera romanlarına taş çıkartacak bir kurguda ve heyecan verici bir şekilde anlatılıyor"

İSTANBUL (AA) - Yazar Prof. Dr. İskender Pala, Orta Doğu'da yaşananlara ilişkin, "Burada atılan kurşunun parası Batı'da veya dünyanın bir yerlerinde birinin cebine giriyor. O silahı üreten Suriye'deki adamlar değil. Orada bir damla kan yere döküldüğünde dünyanın bir yerlerinden birisinin biti kanlanıyor." dedi.

Kara Hafta İstanbul Festivali kapsamında Adnan Özer'in yönetiminde gerçekleştirilen "Tarihteki Polisiye, Polisiyedeki Tarih" panelinde polisiye romanları ele alındı.

Panelde konuşan Prof. Dr. Pala, tarihteki kişi ya da olaylara bakış açısının iki uç noktada olduğunu belirterek, "Bakış açımız ya çok iyi ya çok kötü, ifradla tefrit arasında. Oysa tarih denilen şey objektif bir şey. Bugün insanların arasında ne kadar iyi varsa o gün de o kadar iyi vardı, bugün ne kadar kötü varsa o gün de o kadar kötü vardı. İbre iyiliklerden yana yükseldiğinde tarih yükseliyordu, kötülüklerden yana yükseldiğinde tarih batıyordu." şeklinde konuştu.

Tarihe olan ilginin bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bir kimlik arayışından kaynaklandığını ifade eden Pala, "Kendimizi öğrenmek için önce geçmişimize bakıyoruz. ve dünyada bugün tarihe ait dizilerin, tartışmaların, roman ve kitapların çok okunmasının altında yatan bu kimlik arayışından kaynaklanıyor. Herkes kim olduğunu, nereden geldiğini ve köklerinin nereye vardığını merak ediyor." dedi.

- "İnsanlar öğrenmek için para harcamıyor"

İnsanların bu merak sonucu film dizi çizgi roman ve roman gibi eğlenceli alanlara yöneldiğini, kendisinin tarihe yönelmesinin sebebinin ise eğlenirken insanlara bir şeyler öğretmen çabası olduğunu belirten Pala, "Bugün insanlar öğrenmek için para, zaman, emek harcamıyor ama eğlenmek için hem para hem de emek ve zaman harcıyor. Bu nedenle ben insanlara eğlenirken nasıl öğretebilirim diye düşünüyorum." ifadesini kullandı.

Kazılar sonucu elde edilen tarihi eserlerin kaçırılma çabası esnasında yaşananların polisiye romanlara da ilham kaynağı olduğunu anlatan Pala, "Osmanlı Devleti'nin sınırlarına 1912 yılında bir tel örgü çekilseydi ve 'buradan dışarıya arkeolojik eser çıkarılmayacaktır' yazılsaydı, bugün dünya müzelerinin üçte ikisi boş kalıyordu." dedi.

- "Tarihi eserler, kültür varlıkları ve sanat eserleri gidiyor"

Pala, Irak ve Suriye'nin içinde bulunduğu Orta Doğu coğrafyasında kan dökülmeye devam ettiğini anımsatarak, şunları kaydetti:

"Bugün Orta Doğu'da kan dökülüyor. Dünyanın başka yerinde olmayacak kadar şiddetli bir durum var. Burada ölen de öldüren de doğulu, Müslüman kimliğini bir tarafa bırakın, doğulu. Fakat burada atılan kurşunun parası Batı'da veya dünyanın bir yerlerinde birinin cebine giriyor. O silahı üreten Suriye'deki adamlar değil. Orada bir damla kan yere döküldüğünde dünyanın bir yerlerinden birisinin biti kanlanıyor. Orada kargo uçakları askeri malzemeler getirdiğinde geriye boş mu gidiyor zannediyorsunuz? Hayır oradaki bütün tarihi eserler, kültür varlıkları ve sanat eserleri gidiyor."

