Brüksel - Dönem Başkanı Finlandiya'nın tüm çaba ve girişimlerine rağmen, Türkiye ve Kıbrıs dosyaları 14-15 Aralık'taki AB zirvesinin "gizli gündemine" yerleşiyor.
"Yeni bir Türkiye zirvesi istemiyoruz" diyerek Türkiye ve Kıbrıs dosyalarına ilişkin tartışmaları zirve öncesinde tamamlamayı hedefleyen Finlandiya, bunun olmayacağını kabullenmiş gözüküyor.
AB üyesi ülkelerin daimi temsilcilerinden oluşan Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER), hiçbir uzlaşma işareti vermeden, bu dosyaları pazartesi günü toplanacak dışişleri bakanlarına havale etti.
Bakanların da "zaman sıkışıklığı", "yetkisizlik", "uzlaşmazlık" veya "siyasi irade eksikliği" gibi nedenlerle bu dosyaları zirveye, devlet ve hükümet başkanlarına aktarmaları bekleniyor.
Brüksel kulislerinde, AB zirveleri öncesinde, Türkiye konusunda her zaman yaşanan "kargaşa" bir kere daha izlenirken, başta Rumlar ve Yunanlar olmak üzere çok sayıda gözlemcinin, "Türkiye'nin başarısından" söz ettiği dikkati çekiyor.
"Türkiye'nin başarısı", "son anda kafaları karıştırma yeteneğine" bağlanıyor. AB Komisyonu, AB Konseyi, Avrupa Parlamentosu gibi kurumların sözcüleri ve önde gelen isimleri, Ankara'nın önerisini anlamakta ne kadar zorluk çektiklerini saklamazken, gerçek bir kavram kargaşası yaşanıyor. "Kulaktan dolma bilgilerle" Kıbrıs dosyasına hiçbir zaman gerçek anlamda hakim olamayan AB'lilerin "ciddi gaflar" yaptıkları gözlemleniyor. Örneğin, bir Komisyon sözcüsü, Ercan havaalanının Türkiye'de olduğunu var sayarak, Türklerin bu alanı Rumlara açacağını anlatıyor. Bir başkası, Mağusa limanının Karadeniz'de olduğunu düşünebiliyor.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso dahi, konuya ilişkin açıklamalarında, Türkiye'nin tam olarak ne önerdiğini bilmediğini veya anlamadığını saklamıyor,
"olumlu bir adım olabilir" gibi ifadelerle zaman kazanmaya çalışıyor.Ankara'nın "somut bir önerisi" olmadığını, böyle bir öneri varsa da çok gizli tutulduğunu, bu gizliliğin Türk başkentini de çalkalandırdığını, Çankaya ve Genelkurmay'ın tepkilerinin "olağanüstü" olduğunu düşünenler çok fazla gözükürken spekülasyonların boyutları da büyüyor. Ankara'nın, Kıbrıs'tan asker çekme sözü verdiği iddiaları dahi kulislerde duyulabiliyor. Diplomatik kaynakların suskunluğu, spekülatörlere meydanları boş bırakıyor, baskı amaçlı "dezenformasyon" girişimleri giderek artıyor.
Tansiyonun "suni olarak" yükseltildiği, bu taktiğin yeni olmadığı, zirve sonunda "muhtemelen" herkesin "zafer nidaları atacağı", AB ve Türk kamu oylarına "bazı şeylerin hazmettirilmesi için" gereken ortam ve koşulların oluşturulduğu da anlatılıyor.
-Görüş ayrılıkları-
Türkiye ve Kıbrıs dosyaları, "AB'nin kabusu" olmaya devam ederken, 17 Aralık 2004 zirvesindeki "deneyimler" hatırlatılıyor.Türkiye'nin katılım müzakerelerinin başlamasına yeşil ışık yakılan ve AB'liler tarafından "tarihi" olarak nitelendirilen bu zirvedeki tartışmalar sırasında Türk tarafı defalarca masayı terk etmiş, 25 üye ülkenin liderlerini "peşinden koşturmuş" ve "alışılmışın dışında bir tavırla" hiç taviz vermemişti.
Ankara'nın tavır değiştirmemesi halinde, Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerini kısmen veya tamamen askıya alma tehdidini gündeme getiren AB kanadı, kendi bünyesindeki uzlaşmazlıkları ve görüş ayrılıklarını saklayamazken, "kriz istemediğini", bunun "kendi menfaatlerine" çok aykırı olacağını da ifade ediyor.
"Kriz" kavramı, "Türkiye ile iplerin her an kopabilecek kadar gerilmesi" şeklinde tanımlanarak göreceli bir ölçüye bağlanıyor."İplerin tamamen kopması" gibi bir olasılık hiçbir ağızda telaffuz bulmuyor.
Yürütme organı olan AB Komisyonu, "ortamı yumuşatma" girişimlerini sürdürürken, başta Almanya ve Fransa olmak üzere birçok AB ülkesinin hükümetlerinde bakanlar, başbakanlar farklı görüşler ileri sürerek birbirleriyle çatışıyor.
Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier'in Alman Başbakan Angela Merkel'i "ciddi şekilde uyarması", "Türkiye konusunda dikkatli ve temkinli olmasını" istemesi buna son örnek gösteriliyor.
Türkiye'nin jeostratejik ve ekonomik öneminin bilincinde olanlardan Belçika Dışişleri Bakanı Karel De Gucht, "AB'nin tarihi bir hata yapmaması gereği" üzerinde duruyor, kendi koalisyon hükümetindeki çatlak sesleri susturmanın mücadelesini veriyor.
Buna karşılık, Avusturya gibi bazı ülkelerin bakanları, Ankara'nın tepkilerini bildikleri halde, "imtiyazlı ortaklık" önerisini tekrar gündeme taşımaya çalışıyor.
İngiltere, İtalya, İsveç ve İspanya gibi ülkeler, Türkiye'ye karşı dikkatli ve ılımlı bir tavır isterken, AB'lileri çok kızdırsa da, ABD'den gelen bazı baskı ve uyarı mesajları da etkili olabiliyor.
Baskı, gerilim ve uzlaşmazlık ortamında, Türkiye ve Kıbrıs dosyalarının, pazartesi günü yapılacak AB Konseyi'nde, dışişleri bakanları düzeyinde sonuca bağlanması olasılığı çok düşük gözüküyor.
AB, yeni bir "Türkiye zirvesi" hazırlığına girerken, şimdiden, 14-15 Aralık (perşembe-cuma) zirvesinin "cumartesiye sarkması" olasılığından söz ederek, bunun teknik önlemlerini alanlar dikkati çekiyor.