WASHINGTON (AA) - HAKAN ÇOPUR - "Barış Pınarı Harekatı" 2019'da Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrini önemli ölçüde belirlerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki yakın ilişki ve Beyaz Saray'ın Kongredeki Türkiye karşıtı adımları dengeleme çabası, Ankara-Washington hattındaki gerilimi baskılayan en önemli unsurlar oldu.
Türk-Amerikan ilişkilerinde son dönemdeki inişli çıkışlı seyir, 2019 yılında da devam etti.
ABD ile Türkiye'nin Suriye politikalarındaki örtüşen ve çakışan noktaları gündemi bazen pozitif bazen de negatif etkilerken, Beyaz Saray ile Kongre arasında Türkiye hakkındaki ayrışmanın da ilişkilerin gidişatına doğrudan etkisi oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki yakın ve yapıcı ilişki, Türk-Amerikan ilişkilerindeki kriz noktalarında "kurtarıcı" rolü oynarken, özellikle Kongredeki Türkiye karşıtı atmosfer ilişkilerdeki gerilimin artmasına neden oldu.
- Barış Pınarı Harekatı ana gündemi belirledi
2019'da Türk-Amerikan ilişkilerindeki ana gündem maddesi, Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzur getirmek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye'nin kuzeyinde YPG/PKK ve DEAŞ terör örgütlerine karşı başlatılan ve Suriye Milli Ordusu (SMO) askerlerince desteklenen Barış Pınarı Harekatı oldu.
9 Ekim'de başlatılan harekat Washington'da genel olarak tepkiyle karşılanırken, Trump yönetimi "harekatı desteklemediğini ancak operasyon bölgesindeki Amerikan askerlerini geri çekeceğini" açıkladı.
ABD askerlerinin bölgeden çekilmesi, "Trump, Türkiye'ye operasyon için yeşil ışık yaktı" şeklinde yorumlanırken, Türkiye'nin kararlı tutumuna karşılık Trump'ın çekilme kararı vermesi, Barış Pınarı Harekatı'nda Ankara'nın önünü açtı.
Beyaz Saray 14 Ekim’de Barış Pınarı Harekatı’na tepki olarak Türkiye’ye birkaç maddeden oluşan bir yaptırım kararı getirirken, Kongre daha ilk günden itibaren Türkiye'ye sert yaptırımlar öngören tasarıları gündeme getirdi.
Türk askerlerinin bölgeden geri çekilmemesi durumunda Ankara'ya askeri ve ekonomik yaptırımlar öngören tasarılar, Türkiye'ye F-35'lerin verilmemesi, (S-400'lerden dolayı) CAATSA yaptırımlarının uygulanması, Güney Kıbrıs Rum yönetimine şartlı olarak silah ambargosunun kaldırılması, Halkbank'a yaptırım uygulanması ve Barış Pınarı Harekatı'nı yöneten bazı üst düzey isimlere yaptırım getirilmesi gibi birçok başlık içeriyordu.
Daha ziyade ve genel anlamda Trump için "yaptırımları bir tehdit unsuru olarak kullanıyor" yorumu yapılsa da söz konusu Türkiye olduğunda "yaptırım dili" üzerinden konuşma tercihinin Kongre tarafından yapıldığı görülüyor.
- Ermeni tasarıları Kongredeki atmosferi yansıtıyor
ABD Kongresindeki Türkiye karşıtı havanın ulaştığı noktayı belki de en iyi tanımlayacak olan husus, 1915 Ermeni olaylarını "soykırım" olarak tanıyan karar tasarıları oldu.
Her ne kadar yasal bir bağlayıcılığı olmasa da özellikle Türk milletinin hassas olduğu bu konuda 29 Ekim'de Temsilciler Meclisinde, 12 Aralık'ta da Senatoda Ermeni tasarılarının kabul edilmesi gündemi sarstı.
Birçok konuda kanlı bıçaklı olan Cumhuriyetçiler ve Demokratların özellikle Temsilciler Meclisindeki Ermeni karar tasarısı oylamasında beraber hareket etmesi, Kongredeki havayı betimlemesi bakımından önem arz ediyor.
Beyaz Saray'ın girişimleri sonucunda Senatoda üç kez oylanması engellenen Ermeni tasarısının en sonunda hiçbir Cumhuriyetçi senatörün itiraz etmemesi üzerine oylanıp kabul edilmesi de aynı psikolojinin devamı olarak okunabilir. Zira önde gelen birçok Cumhuriyetçi senatör, Türkiye'ye yaptırım konusunda Beyaz Saray'dan ayrılarak yaptırımlar lehine çalışmaya devam ediyorlar.
- YPG/PKK'ya destek görece azaldı
Son yıllarda ikili ilişkilerdeki en önemli kırılma noktalarından biri olan "ABD'nin YPG/PKK'ya desteği", Trump'ın Suriye'nin kuzeyindeki askerlerini çekme kararıyla önemli ölçüde geriledi.
Kongrenin yanı sıra Amerikan medyası ve birçok kanaat önderi Trump'ı "Suriyeli Kürtleri yüzüstü bırakmakla" suçlasa da Trump aldığı kararı önemli ölçüde muhafaza etti. Suriye'deki petrol bölgelerini korumak ve gelirlerini YPG/PKK'ya aktarmak şeklinde revize edilen karar ise ne Ankara'yı ne de YPG/PKK'yı memnun etti.
