HABER

TGDF'den finans sektörüne çağrı

Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) tarafından bu yıl üçüncüsü hazırlanan Gıda ve İçecek Sanayi Envanteri 2008 çalışması, bugün İstanbul Swissotel'de gerçekleştirilen basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı.

Basın toplantısında krizin gölgesinde geçen 2008 yılını ve Envanter 2008'in verileriyle sektörün bugün geldiği noktayı değerlendiren TGDF Başkanı Şemsi Kopuz, 2008 Envanteri'nin en çarpıcı verisi olan istihdam rakamlarının krizin sektör üzerindeki etkilerini açıkça ortaya koyduğunu vurguladı. Kopuz, "Artık, günübirlik politikalar yerine, daha yapısal ve çözüme dönük uygulamalar bir an önce devreye sokulmalıdır, işsizlik sorununa yapıcı çözümler bekliyoruz " dedi.

Envanter 2008'in verilerine göre, özellikle 2006 yılından bu yana gıda ve içecek sektörü istihdamında yüzde 50'ye yaklaşan büyük bir gerilemeye işaret ediliyor. Envanter verileri, sadece geçen yıl, (kayıtlı) bin 184 üreticinin işyerini kapattığını gösteriyor. Yine aynı dönemde gıda ve içecek sanayi kapasite kullanım oranlarının Ağustos 2008'den itibaren düşmeye başladığı ve yılsonunda yüzde 68'e kadar gerilediği görülüyor. Kapasite kullanımındaki düşüşte, iç piyasada yaşanan talep daralmasının da etkisi oldu. Ancak aynı dönemde ihraç pazarlarımızda küresel kriz nedeniyle yaşanan ekonomik küçülmeler, küresel talepteki artışı frenleyerek Kasım 2008 sonrasında ihracatta da düşüş yaşanmasına neden oldu.

Verilen bilgiye göre, tüm bu faktörlerin sonucunda gıda ve içecek sektörü; 2008 yılında yüzde 26,3'lük bir istihdam kaybı yaşadı. 2008 yılı itibariyle istihdam edilen çalışan sayısı 471bin kişiye düştü. Oysa bu rakam 2006 yılında 881bin, 2007 yılında ise 639bin kişiydi. Türkiye'de istihdam şampiyonu olan bir sektör için oldukça dikkat çekici ve üzerinde düşünülmesi gereken bir düşüş bu.

TGDF Başkanı Şemsi Kopuz, bu kayıpta krizin etkileri görülmekle birlikte istihdamın üzerindeki vergi, SSK gibi yüklerin de önemli bir faktör olduğunu belirtti. Kopuz; "Artık destek zamanı! Krize önlem adı altında birçok sektöre yönelik hazırlanan tedbir paketlerinde yer alan kolaylıkların, gıda ve içecek sanayine sağlanmadığı görülmektedir. Oysa krizin, diğer birçok sektör gibi gıda sanayini de teğet geçmediği açıkça ortadadır. Hâlbuki en çok istihdam sağlayan, katma değer yaratan ve hammaddesini yurtiçinden temin eden bir sektör olarak, sanayicimize yönelik çeşitli kolaylıkların sağlanması, başta gıda güvenliği ve halk sağlığının korunması gibi iki önemli toplumsal faktörün yanı sıra ülkemizin krizden daha çabuk çıkmasında da faydası olacağı kanaatindeyiz" dedi. Kopuz, AB ülkelerinin kriz sürecinde gıda ve içecek sektörlerine çok hızlı ve çok kapsamlı bir yaklaşımla sahip çıkmaya başladıklarını, bu nedenle "Krizler Gıdayı En Son Etkiler" gibi bir zihniyetten şiddetle uzak durulması gerektiğini belirtti.

"FİNANS SEKTÖRÜNE ÇAĞRI" Sektörün yaşadığı finansman sıkıntısı nedeniyle bankalara da seslenen Kopuz, gıda sanayinin mevsimsellik özelliğine dikkat çekti. Sektörün yaşadığı gelir artış ve azalışları nedeniyle bu mevsimselliği dengelemek için özel ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Kopuz, "Sektörlerin taşıdığı riskler açısından baktığımızda otomotiv sektörü ile gıda sektörünü aynı kefeye koyup, aynı riski taşıyormuşçasına bir yaklaşım sektörümüzün belini bükmektedir" dedi. Kopuz, milyonlarca çiftçinin refahını sağlamak ve göçün önüne geçmek için, kırsal kalkınmanın ve tarımsal istihdamın lokomotifi durumundaki gıda sektörünün geliştirilip büyümesi gerektiğine vurgu yaptı. Bankaların, özellikle KOBİ'lerin kriz ortamını daha fazla yara almadan atlatabilmesi adına kredilendirme konusundaki yaklaşımlarında sektörel hassasiyetleri göz ardı etmemelerini istedi.
"ABD kaynaklı küresel mali kriz"in Türkiye'de Haziran 2008'den itibaren konuşulmaya başlandığını belirten Kopuz; "Evet kriz var, ama bizi etkilemeyecek" diye refleks gösterildiğini ve uzunca bir dönem "Şayet bu kriz bizi etkiler ise ne tür tedbirler almalıyız?" sorusuna cevap aranmadığını vurguladı. Kopuz, "Ancak bu süreçte küresel platformda ABD öncülüğündeki G7'ler, G20'ler, krize karşı makro tedbirler almaya ve bunun maliyetini hesaplamaya çalışıyorlardı. Üstelik bu toplantılara ülkemizin birçok yetkili ismi de katılmıştı" dedi.

