Özellikle kış aylarında sofraların vazgeçilmez yemeği olan balıkların, tezgahlara ulaşmasının arkasında sabır gerektiren zorlu bir ekmek mücadelesi yatıyor. İstanbullu balıkçılar haftalarca ailelerinden uzak, 45 metrelik bir gemide; soğuğa, yağmura, dalgalara ve şiddetli rüzgâra göğüs gererek ağlarına takılan kısmetlerinin peşinde koşuyor. Sektörün sorunlarının başında sosyal güvencelerinin olmaması geldiğini belirten balıkçılar; bilinçsiz ve aşırı avlanmanın önüne geçilmesini, balık fiyatlarının denetime alınmasını, balıkçılık konusunda bir okulun olması gerektiğini söylüyor. Cihan Haber Ajansı (Cihan) ekibi Kumkapılı balıkçılarla 9 gün boyunca denize açıldı ve balıkçıların çok bilinmeyen zorlu çalışma şartlarına yakından şahitlik etti. Haber dosyası için Geçiciler 3 gemisine misafir olan Cihan ekibi, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’nda balıkçıların av sırasında yaşadığı heyecanlı anlara tanıtlık etti.
Hayatlarını, ağlara takılan balıklarla devam ettiren balıkçıların zorlu serüveni, av yasağının kalkmasıyla başlıyor. ‘Vira Bismillah’ deyip sabah ezanıyla yola çıkan balıkçılar, günlerce ailelerinin yanına bile gelemeden serin sularda nasiplerinin peşinde koşuyor. Her sene, av yasağının kalktığı 1 Eylül sabahı başlayan geçim mücadelesi, balıkların yumurtlayacağı av yasağının başladığı döneme kadar sürüyor. Türkiye genelinde yaklaşık 50 bin kişi geçimlerini sağlamak için bu zorlu, av serüveninin başlamasını bekliyor.
Önce bir önceki sezonunun yükünü çeken ağlar bir bir elden geçiriliyor. Ardından hırçın dalgalar, sert rüzgarlara göğüs gerecek ekmek teknesi baştan sona elden geçiriliyor. Yeni av sezonu için ekip yeniden bir araya gelmesiyle hummalı çalışma başlıyor. Ekip başı Koca Reis kendisine verilen parayla tayfaları toplayarak işe başlıyor. Bazı tayfalara istekleri üzerine 2-3 aylık maaşları peşin veriliyor. Balıkçı gemisinin personel müdürü Koca Reis’in topladığı ekibin av yasağının sona erdiği 30 Ağustos gecesi gemide tam kadro hazır olması umuluyor. Zira örnekleri çok olmasa da parayı peşin aldığı halde gemiye gelmeyen tayfların da olduğu balıkçıların arasında konuşulanlar arasında yer alıyor.
Balık avı, geminin altına yerleştirilen dikey ve yatay sonarların çalıştırılmasıyla başlıyor. Sonar ekranlarında, deniz tabanının hemen üstünde ince ve sık çizgiler şeklinde görünüyor balık sürüleri... Şaban kaptan gözünü bir an bile olsun ayırmıyor bu ekranlardan. Avlanacak balığın yeri bu ekranlara yansıyan görüntüler sayesinde tespit ediliyor kaptan köşkünde. Marmara Denizi, Boğaz’dan geçmeyi bekleyen ve balık arayan gemiler yüzünden bir hayli kalabalık. Bunun için kaptan balık ararken aynı zamanda diğer gemilerin seyir güzergahlarına dikkat etmesi gerekiyor. Kaptan Şaban Bayraktar yılın bu ayında balığın Marmara Boğazı’na çekildiğini söylüyor.
Uzun süre devam eden umut ve sabırlı bekleyiş balık sürüsünün bulunmasıyla yerini hareketliliğe bırakıyor. Kaptan, balığı bulduğunu ve ağ atmaya hazırlanılmasını bir siren sesi ile bildiriyor tayfaya. Geminin kıç tarafında bulunan bir bota bağlanıyor balık ağının bir ucu ve kaptanın işaretiyle bot suya düşüyor. Balığın etrafı sarıldıktan sonra önce ağın alt tarafı, yani kurşun ağırlıkların olduğu kısım toplanarak balığın ağın içinden kaçması engelleniyor. Sonra yine kıç tarafta bulunan vincin ucundaki makara ile ağ yavaş yavaş toplanıyor. Tayfaların çoğu kıç tarafta toplanan ağı istifliyor. Zifiri karanlık ve -7 dereceye varan soğuk hava tayfaların işini oldukça zorlaştırıyor. Islak ağ makaradan çekildikçe, rüzgar ağın üzerindeki deniz suyunu tayfaların üzerine savuruyor. Balık ağının büyük bir kısmı toplanınca, ağın suyun içindeki küçük bir bölümünde sıkışan balık bir pompa ile geminin orta kısmında bulunan havuzlara aktarılıyor. Daha sonra balıkçılar elleriyle seçtikleri balıkları kasalayıp ayırıyor. Kasalamanın ardından balık sofranıza giden yolda en zor süreci atlatmış oluyor. Lezzetle yenen yemeğin ardından içilen çaylar neredeyse donan bedenleri ısıtıyor.
