31 Mart'ta yapılacak yerel seçimlerde Datça'dan bağımsız aday olan ünlü televizyoncu Mesut Yar, oldukça iddialı olduğunu söyledi. CHP'den aday gösterilmeyen ancak bağımsız olarak yoluna devam etmeye karar veren Yar, Onedio'ya dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Yerel seçimlere ve yaşanan sürece dair değerlendirmelerde bulunan Yar, söz konusu röportajda şu ifadeleri kullandı;
Datça ile olan bağınız ne zamandır var?
27 yıl önce belgesel çekmek için geldim kasabaya. O zaman öyleydi. İlçe filan yok. Can Yücel vardı, ülke gibi adam. Güler Abla, Jale Abla, Şevket Ağabey, Yaşar Ağabey, Aycan, Semra ve Bülent Ağabey diğerleri…
Kendi iklimi kadar insan iklimi de güzel bir yerdi. Yine öyle ama geriye doğru bir evrim içinde hissediyordum son zamanlarda. Başka türlü bir yer olmaktan çıkmıştı. Hâl böyleyken Datça benim yıllarca televizyon ekranlarında ya da köşe yazılarımda bahsettiğim Datça değildi. Üzülmüştüm!
O zaman herkesin merak ettiği o soruyu soralım: Televizyonculuğu bırakıp belediye başkan adayı olma fikri nasıl çıktı?
Sanırım bu üzülme hali zorladı biraz beni. Kentin içine girince kentin bir parçası oluyorsun. Güler yüzlü dostlar, kahve ve masa sohbetleri. Limitsiz nazik bir deniz ve coğrafya. Kabalaşmamalı diye düşünüyordum buralar. Kaldı ki emeklilik planları içinde yer alan bir fotoğraftan bahsediyorsun. Sararmış hali ve giderek bulanıklaşan görüntülerle albümde en yeni olmalıyken, en eski anıya dönüşmesi için çok erkendi. Neredeyse iki yıl kadar önce Datça için bir STK modellemesi yapıp, atalete ve başıboşluğa yenilmiş bu coğrafyayı ayağa kaldırmak için kolları sıvadık. Yerel seçimler de denk geldi. Sonrası siyasi süreç zaten…
Bağımsız aday olarak Datça’da bu seçime girmek iddialı bir duruş gibi görünüyor. İddialı mısınız gerçekten?
Hep iddialıydım. Şimdi çok daha iddialıyım. Datça benim için bir cesaret testi değil ki. Eski tür siyasette bağımsızlık aşılması zor bir engel gibi görünse de modern çağda ve memleketin geldiği durumda bir üçüncü yolun mümkün olduğunun göstergesi. Belediye başkanlığı siyaset üstü bir şey. Parti politikalarıyla değil, kent ve sosyal politikalarla yönetebilirsiniz yerleşim yerlerini. Köyden kasabaya, kasabadan mahalleye, mahalleden ilçeye, ilçeden kente fark etmez. Rozet değil isim iş yapar ve bilmem ne partisi belediyeciliği değil, icraat yüz güldürür. Herkese ait bir lider kenti temsil eder. Amigoluk rafa, ceketler gardıroba kalkar!
Seçmenin aklını başından alacak “en parlak fikrim” dediğiniz bir proje var mı?
Seçmenin kafası karışık. Öncelikle taşların yerleşmesi lazım. Partiye mi yoksa insana mı oy verdiğinin ayrımında kalakalmış. Biz biraz ezberi bozduk bu anlamda. Coğrafyayı bilmeyen parti başkanlarının değil, halkın iradesinin karar verdiği bir gelecek söz konusu. Hal böyleyken en çılgın proje sanırım kent için bizzat benim. Ama bunları bir kenara bırakırsak belediye başkanlığı kimliğinde bulunan yol, su, elektrik ve alt yapı vaadi hala burada ilk sırada. Datça’nın getirildiği yer iki bin yıl öncesinden çok daha geride. Ne yazık, ne üzüntü verici!
Biz ünlü isimlerin belediye başkanlığını 80’lerin sonu, 90’ların başında görmüştük en son. Bu seçimde de sizin gibi Mehmet Esen, Erdal Beşikçioğlu gibi tanınan adaylar var çeşitli yerlerden. Seçmende nasıl karşılık buluyor sizce ünlü başkan adaylığı?
Sanatçıların adaylığı işin en renkli hali elbette. Sadece onların değil, hayatın tüm paydaşlarının parmak izinin olması gerekiyor seçim sandıklarında. Değerli dostlarımdan farklı olarak ben hem bilim insanlığı hem de medya/siyaset okur yazarlığı meselesinde bir hayli dolu bir heybeye sahibim. Meselemin “kasabamıza bir ünlü gelmiş, Zeki Müren de bizi görecek” kalıbında değerlendirilmemesi gerekiyor. Ünlülükten ziyade liyakat zenginliğine bakmalı seçmen. Adayların öz geçmişini okumalı, neleri başardığının altını çizmeli kalemle. Hiç birimizin yaşadığı yer için boşa gidecek oyu yok. Ve kent yönetimine adaletle eğilecek bir başkan adayı bulmalı. Burada kişiliğiniz unvanlardan daha değerli. Sırf siyasetçi diye kendisine teslim edilmiş kentlerin canına okuyan bir çok isim var. Şimdi hepsi ünlü; tarihe kente yaptıkları ihanetlerle geçtiler. Bırakalım ünü!
31 MART SEÇİMLERİYLE İLGİLİ TÜM HABERLERE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN!
Halk sizi sokakta görünce en çok neyi soruyor, ne istiyor?
Siyaset uzun yıllar boyunca kurduğunuz ilişkiyi çok zedeliyor. Bir parça hayal kırıklığı yaratıyor. Nezaketsizliğin ve samimiyetsizliğin özne olduğu bir alan bizde siyaset. Ama benim takipçilerim ile seçmen adaylarım arasında çok bir makas yok. Birlikte olmak, aynı karede bulunmak, elimin kolumun hizmete uzanması konusunda hemfikiriz zaten. Hizmet istiyor, liyakat istiyor, kurtarmamı istiyorlar. Kurtarıcı değil, yeniden kurucu olarak buradayım, çok net!
Televizyon programınızda konuklarınıza eğlenceli anlar yaşarken, belediye başkanı olunca bir anda yolların asfalt sorunuyla ya da bir mahallenin alt yapı çalışmasıyla uğraşmaya hazır mısınız?
O safhayı çoktan geçtik. Ben aday olmadan da çalışıyordum yine aynı durum. Bir kenti yönetmekle program akışı yönetmek arasında çok fark yok. Sonu mutlu bitiyorsa ikisi de amacına ulaşmış demektir. Biri renkli cam, diğeri çok renkli ve kültürlü bir çaba…
Başkanlığı kazanamazsanız yeniden televizyona dönecek misiniz?
Kazanmamak diye bir seçenek tutmuyorum cebimde. Kazanırsam da televizyonda en çok görünen kent olacak Datça. Bu arada siz bıraksanız da ekran peşinizi bırakmıyor. Başkan olursam bu kez Datça ile ilgili belgesel serisi çekebilirim. Bu da bir hizmet, hem de kıymetli bir hizmet. Ötesini düşünmek için hem erken hem de geç!