SAMSUN (İHA) - Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Öğretim Görevlisi Araştırmacı Şerafettin Özışık, Türkiye için öncelikli tehdidin terör olduğunu belirterek, bir an önce terörü önleyici tedbirlerin alınması, milli ve manevi değerlerin ön plana çıkarılması gerektiğini belirtti.
İstanbul, Ankara, Samsun, Sinop, Tokat, Yozgat ve Almanya'da yaşayan 232'sini kadın 463'ünü erkeklerin oluşturduğu 18-73 yaş aralığındaki toplam 695 kişiyle 15 Temmuz 2004-3 Ağustos 2005 tarihleri arasında yüz yüze görüşerek anket yapan ve müteakiben 18 sayfalık "Terörün Sebepleri ve Çözüm Önerileri" başlıklı bir rapor hazırlayan Şerafettin Özışık, görüştüğü kişilere "Türkiye için birinci öncelikli tehdit (İrtica, Terör, İşsizlik ve Hayat Pahalılığı) size göre hangisidir?" sorusunu yönelttiğini kaydetti.
Anket sonucuna göre katılımcılardan yüzde 61.87'sinin terör, yüzde 20.29'unun işsizlik, yüzde 15.83'ünün hayat pahalılığı ve yüzde 2.01'inin irticanın Türkiye için birinci öncelikli tehdit olarak algılandığını kaydeden Özışık, daha sonra terör raporunu hazırladığını açıkladı.
Özışık, terörün yönetenlerin halkla barışık olmadığı, milli ve manevi değerlerin zayıfladığı, gelir dağılımındaki adaletsizliğin had safhaya ulaştığı, işsizliğin artarak insanların çaresiz kaldığı, devlet otoritesinin zayıf olduğu durumlarda ortaya çıkan, halkın huzur ve mutluluğunu bozan, genellikle de eğitimsiz ve başkaları tarafından kandırılmış insanlar tarafından yapılan silahlı ve silahsız eylemlerin tümü olduğunu dile getirdi.
Raporunda, terörü oluşturan sebeplerin başında "Yönetenlerin halkla barışık olmaması", "Milli ve manevi değerlerin zayıflaması", "İşsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik" gibi etkenlerin geldiğine dikkat çeken Özışık, "Atatürk'ün ölümünden sonra 2002 yılına kadar işbaşına gelmiş toplam 48 hükümetin makro hedeflerinin olmaması, günü birlik siyaset yapılmış olması, doğu ve güneydoğudaki feodal yapının kırılamaması, ülke kaynaklarının verimli kullanılmaması, yüksek enflasyon dönemlerinde yatırım yapılmadan paradan para kazanmanın tercih edilmesi, vurgun ve soygunlarla hazinenin içinin boşaltılarak devletin 100 milyarlarca dolar iç ve dış borç altına sokulması, işsizliğin artması ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin had safhaya ulaşmasıyla milli ve manevi değerlerin erozyona uğraması terörün sebebidir" dedi.
"PKK TERÖRÜNÜN NEDENLERİ İLGİSİZLİK VE EKONOMİKTİR" Türkiye'de kırsal ve kentsel olmak üzere iki türlü terör olduğunu vurgulayan Özışık, kırsal terörün PKK terörü olduğunu dile getirdi. Özışık, "PKK terörünün altında yatan iki önemli nedenden biri ekonomik, diğeri ise ilgisizliktir. 1980 öncesine dayanan örgüt yapılanmasının zamanında ortadan kaldırılmamış olması, bölge halkının kendi kaderine terk edilmesi, kamu görevlileri açısından bölgenin sürgün yeri olarak değerlendirilmesi, bölgeye yeterli yatırım yapılmadığı gibi yol ve içme suyu gibi altyapının hazırlanmaması örgüt açısından taraftar bulmada zemin hazırlamıştır. Örgüt ele başlarının bu eksikliği görerek gençlere yönelik yaptığı etkili propagandalarla onları kandırması ve devletin de olayı hafife alması sonucu terör ortaya çıkmıştır. Bundan sonra karşı propaganda yapılmalı, silah bırakmayı özendirici tedbirler alınmalı, din faktörü ön plana çıkarılmalı ve kırsal kentler oluşturulmalıdır" diye konuştu.
Raporunda, kentsel terör kategorisine ise bölücü yıkıcı terörü, maganda, kapkaç ve trafik terörünü koyan Şerafettin Özışık, PKK teröründe olduğu gibi bölücü ve yıkıcı teröre karşı ev sahipleriyle ilgili yasal düzenleme yapılması gerektiğine işaret etti. Özışık, "Büyük kentlerde evini kiraya verecek ev sahiplerine yasal zorunluluk getirilerek, evini kiraya vermeden önce önlem almaları sağlanmalıdır. Ev sahibi şüphelendiği kişilerden; 'Cumhuriyet Savcılığından alınmış sabıka kaydı', 'Emniyetten parmak izi alındığına ilişkin belge', 'Nüfus cüzdanı veya pasaport fotokopisi', 'Bir adet resim' almalıdır. Ev sahibi bütün bu belgelere rağmen de kiracısını rencide etmeden zaman zaman takip ve kontrol etmelidir" çağrısında bulundu.