Şaban Bayraktar, tüm balıkçıların hazırlıklarını Eylül’ün 1’ine göre yaptığını ve savaşın bu tarihten sonra başladığını ifade ediyor. “Ağları temizler ‘Vira Bismillah’ der, yola çıkarsın” diyen Bayraktar, “Palamut, torik, denk gelirsen şansın varsa lüfer, Allah verirse tutarsın. Burada 10 kasa 20 kasa denk geliyor. Kaçak hamsiler oluyor. Geçen 2 bin kasa hamsi tuttuk. Bu sene çinekop olmadığı için o balıkçılık bitti yani şansımız azaldı.” diyor. Şaban kaptanın 1.5 milyon lira değerindeki teknesinde 20 kişilik tayfa çalışıyor. Yani 20 aile geçimini sağlıyor bu gemiden. Bayraktar, ülke nüfusunun en az yüzde 10'unun balıkçılıktan geçinmesine rağmen devletin balıkçılığa ciddi denetimler getirmemesinden şikayetçi.
Türk balıkçıları olarak en büyük sıkıntılarının düzensiz avcılık ve kota sorunu olduğunu belirten Şaban reis, Türkiye’nin 4’de 3’ünün deniz olmasına rağmen hala bir Denizcilik Bakanlığı bulunmamasından yakınıyor. Sektörde çok büyük paralar dönmesine rağmen balıkçıların sadece mazot parasına çalıştığını anlatan Şaban Reis, “Ben mesela balığı tutuyorum. Farz edelim ki 10 liraya bu balığı satıyorum. Benden sonra bu balık 5 tane el değiştiriyor. 1. Matrabaz, sonra 2. Matrabaz, en on dışarıdaki satıcı. Bazen 3. ve 4. kişiyi geçiyor. Ondan sonra bu 10 liralık balık, 100 lira oluyor. Sonra kilosunu 10 liraya o adam satıyor. Bizim kazandığımız paralar hep mazota gidiyor.” şikayetinde bulunuyor.
15 yaşından beri balıkçılık yaptığını söyleyen 36 yaşındaki tayfa Ali Çelebi de balık sezonu içinde çok zor şartlarda ve uzun çalışma saatleriyle balık tuttuklarını söylüyor. “Gecemizi gündüzümüze katıp balık peşinde koşuyoruz” diyen tayfa Çelebi, “Bu avlanmayı yapıyoruz ama tabi gecenin saat 3’ü olur, 4’ü olur, 5’i olur, mal sahibi hazır ol dediği zaman buradaki 20 tane, 25 tane tayfa hepsi hazır olda bekler ve balığı tutmaya çalışırız. Bunun için de geceli gündüzlü çalıştığımız zamanlarda çok olur. Fabrikada çalışan adamın bir mesaisi vardır, saatinde gelir, çıkar. Bizim kesinlikle böyle bir şansımız yok.” ifadesini kullanıyor.
En büyük sorunlarından birisinin sigortasız çalışmaları olduğundan dert yanan Çelebi, “Yıllardan beri balıkçılık sektöründe çalışıyorum. En büyük sıkıntı da bu zaten. Buraya geliriz, bir sigortamız olmaz. Bir arkadaşımız yaralanır mesela. Bu işin zor yanı çok var. Dışarıdaki işten çok daha zor yanları var. Denize düşme olayı bile oluyor. Yani başımıza denk gelen çok şeyler var. Sigorta olmayınca bir yere gidip başvuramıyorsun. Bu sefer ne oluyor aile tamamen yıkılıyor.” diyor.
Sezonun 5 ay sürdüğünü ve sadece 10 gün izin hakları olduğunu belirten Çelebi, aylarca ailelerinden uzakta, gurbette kaldıklarını dile getiriyor. Sezona başladığında memleketlerinde bıraktıkları çocuklarını büyümüş olarak gördüklerini söyleyen Çelebi, “Bir daha geliyorsun, bu sefer konuşmaya başlamış. Bu gerçekten zor bir meslek yani çocuğumuzun yanında kalamıyoruz. Ne bir büyüdüğünü ne bir konuştuğunu veyahut bir rahatsızlık olduğu zaman bir şey yapamıyorsun. Burada tabiî ki eşimize düşüyor bütün görevler. Yani bu mesleğimiz zor ama ne yapalım mecbur işte bu işe baba mesleği diyelim.”
Yorucu geçen 9 günün ardından gemi Kumkapı sahiline yaklaşırken, bitkin bedenlerde ailelerine kavuşmanın mutluluğu yüzlere yansıyor. Balıkçılar “Nasıl geçti?” diye soran meslektaşlarına tebessümle aynı cevabı veriyor.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz