Onur Burçak Belli
BBC Türkçe
Buradayım çünkü…
23 yaşındaki üniversite öğrencisi Alester Robinson, Thatcher’ın ölümünün bile, bugün temelden karşı olduğu politikaları empoze etmek adına kullanılmasından rahatsız olduğu için bugün cenaze törenine geldiğini anlatıyor.
Hellin Oyedepo ise Thatcher’ın kendisine “bir kadın olarak bebek bakmaktan başka işler de yapabileceği” konusunda ilham verdiği için cenazesinde bulunmak istemiş.
20’li yaşlarında üç genç kadın, sabahtan beri kaçıncı gazetecinin ilgisini çektiklerini konuşuyorlar kendi aralarında. Kulağıma gülüşmeleri takılıyor.
Aralarından Sarah Fletcher, kırmızı rujuyla, kocaman gözleriyle kameraya söylediklerinin kullanılmasına izin verdiğini söylüyor. “Thatcher’ın anne babamı oturdukları belediye evini satın almaya ikna ettiğini biliyorum. Ama bizim gençler olarak artık böyle bir şansımız kalmadığını bilmesini istedim.”
İngiltere bugün ilk ve şimdiye kadarki tek kadın başbakanı Margaret Thatcher için askeri bir cenaze töreni düzenledi.
87 yaşında hayatını kaybeden Demir Lady’nin son defa siyasilerin karşısına çıktığı gündü.
Karşılaştığım herkesin cenazeye gelmek için farklı bir nedeni olsa da, istisnasız herkesin söyleyecek sözü vardı.
Hem Birleşik Krallığın her bölgesinde, hem de dünyada fikir ayrılıklarını tetikleyen, etkili bir siyasetçiydi Thatcher.
Cenazesinde bile aynı eski duyguları tetiklemeyi başardı.
Margaret Thatcher için düzenlenen büyüklükte bir cenaze töreni en son 1965’te Eski Başbakan Winston Churchill için düzenlenmişti.
Zaten İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’de en son onun cenazesine katılmıştı.
Bunların hepsi, bugün cenaze töreninin ev sahipliğini yapan Londra’daki St. Paul’s Katedrali’nin dışında toplanan yandaşları ve karşıtları, ya da belki sevenleri ve nefret edenleri arasında tartışma konusuydu.
St. Pauls Katedrali ve çevresi bugün çok büyük ya da gürültülü protesto gösterilerine sahne olmadı.
Ancak her adımda "siyahlılar" yani sevenleri ve "kırmızılılar" yani karşıtları arasında, Thatcher ve mirası ve elbette ki uzun süredir ekonomik krizle kıvranan İngiltere’deki kesintiler, sosyal devletin neredeyse tamamen öldüğü ya da ölmediği konuşmaları çalınıyor kulağıma.
Açıklayayım, kırmızı İngiltere'de Thatcher karşıtı renk olarak tarif ediliyor bazı kesimlerce ve tabii siyah, cenaze törenlerinde yas ifadesi.
Yandaşları ve karşıtları arasındaki bu ayrım tarifini de tartışmalar sırasında duyuyorum.
Kimileri düzenlenen askeri cenaze töreni için harcandığı söylenen 10 milyon sterlin konusunda öfkeli, kimileri de Hellin gibi, Thacther’ın bunu fazlasıyla hak ettiğini söylüyor.
Sabahın çok erken saatlerinde St. Paul’s Katedraline vardığımda, polis ve işçiler güvenlik bariyerlerinin kurulması için koşturuyordu.
Günün kahramanları, dünyanın dört bir yanından cenazeyi izlemeye gelmiş basının yayın altyapılarını hazırlayan teknisyenler.
Zira Londra’nın soğuk ve nemli havasına aldırmadan, geceden gelip yayın cihazlarını kurmuş, yağmur ihtimalini düşünerek, üstüne çadırları germiş, hazır bekliyorlar.
Yollar güvenlik gerekçesiyle trafiğe kapatılmış; ama yeraltında metrolar tıklım tıklım, Londra sanki sessiz sedasız hızlı bir güne hazırlanıyordu.
Henüz St. Paul's’de sükûnet bozulmamışken, sırtında taşıdığı sarı tabuta “"Değişim için ölüyoruz. Kurumsal faşizme son" diye yazıp erkenden alana gelen Frank’i fark ediyorum.
Üstelik ayaküstü bir polis memuruyla girişmiş oldukları neşeli sohbet de Türkiye’den gelmiş biri olarak ayrıca şaşırtıyor beni.
Frank Thatcher’a çok kızgın, polis memuru katılmasa da, onu anladığını söylüyor. Bir süre takılıp kalıyorum.
İngiltere’de bu kadar keskin fikir ayrılıkları yaratan konunun, bu sükûnetle konuşuluyor olmasına hayran kalıp, devam ediyorum yoluma.
Güvenlik bariyerlerinin kurulmasıyla birlikte, Katedral’in bulunduğu sokağın kaldırımları cenaze alayını görmek isteyen halk tarafından tabiri caizse işgal edildi.
Bariyerlerin arkasına sıkıştırılan insanlar beklemekten yorulunca ve yer darlığından tabii, kısa süre içerisinde ellerindeki bayrak ve pankartları polis bariyerlerine asmaya başladı.
Karşıt, yandaş tüm pankart ve sloganlar bayraklarla rengârenk karıştı birbirine, demir bariyerleri süsledi. Ne kırmızı kalmıştı tek renk olarak, ne siyah.
Katedralin arka kapısının bulunduğu meydana vardığımda tüm renkler yerini tekil siyaha bıraktı.
Burası, Margaret Thatcher’ın cenaze törenine davet edilen 2,300 konuğun yoğun güvenlik önlemleri arasında St. Paul's Katedrali’ne alındıkları kapının olduğu yer.
Siyah fraklar, takım elbiseler içerisinde, sol ceplerinde mendilleriyle şık beyler; yanlarında siyah elbiseler ya da tunikleri ve kocaman tüylü şapkalarından sarkan, siyah tüllerle örtülü gözleriyle dikkat çeken kadınlarla upuzun kuyrukta içeri girmeyi bekliyorlar.
Tabii ki basının büyük kısmının ilgisi bu meydana kayıyor.
“Bugün büyük bir yas günü, basına konuşabileceğini sanmıyor” orta yaşlı şık konuklardan bir bey.
Birden, katedralin diğer tarafından ıslıklar, bando sesleri ve asker komutları duyuluyor.
Bir hareketlenme başlıyor. Cenaze alayının alana ulaşmasının ardından Thatcher’ın tabutunu omuzlarına alacak olan Falklands gazileri, St Paul's’ün girişindeki merdivenlere diziliyor.
Kısa süre sonra tören başladığında, içeri giremeyen kalabalık dev ekranlarda töreni gösteren kafe ve barlara dağılıyor.
Törenin bitmesiyle de, etrafta sadece protestocular, onlarla tartışmak isteyen Thatcher hayranları ve etrafı yeniden normal hayata hazırlamaya çalışan temizlik işçileri kalıyor.
Thatcher’ın tabut içerisinde terk ettiği St Paul's Katedrali, günün ağırlığını omuzlarına almış, yorgun ve boş görünüyor.
İngiltere halkı ise, Thacther’ın “büyük bir Britanyalı” mı yoksa “sosyal devletin katili” mi olduğu konusunda kolay kolay uzlaşamayacak gibi.