"KRİZİN GIDA VE İÇECEK SEKTÖRÜ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİ İSTATİSTİKÎ OLARAK ÖNÜMÜZDEKİ YIL GÖREBİLECEĞİZ" Kriz algısının şiddetlenmeye başladığı Ekim-Kasım 2008 dönemine gelindiğinde, reel sektör olarak hemen her sektörde meydana gelen; iç ve dış talep daralması, kredi kaynaklarına erişimde yaşanan güçlükler, kapanan işletmeler ve bunun doğal sonucu olarak da işsizlik başlığı altında yaşanan ve yaşanması muhtemel olumsuzlukların, 2008 yılı envanterine tam olarak yansımadığına dikkat çeken Kopuz, "Bu sürecin her yönüyle istatistikî fotoğrafını ne yazık ki ancak önümüzdeki yıl görebileceğiz" dedi.

Ancak birkaç örnekle krizin sektör üzerindeki olumsuz etkilerini ifade etmek istediğini belirten TGDF Başkanı sözlerine şöyle devam etti: "Krizle birlikte hanehalkı gelirlerinde düşüş ve beraberinde tüketici talebinde daralma yaşandı. Gıda ve içecek, hala tüketicinin harcama kalemlerinde kiradan sonra ikinci sırayı almasına ve vatandaşın bütçesinden gıda için daha fazla para ayırmasına rağmen, son iki yıldır yüksek seyreden fiyatlar nedeniyle bu dönemde gıda satışlarında belli oranlarda düşüş yaşandı.

Tüketicinin ucuz ürünlere yönelmesine sebep olan bu durum, halk sağlığını hiçe sayanlar için fırsat doğmasına neden oldu. Kayıtdışı, sağlıksız, hiçbir standart gözetmeden ve denetimden uzak üretim yapan firmalar bu durumdan faydalanmaya başladılar. Bu yolla karşımıza çıkan kayıtdışı, altını çizerek söylüyorum, devlete vergi kaybı yaşatmasının yanı sıra halk sağlığının önündeki en büyük tehlikedir. Gıda sektöründe kayıtdışı ile mücadelenin asıl önemli tarafı da bu noktadır. Kayıtlı, vergisini veren, namuslu gıda üreticisi de ne yazık ki mücadelesinde yetersiz ve müthiş bir haksız rekabetle karşı karşıya kalmaktadır. Ne yazık ki devlet, denetim boşluğundan doğan bu soruna çözüm bulmak ve kayıtdışı ile mücadele etmek yerine, kayıtlı sanayicinin üzerindeki yükleri arttırıyor.

Kayıtdışı ile mücadele edemememiz sonucu sektörümüzde, geçen yıl kayıtlı, vergisini ödeyen 1.184 işyeri kapandı. Yine aynı dönemde gıda ve içecek sanayinin kapasite kullanım oranı, Ağustos 2008'den itibaren düşmeye başladı ve yılsonunda %68'e kadar geriledi. Yurtiçi talepte yaşanan düşüş böylece sanayimizin kapasite kullanım oranlarına da yansıdı. Yine yılın son aylarında dünyadaki talep daralmasına istinaden ihracatta da gerileme yaşanmaya başladı.

2008 yılında, özellikle krizin etkilerinin hissedildiği son aylarında gerçekleşen rakamlar, 2007 yılına göre yüzde 26,3'lük bir istihdam kaybı olduğunu ortaya koyuyor. Bu kayıpta krizin etkileri görülmekle birlikte, istihdamın üzerindeki yüksek vergi, SSK gibi yükler de önemli bir faktör olmuştur. Krize önlem adı altında birçok sektöre yönelik hazırlanan paketlerde yer alan kolaylıkların (ki bu önlemler geçici olmakla birlikte), gıda ve içecek sanayine sağlanmadığı görülmektedir. Oysa krizin, diğer birçok sektör gibi gıda sanayini de teğet geçmediği açıkça ortadadır. Hâlbuki en çok istihdam sağlayan, katma değer yaratan ve hammaddesini yurtiçinden temin eden bir sektör olarak, sanayicimizin istihdam noktasında yaşadığı sorunların çözümüne dönük kolaylıkların sağlanması ki bunun en başında istihdamın üzerindeki vergi yüklerinin daha da aşağı çekilmesi gelmektedir. Her şeyden önce gıda güvenliği ve halk sağlığının korunması gibi 2 önemli toplumsal faktörün çözümüne katkı sağlayacak ve ülkemizin krizden daha çabuk çıkmasında da faydası olacağı kanaatindeyiz.

