Kan testi şirketi Theranos'un içine düştüğü sancılı durumu ve çelişkilerini yansıtan davada jüri kararını verdi.
Jüri 11 suçlamadan dördünde şirketin kurucusu Elizabeth Holmes'u suçlu buldu. Holmes dört suçlamadan aklandı. Üç suçlamada ise jüri bir karara varamadı.
Podcast, belgesel ve kitaplardan Theranos'un hikayesini takip eden birçok kişi, mahkemede Holmes'un hiç şansı olmadığına inanıyordu. Sonuçta Holmes, ürettikleri makinelerinin birkaç damla kanla yüzlerce hastalığa tanı koyabileceğini iddia etmişti. Ve bunun gerçek olmadığı ortaya çıkmıştı.
Ama Elizabeth Holmes hafife alınacak biri değildi. Çünkü Stanford Üniversitesi'ndeki eğitimini yarıda bıraktıktan sonra 19 yaşında kurduğu bir şirketi dokuz milyar doları büyüklüğe ulaştıran bir kadından; Bill Clinton ile Joe Biden'dan bile övgüler alan bir iş insanından söz ediyoruz.
Holmes'un aklanabileceğini düşünmek için bir başka neden daha vardı. Bu tür dolandırıcılık davalarında yargılama süreci çok karmaşık ve karara varmak çok kolay değil. Zira jüri üyelerinden yüzlerce teknik belgeyi dikkate almaları istendi. Onlarca tanık dinlendi.
Holmes geçen yıl anne olmuştu ve bunun da jüri nezdinde sempati toplamasına yardımcı olabileceği düşünülüyordu.
Elizabeth Holmes ayrıca mahkemede ifade verdi. Bu, dolandırıcılık davalarında çok sık görülen bir durum değil.
Holmes ifadesinde eski ortağı ve eski sevgilisi Ramesh ''Sunny'' Balwani'yle ilişkisini anlattı. Kendisinden 19 yaş büyük olan Balwani'nin kendisi üzerinde baskı kurduğunu cinsel tacizde bulunduğunu öne sürdü. Balwani suçlamaları reddetti.
Duruşmayı izleyen bazı kişilere göre Holmes'un ifadesinin bazı bölümleri özellikle etkili oldu. Jüri onu dinliyordu.
Ve Holmes'un avukatlarının elinde önemli bir koz vardı.
Holmes sahip olduğu şirket hisselerini hiçbir zaman satmamıştı. Şirketi neredeyse 10 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmasına rağmen elindeki beş milyar dolarlık hissesini nakde çevirmemişti. Şimdi bu hisselerin hiçbir değeri yok.
Avukatlarına göre Holmes gerçek bir dolandırıcı olsaydı parayı alıp kaçardı. Bunun yerine Holmes yaptığı işe inanmıştı.
Ama ikisi de doğru olabilir. Yani bir vizyonunuz, bir hedefiniz, bir misyonuz olabilir fakat yine de dolandırıcılık yapabilirsiniz.
Mahkemede Holmes'a kendisinin de hoş olmadığını kabul ettiği kanıtlar gösterildi. Duruşmalar sırasında birkaç kez ''Şimdi olsa daha farklı yapardım'' dediği şeyler oldu.
Bunlardan biri Pfizer ve GlaxoSmithKline logolarının kullanılmasıydı. Bu iki dev şirketin Theranos'u onayladığı havası yaratılmıştı. Ama bu şirketler böyle bir şey yapmamıştı.
Savcılık, bu konuyu ana argümanlarından biri olarak kullandı. Zira açık delile en yakın şey buydu.
Holmes'un savunmasında önemli bir gedik daha vardı. Konuştuğunuz herkes Holmes'un şirketi saplantılı bir otokrat gibi yönettiğini, olan biten her şeyi bildiğini söylüyor.
Ancak savunma ekibi mahkemede Holmes'un şirketteki her şeyden haberi olmadığını ya da büyük teknik sorunların bilgisine getirilmediğini öne sürdü. Holmes da savcılığın gündeme getirdiği bazı konulardan haberi olmadığını ve bazı şeyleri hatırlamadığını iddia etti. Ama bu inandırıcı bulunmadı.
Holmes her zaman dizginlerin kendinde olmasını istiyordu. Bazılarına göre mahkemede bu yüzden ifade vermeyi seçti. Yani mahkemede savunmasını da kendi yönetmek istedi. Ama bu da işe yaramadı.
Silikon Vadisi sahtekar, dolandırıcı ve şarlatanlarla dolu. ''Sahiden yapana kadar öyleymiş gibi yap'', Silikon Vadisi için sık kullanılan bir kavram.
Holmes'un ağzı mahkemede iyi laf yaptı. Ama bunlar boş çıktı.
Bununla birlikte bazı kişiler, Holmes'un teknoloji sektöründeki az sayıdaki üst düzey kadın yöneticiden biri olarak suçlu bulunmasının - erkek yöneticilerin bulunmamasının - manidar olduğunu söylüyor.
Sonuçta jürinin kararı, teoride de olsa şirket yöneticilerine, yatırımcılara doğruyu söylememenin sonuçları olacağı mesajını verecek.
Ama aynı zamanda bazıları hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyor. Zira Silikon Vadisi'nde hayal satmak hâlâ geçer akçe. Yani gerçekler yerine yatırımcılara duymak istediklerini söylemek. m.