HABER

Türkiye, biyolojik çeşitlilik zengini

SAMSUN (İHA) - Türkiye'nin biyolojik çeşitlilik bakımından bir kıta özelliği arz ettiği ve dünyada eşsiz bir yere sahip olduğu bildirildi.

Türkiye Teknik Elemanlar Vakfı (TÜTEV) Samsun Şubesi'nde, "Biyolojik Çeşitliliğin Önemi ve Korunması" konulu seminer düzenlendi. Seminere konuşmacı olarak katılan Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nden Entomolog Dr. Ümit Avcı, Türkiye'nin Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü görevi görmesi ve ayrıca çok değişik iklim ve topoğrafik yapıya sahip olmasının bitki ve hayvan türleri bakımından oldukça zengin bir çeşitliliğe sahip olunması sonucunu doğurduğunu söyledi.
Dünyada toplam 1 milyon 742 bin canlı türünün tanımlandığını ve 4 milyon 926 bin canlı türünün bulunabileceğini ifade eden Dr. Ümit Avcı, "Türkiye'de 120 memeli, 413 kuş, 93 sürüngen, 18 kurbağagil, 276 deniz balığı, 192 tatlı su balığı ve 60-80 bin böcek türünün bulunduğu bilinmektedir. Yine ülkemiz bitki türleri bakımından da oldukça zengindir. Bütün Avrupa kıtasında 12 bin bitki türü bulunmasına karşın ülkemizde 9 bin bitki türü bulunmakta ve bu türlerin yüzde 30'u dünyada sadece Türkiye' de mevcuttur. Oldukça fazla sayıda bitki ve hayvan türünün tanımlandığı yer ve anavatanı ülkemizdir. Tüm bu yönleriyle Türkiye, biyolojik çeşitlilik bakımından bir kıta özelliği arz etmekte ve dünyada eşsiz bir yere sahiptir" dedi.

İnsanlığın, tarım ve teknolojide sahip olduğu bugünkü seviyeye biyolojik çeşitlilik ve zenginlik sonucu ulaştığını söylemenin mümkün olduğunu vurgulayan Avcı, "Ekosistemin bize sunduğu birçok yarar vardır. Bu yararlar insan hayatında yaşamsal öneme sahiptir. Bu yararlardan birkaçı insanlara temiz su, hava, gıda, kereste sağlamak tıpta ve eczacılıkta yararlanma ve tarımda zararlı mücadelesini sağlamak şeklinde sıralanabilir" diye konuştu.

Tarih boyunca 3 bin kadar bitki türünün beslenmede kullanıldığı ve bunların yüzde 30'unun gıda üretiminin çoğunu karşıladığı hatırlatan Avcı, "Günümüzde 250 bin bitki türünden ancak 5 bini eczacılık değeri yönünden incelendiği kaydedilmektedir" ifadesini kullandı.

"YERYÜZÜNDEKİ HAYAT BÖCEKLERE BAĞLI" Böceklere bakıldığında 1 milyon 200 bin böcek türünden ancak 750 türün kültür bitkilerinde zararlı olduğunu, geri kalan türlerin insanlar için faydalı olduğunu dile getiren Dr. Ümit Avcı, "Yine böceklerin önemli bir kısmı organik maddelerin ayrışmasını ve tekrar toprağa kazandırılmasını sağlamakta, adeta doğada birer gönüllü temizlik işçisi gibi çalışmaktadır. Kuşlar balıklar ve sürüngenler gibi bazı hayvanların da gıda kaynağı durumundadır. Tüm bu yönleriyle yeryüzündeki yaşamın böceklere bağlı olduğunu söylemek fazla abartılı olmaz" şeklinde konuştu.

2004 yılında Amasya ve Samsun yöresinde yaptığı araştırmada kelebek türlerinin yüzde 30'unun neslinin 150 yıl öncesine göre yok olduğunu veya ender bulunabilen türler konumuna geldiğini açıklayan Dr. Avcı, dünya ekosistemindeki tür kayıplarının direk olarak bütün canlıların yaşamını etkilediğini belirterek, biyolojik çeşitliliği çayır-mera ve yaylaların aşırı otlatılması, erozyon, anız yakma, makineli tarıma geçilmesi, tarımda düzensiz ve aşırı şekilde zirai ilaç kullanımı, sulak alanların kurutulması, barajlar ve şehirleşme, endüstrileşme, ev ve sanayi artıkları, küresel ısınma, aşırı avlanma ve toplama yapmanın tehdit ettiğini kaydetti.

Dünya ekosisteminde, geçmişte ve özellikle de günümüzde bitki ve hayvan türlerindeki kayıpların bilim adamlarında konuya yeni bir bakış açısı getirdiğini, ekosistem ve onun önemini anlamaya yönelik bilimsel çalışmaların hız kazandığını ifade eden Dr. Ümit Avcı, dünyada biyolojik çeşitlilik bakımından sayılı ülkeler arasında yer alan ülkemizde bu çeşitliliğin yeterince korunup gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için yapılması gereken hususlara değindi.

Biyolojik çeşitliliğin korunması konusunda en önemli görevin ülke insanına düştüğünü anlatan Avcı, şöyle konuştu:
"Biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı konusunda başta çiftçiler olmak üzere toplumun her kesimi bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Bu konuda en büyük görev devlet, bilim adamları, yazılı ve görsel medya ve sivil toplum örgütlerine düşmektedir. Daha ilkokul çağlarında öğrencilere biyolojik çeşitlilik ve biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı konusunda eğitim verilmelidir."

Ülkemizde biyolojik çeşitliliği tehdit eden en önemli faktörler arasında yer alan erozyonu önlemek için gerekli tedbirlerin alınması gerektiğine de işaret eden Avcı,
"Çayır, mera ve yaylaların aşırı ve düzensiz otlatılmasının önüne geçilmelidir. Yaylaları kullanan çiftçilerin eğitimine bu yönde ağırlık verilmelidir. Bu şekilde ağır otlatmanın engellenmesi erozyonla mücadeleyi de kolaylaştıracaktır. Ülkemizin bitki ve hayvan türlerinin tamamını belirleyecek şekilde yapılacak bilimsel çalışmalara hız verilmeli, her bölgemizde 'Doğa Tarihi Müzeleri' oluşturulmalı bu müzelerde çalışacak bilim adamları ve ülkemizde geçmişte yapılan bu konudaki çalışmaların yardımıyla nesli tehlikedeki türlerle ilgili 'Kırmızı Listeler' hazırlanmalı ve bu türlerle ilgili yapılacak bilimsel çalışmalar desteklenmelidir. Ülkemizde de batılı ülkelerde olduğu gibi nesli tehlikedeki türlerle ilgili yasa kabul edilmeli ve bu konuda çalışacak ayrı bir teşkilat kurulmalıdır. Türlerin korunmasında sivil toplum kuruluşlarına da büyük görevler düşmektedir. Batılı ülkelerde bu konuda faaliyet gösteren çok sayıda organizasyonlar vardır. Ülkemizde de bu tip organizasyonlar kurulmalı ve teşvik edilmelidir. Ülkemizde farklı bölgelerdeki tabii parkların sayısı artırılmalı, her bölgede gen bankaları, botanik bahçeleri ve benzeri kurumlar oluşturulmalıdır. Ülke genelinde ve yerel olarak faaliyet gösteren yazılı ve görsel medyada konu daha fazla yer almalı, nesli tehlikedeki türlerle ilgili posterler, posta kart ve pulları, tişörtler, takvimler hazırlanmalı ve dağıtımı yapılmalıdır" diye konuştu.

En Çok Aranan Haberler