"Tüm bu olumsuzluklara rağmen, ülke ekonomisi içinde 4. büyük üretim sektörü durumunda olan Gıda ve İçecek Sanayinin, 2007 yılına göre azalarak da olsa hala yüzde 172 ticaret fazlası veriyor olmasını, bir gurur kaynağı olarak görmekteyiz. Yine olumsuzluklara rağmen, Federasyonumuzun da özverili çalışmaları sonucu gıda güvenliğini temel alarak AB standartlarında gıda üretimi yapan üretici ve KOBİ'lerin artmaya başladığını da görüyoruz".

"BAŞTA SİYASİ OTORİTE OLMAK ÜZERE TÜM PAYDAŞLARIN DESTEĞİNİ BEKLİYORUZ" TGDF Başkanı Kopuz, "İşte bu nedenlerle, hangi eksende ortaya çıkarsa çıksın, gıda ve içecek sektörünün makro anlamda eskisinden çok daha fazla desteklenmesi ve önünün açılması gereken bir döneme girmiş bulunmaktayız. Zira "Kırsal Kalkınma"nın, tarımsal üretim ve tarımda istihdam edilen nüfusun korunmasının ve arttırılmasının yegâne çözümü, Gıda ve İçecek Sanayinin gelişmesi ile mümkündür. Gıda ve İçecek Sanayinin gelişmesi ise tarım-sanayi entegrasyonu ve geleceğe dair tarkaımsal üretim, hammadde, ithalat ve ihracat planlarının gıda sanayinin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılmasından geçmektedir.

Bu noktada, başta siyasi otorite olmak üzere tüm paydaşlarımızın, gıda ve içecek sektörünün; yatırım, hammadde, inovasyon, AR-GE, uluslararası rekabet gücünün arttırılması ve hepsinden önemlisi istihdamın karşısında duran sorunların aşılması noktasında desteğini beklemekteyiz" dedi.

"AB ÜLKELERİ GIDA SANAYİ EKSENİNDE TEDBİR PAKETLERİ AÇIKLIYOR" Kopuz, "Bakınız, AB ülkeleri kriz sürecinde Gıda ve İçecek Sektörüne çok hızlı ve çok kapsamlı bir yaklaşımla sahip çıkmaya başladılar. Örneğin Belçika Hükümeti, bölgesel hükümetlerle birlikte, sanayinin genel maliyetini düşürmek için; Vardiyalı çalışan şirketlere vergi indirimi, Gıda Güvenliği Ajansı (EFSA) aidatlarında indirim ve kredi sigortalarında vergilerin kaldırılması gibi tedbirleri aldı.

İngiltere'de ise KOBİ'lerin kredi ve nakit akışı sorunlarını gidermek üzere 14 Ocak 2009 tarihinde bir paket açıkladı. Kasım ayında açıklanan ön bütçe raporunda ayrıntıları verilen bu paket, kredi garantileri ile işletme sermayesi ve yatırım güçlüğü içindeki KOBİ'leri hedefliyor.

TOBB, TÜİK, Hazine Müsteşarlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) kaynaklı istatistikî veriler temel alınarak hazırladığımız 2008 ENVANTERİ bu taleplerimizde ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha gözler önüne sermesi açısından büyük önem taşımaktadır. TGDF olarak bu çalışmamızda, geçmişi bilerek bugüne, bugünden yola çıkarak sektörün geleceğine bir ışık tutmak istiyoruz" şeklinde konuştu.

"KAYITDIŞI, GIDA GÜVENLİĞİNİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK TEHLİKE" Kayıtdışı ve Gıda Güvenliği konularına da değinen Kopuz, "Federasyon olarak her platformda dile getirdiğimiz iki temel önceliğimiz var ki, bunların başında Gıda Güvenliği konusu gelmektedir" dedi. Federasyon olarak; Gıda Güvenliğini "evrensel insan hakkı" olarak gördüklerini belirtti. Bu amaçla sadece gıda sanayinin değil diğer tüm paydaşların, Gıda Güvenliği standartlarının yükseltilmesi adına atacağı her türlü adımın destekçisi ve takipçisi olmaya devam edeceklerini vurguladı.

"Gıda Güvenliği'ni bu perspektifle ele aldığımızda, sektör olarak karşımıza çıkan en temel sorunun da kayıtdışı üretim olduğunu ne yazık ki görmezden gelmek mümkün değildir. Zira kayıtdışı üretim, gıda güvenliği açısından toplum sağlığını tehdit eden en büyük olgudur. Bununla beraber; sektör olarak yıllardır, kayıtdışı bir yana kayıtlı olanın da yorumunu yapamayışımız ve bu nedenle önümüzü göremeyişimiz bir diğer önemli sorunumuz idi" sözleriyle konuşmasına devam eden Kopuz, "İşte bu nedenle son üç yıldan bu yana TOBB, TÜİK, TC Merkez Bankası ve Hazine Müsteşarlığı'nın verilerini baz alarak hazırladığımız Türk Gıda ve İçecek Sanayi Envanteri, en azından "Mevcuda dair artılarımız ve eksilerimiz nelerdir?" noktasında tüm paydaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap vermek amacını taşıyor" dedi.

En Çok Aranan Haberler