Zeki Müren 1996'da hayatını kaybettiğinde mirasını Türk Eğitim Vakfı ile Mehmetçik Vakfı'na bağışladı ve mirasla aktarılan özel eşyaları, yıllarca vakıflarda sandıklarda bekledi. Ta ki Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde görülebilecek, "İşte Benim Zeki Müren" sergisi için o sandıklar açılana kadar. Serginin görsel tasarımından sorumlu Sadık Karamustafa da projenin bu yönüne dikkat çekiyor:
"Zeki Müren'in Türkiye kültüründe çok önemli bir yeri var. Bu kadar değerli bir miras sandıklarda çürümeyi beklememeli. Ciddi bir çalışma yapılmalı, gerçek bir Zeki Müren müzesi kurulmalı. Bu sergi, müze ihtiyacını vurgulamak için bir hatırlatma..."
Neler var sergide? Çocukluğundan ölümüne fotoğrafları, plakları, notları, ona yazılan mektuplar, kostümleri, desenleri... Ne ki, Karamustafa'nın sözlerine, sandıklarda bulunanların küçük bir kısmının sergiye yansıdığını ekleyelim. Projenin organizasyonunu yapan Veysel Uğurlu da "sadece ajandalarından ayrı bir sergi yapılabileceğini" söylüyor.
Revü hayali...
"Sanat Güneşi", "Türkiye'nin Elvis Presley'i" Zeki Müren, 50'lerde İstanbul Radyosu'na adım atmasından bugüne hep yaşamamızda oldu. Bir dönem radyo almak isteyenler "Bu radyo Zeki Müren'i çalıyor mu?" diye soruyordu. "Vizontele" filminde de Cem Yılmaz televizyona bakıp, "Zeki Müren de bizi görecek mi?" derken, halkın Müren'le yakınlığını yansıtıyordu. Sanırım en ilginci ise Müren'in Gezi Direnişi'nin unutulmaz sloganlarından birine dönüşüvermesiydi: "TOMA'lara göğüs geren, İşte benim Zeki Müren!"
Müzik yazarı, serginin küratörü Derya Bengi'ye, hayatımızda bunca yer etmiş sanatçının, sandıklardan çıkan geçmişinde, onu en çok neyin heyecanlandırdığını sordum. "Zeki Müren'in sahnede birtakım şeyleri değiştirdiğini, en ünlü bestelerinin vals ritminde olduğunu, Avrupai duruşunu biliyoruz ama ben Zeki Müren'in tezi olan bir sanatçı olduğunu bu netlikte bilmiyordum" yanıtını verdi.
Bu tez, Türk sanat müziği içinde kendine yeni bir alan açmak, Avrupa bağlantısı kurmak ve bunu revüyle gerçekleştirmek. Bengi, Müren'in 50'lerden 70'lere kadar bu hayali taşıdığını, hatta filmlerine de yansıttığını anlatıyor. Zeki Müren, alafrangya alaturkanın buluştuğu şovda, klasik Türk sanat müziği bestekârlarının, Dede Efendi'lerin Şevki Bey'lerin hikâyesini Avrupai bir gösteriyle anlatmak istiyordu.
'Ağlatmak için söylerdi'
Sergiye adını veren şarkının sözlerini bilirsiniz: "Sevgi dolu bir dünyam var" diye başlar, "Adım mesut, göbek adım bahtiyar / Yıllarca hep böyle bildiğiniz siz" sitemiyle sonlanır. Gerçeğin ne olduğu ise hep merak edildi. Mutlu muydu, küskün müydü, sahip olduğu ünden yorulmuş muydu?
Derya Bengi, "Fotoğraflarına baktığınızda çok neşeli bir hayat görülüyor" diyor.
"Ama bu belki de yanıltıcı. Şarkılarındaki hüzün herkesten daha fazla. Bir vesileyle, bir yerde istek üzerine şarkı söylerken, bir kadın onu rahatsız edecek şekilde kahkaha atıyor. O da şarkıyı kesiyor ve '28 milyon bu sese ağlarken siz neden gülüyorsunuz?' diye soruyor. Mizah yönünün güçlü olduğu, müstehcen konuşmaları bilinir. Ama sesiyle ağlattığını da biliyor ve aslında ağlatmak için söylüyor."
Acaba o, hayatı boyunca nelere üzüldü? "Marilyn Monroe'nun ölümüne" yanıtını veriyor Derya Bengi. "O ölünce derin düşüncelere dalmış. Benim de sonum böyle mi olacak, ben de intihar edebilir miyim diye kafa yormuş. Çünkü hayatı boyunca kendini yıldız olmaya hazırlamış Zeki Müren. Adım adımda yıldızlığa ulaşmış ve bu yüzden, en sevdiği yıldızın kaybı, kendi geleceğini sorgulamasına neden oluyor."