Jonathan Marcus
Defence and diplomatic correspondent, Tel Aviv
Londra'daki Rusya Büyükelçiliği'nin İngiliz Dışişleri Bakanı Boris Johnson'ın Çarşamba günü yapmayı planladığı Moskova ziyaretini iptal etmesine resmi Twitter hesabından yanıt vermesinin üzerinden yalnızca birkaç gün geçti.
Rusların attığı Twitter mesajına, 19. yüzyıl İngiliz askeri tarihinin en büyük felaketlerinden biri kabul edilen Kırım Savaşı sırasındaki Hafif Süvari Tugayı'nın taarruzundan bir fotoğraf da eşlik etti.
Esasen bu oldukça ilginç bir tercihti.
G7'den Suriye ve Rusya'ya yeni yaptırım çıkmadıSuriye savaşı: Trump Suriye bataklığına mı çekiliyor?ABD'nin Suriye saldırısına Rusya'dan sert tepkiABD, Suriye'de bir hava üssünü Tomahawk füzeleriyle vurduBelki de Rusya Büyükelçiliği'nin biraz tarih bilgisine ihtiyacı var. Her ne kadar bu tugayın taarruzu büyük bir felaketle sonuçlanmış olsa da, aslında Osmanlı İmparatorluğu'nun yanında Rusya ile savaşa giren İngiltere ve Fransa bu savaşı kazanmış ve Ruslar da mağlubiyeti kabul etmek zorunda kalmıştı.
Ancak, bugün yaşanan diplomatik kriz açısından Hafif Süvari Taarruzu'nun başına gelenlerden alınacak bir başka önemli ders var.
İngiliz süvari tugayı, hücumu yanlış bir vadi üzerinden gerçekleştirdi ve kendilerini Rus ateşinin ortasında buldu.
Bunun da nedeni kendilerine ulaştırılan eylem planının net olmamasıydı.
ABD'nin İdlib'te düzenlenen ve kimyasal olduğu iddia edilen saldırının cezasız bırakılmaması için Suriye'de hava operasyonunu gerçekleştiren uçakların kalktığını söylediği hava üssünü vurdu.
Bunun arkasında da bir önceki Obama yönetiminin çizdiği ancak geçildiğinde hiçbir şey yapmadığı kırmızı çizgileri netleştirme arzusu vardı.
Elbette ki, kırmızı çizgiler söz konusu olduğunda bunların çok net bir şekilde ortaya konması gerekir. Füze saldırısının hemen sonrasında bu netliği görmek mümkündü.
Mesaj çok açıktı: Bir kez daha sinir gazı kullanırsan, sonuçlarına katlanırsın.
Ancak Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer, Pazartesi günü yaptığı açıklamayla kafaları karıştırdı.
Suriye hükümetinin konvansiyonel silahlar kullanması halinde ABD'nin bu tarz cezalandırıcı bir adım atıp atmayacağına yönelik bir soru üzerine Spicer, "Bir bebeği gazlarsanız, masum insanlara varil bombaları atarsanız, bu başkandan da karşılığını alırsınız" yanıtını verdi.
Ancak, büyük teneke fıçılarına için patlayıcı ve şarapneller konularak yapılan varil bombaları, Suriye hükümeti tarafından genellikle helikopterlerle atılıyor. Bir diğer deyişle; kimyasal olmaktan çok, konvansiyonel nitelik taşıyor.
Yani Sayın Spicer bu açıklamasıyla kırmızı çizgiyi daha da mı genişletmiş oldu?
Bu açıklamanın ardından Beyaz Saray bu sözlere netlik getirmek zorunda kaldı ve ABD'nin içinde kimyasal silah barındıran varil bombalarının kullanılması halinde karşılık vereceğini söyledi.
Eğer Trump yönetiminin dış politikaya genel yaklaşımının tipik bir özelliği olmasa bu muğlaklık çok da önem taşımayabilirdi. Ve getirdiği riskler de bu kadar yüksek olmayabilirdi.
Önümüzde halihazırda ABD ile Rusya ilişkilerinde yaşanan bir kriz var. Öngörülmesi zor Kuzey Kore rejimi ile de yeni bir krizin ayak sesleri duyuluyor. Tüm bunlar Trump ekibinin ilk büyük dış politika testleri ve şu ana kadarki karneleri de çok parlak değil.
ABD'nin Suriye'deki hava üssüne yönelik saldırısının ardından Trump yönetiminden Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı General H R McMaster ve Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer gibi çok sayıda yetkili isim, nispeten izolasyonculuğu tercih eden "Önce Amerika"dan, çok daha katı bir müdahaleciliğe kadar dış politika birbirinden farklı birçok yaklaşımı dile getirdi.
Bununla birlikte önemli meselelerde çok da görüş birliği varmış gibi görünmüyor.
ABD yönetimi, Esad rejimini devirmeye kararlı mı? Önceliği, Irak Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) vermeyi sürdürüyor mu? Suriye'ye yönelik saldırı, ABD'nin Rusya ile ilişkilerinin ötesinde Irak'taki hükümete birlikte askeri destek verdiği ve çıkarlarının burada örtüştüğü İran'la ilişkilerini nasıl etkileyecek?
Verilen mesajlardaki muğlaklık, ABD'nin müttefiklerini de etkilemeye başladı.
İngiltere Başbakanı Theresa May, Rusya ile Suriye Devlet Başkanı Başar Esad'ın ayrıştırılmasını sağlayacak bir "fırsat"tan bahsetti. Ancak, Salı günü yapılan G7 zirvesinden Rusya'ya yeni ekonomik yaptırımlar getirilmesi konusunda bir karar çıkmadı.
Bu nedenle Tillerson'ın Moskova ziyareti de ABD'nin en önemli müttefiklerinden beklediği güçlü destekten yoksun bir şekilde başladı. Evet, G7 ülkeleri Esad'ın çözümün bir parçası olamayacağı konusunda, Rusya'nın Suriye'de sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği üzerinde hemfikirler.
Ancak bundan sonra atılacak adımlar konusunda en az Trump yönetimi kadar ne yapacaklarını bilemiyorlar.
Şu anda ihtiyaç duyulan şey ABD'nin politika amaçlarını ve bunlara ulaşmak için kullanacağı yöntem ile araçları içeren geniş bir açıklama yapılması.
Bu yapılmadan; Yemen'de saldırıların hızlandırılması, Suriye ile Irak'a daha fazla asker gönderilmesi ve Suriye'ye yönelik cezalandırıcı füze saldırılarının düzenlenmesi gibi adımlarla ABD dış politikasının giderek askeri bir nitelik kazanması hem dostlarında hem de potansiyel düşmanlarında eşit derecede endişe yaratır.
Trum ekibinin dış politikasının evrimini yönlendiren tek bir merkezi beyin varmış gibi durmuyor. ABD Başkanının kendisi dahi şu ana kadar net bir yaklaşım ortaya koymayı başaramadı.
Bu durum, Suriye söz konusu olduğunda rahatsız edici olabilir, Kuzey Kore söz konusu olduğunda ise felaket sonuçlar doğurabilir.