- Nasıl bir hayat var önünde, ne bekliyorsun?
Herkes bilmez ama ben biliyorum ne zaman ve nasıl öleceğimi...
- Tövbe, Bismillah!
Vallahi! Şimdi bana kızacak tutucular ama... 97 yaşında, yatağımda ve birden öleceğim. Tırt diye gideceğim!
- 97? Uğurlu sayın mı? Yok uğursuz olmalı, sen öleceğine göre...
Hayır, dedemin ölüm yaşı... Eminim ben de o yaşta öleceğim. Sonra sana saat de söylerim, o kadar net biliyorum yani!
- Seni en çok ne huzursuz ediyor?
İnanç meselesinin bu kadar politika içinde olması. Laiklik olmadan demokrasi olmaz. Dünyanın hiçbir anayasası da bu iki şeyin bir arada olmasına, bu kadar açık ifade edilmesine izin vermez. Yasaktır. Suç kimsenin değil; ABD ve AB'nin bizde rahatça at koşturmasından kaynaklanıyor. - Yani? İnanç mahrem bir şeydir...
- Sen inançlı biri misin?
Annem 5 vakit namaz kılar aynı zamanda makyajını da yapar, saçını boyar. Anneannem öyleydi. Ablam da 5 vakit namaz kılar. Ben böyle bir ailede yetiştim. Büyük bir saygı duyarım tüm inançlara. Ama siyasetin içine sokulduğu an da hemen karşı çıkarım. Yalnızca İslam için demiyorum; Hıristiyanlık da olsa tepkim aynı olur.
- Sülaleni saydın, ya sen?
Ben de inançlıyım, ama bunu herkesin bilmesine gerek yok. İnsan ilişkilerinde ya da politikada benim inancımın yeri yok, küçük hanım!