16 yaşınızda sizi depresyona sokan şeylere şu an gülüp geçiyorsunuz, değil mi?
Daima böyle; hayat devam ediyor, kimsenin ''iki dakika bir soluklan!'' ikazlarına aldırmadan. Ve bir anda bitiyor.
Kimimizde bağlanma korkusu var, kimimizde ''Daha kendi hayatımı düzene sokamadım, ne ilişkisi Allah aşkına!'' tarzı düşünceler...
Yukarıda da söylediğimiz gibi; hayat zaten kısa, korkulara aldırmadan sevmek, ve sevilmeye müsade etmek lazım.
Çünkü en iyi tanıdığın (ya da öyle düşündüğün) insan bile an gelir seni şaşırtıverir.
Tüm insanların bambaşka hayat hikayeleri, bambaşka geçmişleri, ve bu geçmişlerinden aldıkları bambaşka dersler var; senin ömrün boyunca rastlamadığın kitaplarda geçen.
Siyahla beyazın ortasında grinin bize göz kırpan 50 tonunu atlamamak gerek :)
Evet, günümüz dünyasında olmazsa olmazımız bu 'para' denen şey.
Ama hayatın amacı olarak 'daha çok para kazanma'yı benimsemek, o paranın kazanılma amacı olan 'güzel yaşama'yı atlama hatasına düşmeyi de beraberinde getirir.
Bize hep iyi insan olmamız, çevremizle iyi geçinmemiz öğütlendi ya, sonra biz çevremizle iyi geçinmenin onları mutlu edecek şeyler yapmaktan geçtiğini düşündük ya; yanılmışız.
Ne yaparsak yapalım, herkesi aynı anda mutlu etmek, çevremizdeki tüm insanları yüzde yüz memnun kılabilmek mümkün değil. Her zaman beğenmeyenler, sert eleştirenler ve hakkımızda dedikodu yapanlar çıkacak.
The Rolling Stones'un konu ile ilgili kült bir şarkısı da var hatta; 'You Can't Always Get What You Want'.
Olmaya çalışmak, kendi hatalarınla yüzyüze geldiğinde kendine karşı duyduğun hayal kırıklıkları ile sonuçlanır.
Ne yüksek not almak için hırs yaptığın o sınav, ne işinde yükselebilmek için girdiğin onca stres, ne de sevgilinden ayrıldıktan sonra onun seni sinir etmek için Instagram'a bol bol tatil fotoğrafları yüklemesi.
Ta ilk maddeden beri söylüyoruz; hayat kısa. Yaşamaya değer kılmak, tüm o farklı tecrübelerin hakkını verebilecek bir vücut sağlığına sahip olmak lazım.