Journal of Psychotherapy and Psychosomatics'te yayımlanan ve dünya tıp literatüründe “vampirizm” olarak belirti gösteren ilk vaka olarak geçen bir Türk gencinin yaşadığı “dissosiyatif kişilik bozukluğu” rahatsızlığını konu edinen makaleyi yazan Türk hekimlerden psikiyatrist Direnç Sakarya, hastanın kan içme davranışının, bir bağımlılık olmadığını, yaşadığı ruhsal bozukluğun bir sonucu olduğunu bildirdi.
[
](https://twitter.com/HaberMynet)
Journal of Psychotherapy and Psychosomatics'te yayımlanan ve dünya tıp literatüründe “vampirizm” olarak belirti gösteren ilk vaka olarak geçen bir Türk gencinin yaşadığı “dissosiyatif kişilik bozukluğu” rahatsızlığını konu edinen makaleyi yazan Türk hekimlerden psikiyatrist Direnç Sakarya, hastanın kan içme davranışının, bir bağımlılık olmadığını, yaşadığı ruhsal bozukluğun bir sonucu olduğunu bildirdi.
Journal of Psychotherapy and Psychosomatics'te 2011 yılında yayımlanan ve “vampirizm” belirtisi gösteren dünyanın ilk vakası olarak tıp literatürünü giren bir Türk gencinin durumunu konu alan makalenin Türk yazarlarından psikiyatrist Sakarya, makalenin yayınlandığı yıl Denizli Askeri Hastanesi'nde bir heyet olarak tedavisini üstlendikleri hastanın hikayesini ve son durumunu anlattı.
Halen Kastamonu Dr. Münif İslamoğlu Devlet Hastanesi'nde görev yapan Sakarya, evli ve o dönem 23 yaşında olan hastanın, Denizli Askeri Hastane'de 2011 yılında, rahatsızlığı nedeniyle karşılarına geldiğini söyledi.
Hastanın tedavisini Prof. Dr. Vedat Şar, Doç. Dr. Erdinç Öztürk ve Dr. Cengiz Güneş ile birlikte üstlendiklerini belirten Sakarya, “ hastanın, ilk bulgularında çoklu kişilik sorunu, travma sonrası stres bozukluğu kronik depresyon ve alkol bağımlılığı yaşadığını tespit ettik. Hasta öyküsü ve yapılan araştırmalar sonucunda hastanın “vampirizm” belirtisi gösteren dünyanın ilk “dissosiyatif kimlik bozukluğu” hastası olduğu kanısına vardık”dedi.
“Kan içme bağımlısı değildi”
Sakarya, ismini açıklamadığı hastanın 3 ay arayla iki kez yatırılarak tedavi edildiğini ve uygulanan tedaviden önemli ölçüde başarı sağlandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
“O dönemde uyguladığımız tedaviden hasta fayda gördü. Hastanın kan içme davranışı bir bağımlılık değildi, altta yatan ruhsal bozukluğun sonucuydu. Bu bozukluğa odaklanmak, kan içme davranışının sonlanmasına neden oldu. Hastanın problem yaratan davranışları geçince sosyal hayata katıldı. Bizim bu vaka üzerinde durmamamızın nedeni travmatik stres ile şiddete başvurma arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Burada sözü edilen kişi, hayatta pek çok güçlükle karşılaşmış ve yardım arayan konumdaydı. Bu tür davranışların nedeni başkalarına karşı kötü niyetli olması değildi.”