Devletin de İngiltere'de olduğu gibi çok katı ve caydırıcı tedbirler alması gerektiğini kaydeden Özışık, maganda terörüyle ilgili şu bilgilere yer verdi:
"Maganda terörü olarak ifade edilen düğün, bayram, kutlama, karşılama ve uğurlama gibi ne isim adı altında olursa olsun meskun mahalde silah kullananlara karşı mevcut cezalar arttırılarak, paraya çevrilmeden uygulanmalıdır. Bu tür organizasyonlara ev sahipliği yapanlara da cezai sorumluluk yüklenmelidir. Davetiyeli toplantılarda davetiyenin altına not düşülerek silah atmanın yasak olduğu, silahlı olarak gelinmemesi ve silah atmak isteyenlerin de oluşturulacak güvenli atış poligonlarına yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Bir kişinin ölümüne sebep olanlara karşı taammüden adam öldürme cezası uygulanmalı, silah atan kişinin yanında olup da emniyet birimlerini bilgilendirmeyenlere karşı da belirli bir süre hapis ve para cezası uygulanmalıdır. Çocuklar için 'maytap' yerine uçurtma, oyuncak tabancayla oynama yerine de yeni yeni oyun türleri geliştirilmelidir. Maganda terörünün sona erdirilmesi için ruhsatsız silahların ruhsata bağlanması, silah denetimlerinin sıklaştırılması her ruhsatlı silahın bir mermi çekirdeğinin Kriminal Dairesi'nce kay arca dolar iç ve dış borıtlara geçirilerek, ileride vukuu bulacak öldürme ve yaralama olaylarında bu olayın hangi silahla işlendiğine ulaşılması, Emniyet birimlerince ruhsatlı silah sahiplerinin yılda en az bir kez kapalı spor salonlarında sinevizyon destekli eğitime alınması, bu eğitimlerde daha önce suçsuz yere ölen bir kişinin ardından yakınlarının duyduğu acının görüntülerinin izletilmesi sağlanmalıdır."
"DEVLET TRAFİKTE SUÇ İŞLEMEYENLERİ ÖDÜLLENDİRMELİ" Kapkaç terörüne karşı "Güvenlik Fonu" oluşturulmasını isteyen Özışık, "Her mahallede 2'şer kişilik özel güvenlik kurslarından mezun ekipler oluşturulmalıdır. Bu ekiplerin yanında birer polis olmalı ve güvenlikçilerin ücreti oluşturulan fondan ödenmelidir. Fonun kaynağı, kapkaçın yaşandığı şehirlerde yaşayanların elektrik, su veya telefon faturalarından yüzde 2-3'lük kısmın fona aktarılmasıyla sağlanmalı. Böylece hem istihdam oluşacak hem de insanlar canından ve malından olmayacağı gibi suç oluşmadan önlemi alınmış olacaktır" şeklinde konuştu.
Trafik terörünün önüne geçilmesi için öncelikle fahri trafik müfettişliği uygulamasının kaldırılması ve onun yerine her ferdin fahri trafik polisi ilan edilmesi gerektiğini ifade eden Özişık, şunları söyledi;
"Devlet, suç işleyenleri cezalandırmalı, suç işlemeyen vatandaşları da ödüllendirmelidir. Trafiğe kayıtlı araç sahiplerinden son 2 yıl içinde hiç ceza puanı almamış olanlardan Motorlu Taşıtlar Vergisi'nin ilk taksiti alınmamalıdır. Hatalı sollama, aşırı hız ve alkollü araç kullananların emniyete bildirilmesinde yardımcı olan vatandaşlara da suç işleyenin ödeyeceği para cezasının yarısı ödül olarak verilmelidir. Araç sahiplerine uygulanacak trafik cezalarında caydırıcılık olması ve aracın marka ve modeline göre de ceza öngörülmesi gerekmektedir. 10 bin YTL değerindeki bir aracı kullananla 100 bin YTL değerindeki bir aracı kullanan kişilere kırmızı ışıkta geçme cezası olarak 91.8 YTL uygulanması yanlıştır ve zenginler için caydırıcı olmamaktadır. Bu örnekteki bir uygulamada yapılması gereken; 1+10 oranında ceza uygulamasına gidilmelidir. Türkiye'deki araç muayeneleri prosedür yerini bulsun mantığıyla yapılıyor. İlgili vergi dairesine araç muayene parası yatırılıp makbuz alındıktan sonra muayene istasyonlarında aracın yüzüne bile bakılmadan ruhsata muayene yapıldığı işleniyor. Böyle olunca da, freni patlayan kamyonlar ya bir konutun çatısına uçuyor veya rampa aşağı seyir halindeyken önüne gelen araçları biçerek masum insanların ölümüne sebep oluyor. Bu konuda yapılması gereken yük ve yolcu taşıyan kamyon, TIR ve otobüs gibi ağır vasıta olarak nitelendirilen taşıtların araç muayenelerinin 2 yılda bir değil de her 6 ayda bir yapılması, trafik kazasına karışan araçların sürücü kusuru dışında teknik özelliklerinin bir kısmının ekonomik ömrünü doldurmuş, yıpranmış veya aşınmış olmasından kaynaklandığı tespit edilince de daha önce aracın muayenesini yapan kişilere de para ve hapis cezasının getirilmesi caydırıcı olacaktır."
"MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİĞİ GÜÇLENDİRİCİ YAYIN YAPAN TELEVİZYONLAR DESTEKLENMELİ" Türkiye'de yaklaşık 10 yıldır 10 binlerce araca LPG tankı monte edildiğini, LPG tanklarının ekonomik ömürlerinin de ortalama 10 yıl olduğunu belirten Özışık, "LPG'li araç kullanan hiçbir sürücü LPG tankını yenileme yoluna gitmemiştir. İlerleyen zamanlarda LPG'li araçlarda yangın ve patlama gibi istenmeyen kazaların artacağı su götürmez bir gerçektir. Bu konuda ilgili birimlerin gecikmeden önlem almaları gerekmektedir. İlköğretimin altıncı sınıfından lise son sınıfa kadar en az 5 yıl trafik eğitimi verilmelidir. Trafik dersinin 5 yıllık kümülatif ortalaması 80 puanın üzerinde olanlar sürücü belgesi almada yazılı sınavdan muaf olmalı ve sürücü kurslarında direkt direksiyon eğitimine başlamalıdır. Lise öğrenimi sırasında görülen fizik dersinin konuları arasında yer alan 'hız' konusu işlenirken emniyet kemeri takmadan araç kullanan veya yolculuk yapan bir kişi bulunduğu aracın başka bir araçla çarpışması veya o aracın bir duvara veya direğe belirli bir hızla çarpması sonucunda aracın camından dışarı kaç metre atılacağı problem konusu olmalıdır. Türkiye kullanmakta olduğu petrolün önemli bir kısmını ithal eden, her yıl da petrole milyarlarca dolar para ödeyen ülkedir. Dünyadaki ham petrol fiyatları içinde bulunduğumuz yıl geçmiş yıllarla kıyaslanmayacak ölçüde artış kaydetmiştir. Türkiye, petrol ürünleri kullanımında sınırlandırmaya gitmelidir. Bunun için de, mümkün olan en kısa sürede tek çift plaka uygulamasını yürürlüğe koymalıdır. Böylece hem döviz tasarrufu sağlanacak, hem de trafikteki araç yoğunluğu azaltılmış olacaktır" dedi.
Terörün önlenmesi için medyaya büyük görev düştüğüne ve milli ve manevi değerleri ön plana çıkaran televizyonların hazine tarafından desteklenmesi gerektiğine raporunda yer veren Özışık, şöyle devam etti:
"Türkiye'de 20'nin üzerinde ulusal televizyon kanalı, 300'e yakın da yerel televizyon kanalı bulunmaktadır. Televizyonların yayın politikaları ülkenin milli birlik ve beraberliğini güçlendirici yönde olmalıdır. Televizyon kanalları reklam geliriyle ayakta durmaya çalışan ticari kuruluşlardır. Televizyon kuruluşları, daha fazla reyting yaparak daha fazla reklam geliri elde etmenin peşindedir. Milli birlik ve beraberliğin korunmasına yönelik olarak şehit olan Mehmetçiklerin cenaze törenleriyle yasal olmayan gösteri ve yürüyüşlerdeki olayların haber programlarında gösterilmesinin önüne geçilmelidir. Bu konu basına sansür uygulayarak değil de, onlar için özendirici tedbirler getirerek hayata geçirilmelidir. Özellikle ulusal televizyon kanallarının haber programlarında büyük kentlerde yaşanan kapkaç olayları ile cinayet ve darp olaylarının haber ve görüntülerde sıkça yer alması yanlıştır. Bu tür haberler halkta korku ve endişeye sebep olmakta, bu da insanların psikolojisini bozmaktadır. Milli birlik ve beraberliği güçlendirici yönde yayın yapan mevcut televizyon kanallarına hazineden yardım sağlanmalıdır. Bu yardım da, Türkiye'yi Tanıtma Fonu'ndan karşılanmalıdır. Türkiye sporda, müzikte, AB sürecinde ve birçok uluslararası organizasyon sayesinde artık dünyada bilinen bir ülkedir. Türkiye'nin tanıtımı için ayrıca bir fon ayrılmasına gerek olup olmadığı da ilgili makam ve mercilerce tekrar gözden geçirilmelidir."