Birinci Körfez Savaşı'nda Bağdat'ta ilk yağmalanan yerin Bağdat Müzesi olduğunu hatırlatan Pala, şöyle devam etti:

"Gertrude Bell adında bir ajan arkeolog hanım, 1913 yılında önüne bir Orta Doğu haritası alıp cetvelle bir sınır çizerek şimdiki Suudi kralının büyük amcasına 'buraya sen hükmet' diyerek Irak devletini kurduktan sonra, 1915 yılında Bağdat'ta bir müze açılıyor. Neden? Kurulan bir devlete tarih ve kimlik lazım. Halbuki yok öyle bir devlet, onun için uyduruluyor. Bir toplum önce tarihi, kimliği ve hafızasıyla var. Gertrude Bell 1915 yılında müzeyi oluşturdu ve müzenin misyonu başladı. Irak diye bir devlete ihtiyaç kalmadığı an, ilk önce nerenin yağmalanması gerektiğini çok açık kestirebilirsiniz."

İskender Pala, kendisine Orta Doğu'da neden kan döküldüğünü mesele edindiğini ve insanlara bunu anlatabilmek için Abum Rabum romanını yazdığını söyledi.

Pala "Derdim bugün insanlık romanla bir şeyleri öğrenebilecekse, ben insanlara hiç olmazsa bu konuda bir iki ipucu vereyim, bu olup bitenlerin farkına varsınlar dedim." ifadesini kullandı.

- "Roma tarihi polisiyeye çok büyük kaynaktır"

Paneldeki konuşmacılardan yazar Melih Esen Cengiz, polisiye edebiyatın özellikle tarihi suç romanlarının dünyada önem kazandığını kaydetti.

Tarihi polisiyenin ayırıcı özelliklerine değinen Cengiz, şunları söyledi:

"Tarih bize Osmanlı'nın, eski Roma'nın sokaklarını getirir. Bizi de yine o sokaklara götürür. Benim tarihle ilgim daha çok kendi hayal dünyam ve kurgum üzerine. Bugün yaşadığımız gerçeklerle romanın dünyası çok farklı. Gerçek dünyanın kurmacasıyla romanın kurmacası bambaşka. Yani tarihi gerçekleri de eski dönemin gerçeklerini de bir romanda illa aynı şekilde bulmak zorunda değiliz."

Gengiz, tarihi polisiyenin hızla büyüdüğünü, tarihi sarsmaya ve tarihin o sıkıcı anlatımızı alıp halka indirme konusunda büyük görev yaptığını ifade ederek, "Roma tarihi ve uygarlığı aslında bir balon. Amerikalı bir tarihçi Roma tarihi bir dedektiflik tarihidir diyor. Çünkü o kadar çok suç var ki. Anayasayı filen boşverin, Roma tarihi polisiyeye çok büyük kaynaktır." diye konuştu.

- "Gılgamış Destanı, macera romanlarına taş çıkartacak bir kurguda anlatılıyor"

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rüstem Aslan ise konuşmasında tarihi roman, macera romanı ve kurgu olarak karşılaşılan ilk metnin Gılgamış Destanı olduğunu söyledi.

Gılgamış Destanı'nı bir macera romanına benzeten Aslan, "Gılgamış'ın hayatı, yaşadığı olaylar, hikayenin anlatım tarzı, ölümsüzlük peşinde koşması, onu öldürmeye gelen düşmanıyla çok iyi dost olması ve dünyayı dünya yapan, modern anlamda söylediğimiz olaylardan ve bir tufandan bahsediliyor." dedi.

Aslan, 5 bin yıllık destanın kurgu açısından simgesel bir metin olduğunu belirten, "Gılgamış Destanı'nda bütün olaylar, günümüzdeki macera romanlarına taş çıkartacak bir kurguda ve heyecan verici bir şekilde anlatılıyor." ifadesini kullandı.

Festivalin son etkinliği olan panel, konuşmacıların katılımcıların sorularına ilişkin değerlendirmeleriyle sona erdi.

En Çok Aranan Haberler