Bir önceki aşamaya göre Washington YPG/PKK'ya olan desteğini görece olarak azaltırken, özellikle Trump'ın doğrudan YPG'yi hedef alan "onlar da melek değil", "bizim için mi savaştılar?", "Türkler PKK ile uzun yıllardır savaşıyor", "onlara devlet vadetmedik" gibi açıklamaları, hala yankılanmaya devam ediyor.
2020'nin seçim yılı olması sebebiyle Trump'ın Suriye'ye olan ilgisinin azalmasını beklemek son derece doğal; bu durumda özellikle Pentagon ve CENTCOM'un Suriye'deki varlıklarını nasıl devam ettirecekleri sorusunun cevabı, Türkiye'nin güvenli bölge ve YPG/PKK ile mücadelesinin nasıl şekilleneceğinin de cevabı olacaktır.
- FETÖ konusunda bu yıl da ilerleme yok
Öte yandan ikili ilişkilerdeki bir diğer önemli başlık olan FETÖ elebaşı Gülen'in iadesi konusunda bu yıl da kayda değer mesafe alınamadı.
Türkiye'nin yeni girişimlerine ve yeni belgeler teslim etmesine karşın bu yıl da ABD Adalet Bakanlığındaki dosya süreci aynı şekilde devam ediyor.
- İkili ilişkilerdeki balans ayarını Erdoğan ile Trump yaptı
Başta Suriye ve Barış Pınarı Harekatı ve bunlarla ilintili yaptırım tasarıları olmak üzere Türk-Amerikan ilişkilerinde sorun olan hemen tüm başlıklarda balans ayarını Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump yaptı.
Önce Türkiye'nin Rusya'dan S-400 alımı nedeniyle Türkiye'ye CAATSA yaptırımları beklenirken, haziran sonunda Japonya'da Erdoğan ile görüşen Trump bu yaptırımları uygulamayı düşünmediğini açıkladı. Hatta Türkiye'ye Patriotlar konusunda Obama döneminde haksızlık yapıldığını dile getiren Trump'ın bu çıkışı Ankara'yı rahatlatırken, Washington'daki yerleşik elitlerde ciddi rahatsızlığa neden oldu.
Barış Pınarı Harekatı ile tansiyon yeniden yükselirken, kasım ayında Beyaz Saray'da bir araya gelen iki lider, bu sefer de Türkiye'nin Suriye'deki adımları konusunda önemli bir eşgüdüm sergiledi.
Trump'ın Oval Ofis'te bazı önemli Cumhuriyetçi senatörlerle Erdoğan'ı buluşturması ve ortak basın toplantısı, neredeyse tüm Amerikan medyasını domine etti.
Aynı günlerde Trump'ın Kongredeki Türkiye karşıtı tasarıları engelleme çabası içine girdiği ve bunun için başta Lindsey Graham gibi Cumhuriyetçi senatörlerle görüştüğü ortaya çıktı.
Beyaz Saray'ın bu çabaları Kongredeki Türkiye karşıtı tasarıların tamamını engelleyemedi ancak Trump'ın Türkiye konusunda en kritik anlarda Kongreden farklı bir çizgide durması, Ankara açısından son derece önemliydi.
ABD Başkanı Trump, öngörülmesi zor çizgisine rağmen, Kongre ve medya karşısında halen Türkiye'nin Washington'daki en yakın müttefiki gibi gözüküyor.
- 2020'de ne bekleniyor?
Trump'ın 2019'da başını ağrıtan azil süreci 2020'nin başında da bir süre gündemini meşgul edecek. Temsilciler Meclisinde azil istemiyle resmen suçlandıktan sonra Senatoda bir an önce aklanmayı bekleyen Trump'ın 2020 başkanlık seçimleri için kuşkusuz en önemli "silahı", bu azil süreci olacak.
Böyle bir ortamda ana gündeminde seçimler olan Trump'ın dış politika ve Türk-Amerikan ilişkileriyle ne ölçüde uğraşabileceğini zaman gösterecek; ancak kesin olan şey şu ki, Trump-Erdoğan ittifakı halen ikili ilişkilerdeki en önemli güvenlik supabı olmaya 2020 yılında da devam edecek.
Kongrede geçen yaptırım maddelerinin ne şekilde uygulanacağı ya da uygulanmayıp zamana mı bırakılacağı ya da yeni yılda geçmesi muhtemel Türkiye'ye yaptırım tasarılarının akıbeti konusunda Ankara yine Trump'ın tercihlerine güvenecek.
Seçimler kuşkusuz Kongre üyelerini de ilgilendiriyor ve onların dış politikaya olan ilgilerinin görece olarak azalması da Türkiye'nin lehine bir durum olacak.
2020'nin başında Türk-Amerikan ilişkilerindeki yapısal sorunlar nitelikli çözüm beklemeye devam ediyor, yapısal olmayan sorun alanlarında ise liderlerin aldığı inisiyatif Ankara-Washington hattını hayatta tutuyor.