Bir mandalın, kağıt atacının ya da çay poşetinin müzede sergilenecek nesi var demeyin. Londra Bilim Müzesi, Gizli Kahramanlar diye adlandırdığı yeni bir sergide gündelik hayatın ''teknoloji harikalarına'' şapka çıkartıyor.
Yumurta kutusunun, kağıt mendilin veya fermuarın arka planında en az bilgisayar çipi kadar ilginç ve meşakketli bir keşif öyküsü var.
Sergide yer alan nesnelerden biri, 1910 yılında John Joseph Rawlings adlı mühendis tarafından keşfedilen dübel.
Vidaların daha sağlam yerleşmesi için duvarlarda açılan deliğe önceden çakılan ve günümüzde plastikten üretilen vida yuvası, o tarihe kadar kimsenin aklına gelmemiş.
Ta ki John Joseph Rawlings, Londra'nın paha biçilmez arkeolojik eserlerle dolu milli müzesi British Museum'un elektrik tesisatı için çağrılana dek.
Müze yetkilileri, prizler takılmadan önce duvarlara en az zararı verecek bir yöntem uygulanmasını şart koşuyor.
Mühendis Rawlings, duvarlarda açtığı deliklere yapışkana batırılmış bitki liflerinden yuvalar yerleştirip vidaları bunların içine monte ediyor.
Ve bundan yaklaşık 50 yıl sonra ise, Alman bir mucit aynı işi plastiğin de gördüğünü buldu.
Günümüzde ustaların çantasından eksik etmediği dübelin hikayesi, elbise askısının yanında gene de basit kalıyor.
1900 ve 1906 yılları arasında, farklı modellerde elbise askısı için yetkililere sunulmuş 189 adet patent başvurusu var.
Serginin başındaki Bilim Müzesi uzmanı Dr. Sue Mossman, gündelik hayatta kullandığımız birçok basit nesnenin aslında sanayi devriminin büyük başarıları arasında yer aldığını söylüyor.
Lastik bantın bulunuşu, 1845 yılına dayanıyor. İngiltere'den Thomas Hancock ile Amerikalı Charles Goodyear, kauçuğu kükürtle ısıtarak elde ettikleri ürünün, bir hammaddeyi çok daha kullanılır hale dönüştürdüğünü görüyorlar.
Hızla dünyaya yayılan lastik, bir çok alanda insanlık tarihini de dönüştürüyor.
Almanya'nın Vitra Tasarım Müzesi ile işbirliği içinde düzenlenen sergide toplam 36 eser var.
Aralarından bazıları, şans eseri ortaya çıkan ve birden bire büyük bir ihtiyacı karşıladığı anlaşılan nesneler. Yapışkanlı not kağıdığı gibi.
1960'lı yılların sonlarında Amerikalı bilimadamı Dr. Spencer Silver, süper güçlü bir yapışkan geliştirmek için laboratuvara giriyor.
Fakat çalışmaları esnasında, gayet zayıf bir yapışkan keşfediyor.
İki nesneyi birbirine bağlayacak kadar etkili olan, fakat kolayca çekip çıkartılabilen bu yapışkan, yaklaşık on yıl sonra ufak kağıt parçalarının üzerinde kullanılmaya başlıyor.
Günümüzün ofislerinde bilgisayar ekranlarının köşelerini ve masaların üzerlerini süsleyen not kağıtları doğmuş oluyor.
Dr. Sue Mossman, sergideki nesneleri küçümsememek gerektiğini söylüyor. Bu nesneleri diğer teknoloji ürünlerinden üstün kılan özellikleri, basitlikleri.
Dr. Mossman, ''Bundan on yıl sonra, şu an kullandığımız iPhone'a baktığımız zaman, bize son derece külüstür gelecek. '' diyerek, ekliyor: ''Oysa paket lastiği gözümüzde hiç eskimeyecek, çünkü dinazorlaşmayacak kadar basit.''