Onur Burçak Belli
BBC Türkçe
Bağdat ile Ankara arasında bir süredir devam eden gerginlik söz düellosuna dönüştü.
Bölgeyi yakından izleyen gözlemcilere göre, iki ülke arasında yaşanan gerilimi irdelerken perde arkasında Ankara ile Bağdat'ın mezhepsel ayrışma ve petrol konusunda yaşanan çıkar çatışmasının da gözden kaçırılmaması gerekiyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 21 Kasım'da Irak'taki son gelişmeleri Irak'ın iç savaşa sürüklenmesi olarak değerlendirmiş, "Irak rejimi işi mezhep savaşına taşıyor" demişti. Erdoğan, meselenin bir petrol savaşı olabileceğine de değinmişti.
Bunun üzerine aynı gün Irak Başbakanı Nuri El Maliki Türkiye'nin esasen kendi iç etnik ve mezhepsel meselelerinin endişe verici olduğu uyarısında bulunmuştu.
Açıklamada "Kendisinin kehanet ettiği petrol savaşına da Irak merkezi hükümeti izin vermeyecektir ve Irak petrollerini tüm halkın mülkü olduğu için koruyacaktır. Umarız Türkiye de bu siyasetimize destek olur ve yan anlaşmalar imzalayarak bunu başlatamaz" ifadeleri yer aldı.
Irak'ın açıklamasına da bu defa cevap Türk Dışişleri Bakanlığı'ndan geldi. Bakanlık da Irak'ı yeniden kendi iç meseleleri konusunda uyardı.
Gerilimin yakın geçmişinde de Erdoğan'ın son Irak seçimlerinde Maliki'nin rakibi Sunni Riyad Allavi'yi desteklemesi, Maliki hükümetini Sunni azınlığı ezmekle itham etmesi, son olarak da Türkiye'de bulunan eski Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi'nin, gıyabında verilen idam kararına rağmen Irak'a iade edilmemesi yatıyor.
Fakat her iki liderin son atışmasında tekrar eden "mezhep" ve "petrol" atıfları, çatışmanın temelindeki nedene ve aracına işaret ediyor olabilir.
İngiltere merkezli Chatham House düşünce kuruluşunun Türkiye uzmanı Fadi Hakura BBC Türkçe'ye Bağdat ve Ankara arasında yaşanan gerilimin bir kısmının Türkiye'nin izlediği dış politikanın Sünni taraftarlığı üzerinden sekter olarak algılanması olduğunu söylüyor.
Yani Türkiye'nin Sünni eğilimli siyaseti, çatışmalarla yorulmuş bu coğrafyanın insanına rahatsız edici geliyor.
Hakura "Son dönemde Arap Dünyası'nda yapılan pek çok güvenilir araştırma, Arap halklarının artık etnik ya da başka nedenlerle çatışma yaşamak istemediğini gösteriyor. Araplar artık deyim yerindeyse ekmek derdinde. Yani ekonomik durumun düzelmesi için sabırsızlanıyor" diyor.
Fadi Hakura'ya göre Orta Doğu'daki bu ruh hali bir süre sonra "etnik çatışmaların giderek yok olmasına" yol açacak.
Bu arada, federal hükümet kısa süre önce Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nı (TPAO) güney Irak'taki petrol sahalarından birinden kovduğunu duyurmuştu.
Irak Başbakan Yardımcısı Hüseyin Şehristani ise BBC'ye yaptığı bir açıklamada kararın esasen "TPAO ile değil, Türkiye hükümetinin Irak petrolünü ve doğal gazını Irak hükümetinin iznine başvurmadan Türkiye üzerinden ihraç etmeye yardımcı olma planlarıyla ilgili" olduğunu söylemişti.
Resmi bir açıklama olmadığı halde Ankara ile Erbil arasında, Bağdat Hükümeti'nden bağımsız petrol boru hattı anlaşmaları olduğunu, bölgede pek çok kaynak belirtiyor.
Irak'taki kontrolünü sıkılaştırmaya çalışan Irak Başbakanı Maliki bundan fazlasıyla rahatsız olduğunu pek çok yolla belirtiyor.
Hakura tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye'nin, Irak ile olan ilişkilerinin giderek yıpranacağına, hatta bozulma noktasına geleceğini düşünüyor.
Ancak Hakura'ya göre buna karşılık Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile ilişkileri daha da yoğunlaşacak: "Türkiye, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ve Maliki arasındaki gerilimi, kendi çıkarları adına Maliki'ye baskı yapmak için kullanıyor. Önümüzdeki günlerde Ankara ve Bağdat arasında daha fazla misilleme hamlesi göreceğiz."
BBC Türkçe'ye konuşan bölge uzmanı gazeteci Adem Demir seçimlerde İran'ın desteğini alan Irak başbakanının Şiiliği öne çıkardığını söylüyor.
Demir, "Buna karşılık Neçirvan Barzani Sünni olan Haşimi'ye sahip çıkarak Arap ve Türkmen Sünnilerin de desteğini kazandı" diyor.
Kuzey Irak'ta yaşayan, Kürt çatışmaları uzmanı Wladimir van Wilgenburg ise Kürt yönetiminin Irak Başbakanı Nuri El Maliki'nin Irak'taki kontrolünü artırmaya çalışmasından rahatsız olduğunu belirtiyor.
Wilgenburg, "Lojistik olarak sıkışmış olan Kürt yönetiminin Türkiye ile petrol ve doğal gaz anlaşmaları yapmaya çalışması bağımsızlık alanını genişletmek için" diyor.
Geçtiğimiz günlerde Kerkük, Kuzey Irak Bölgesel yönetimi ile Maliki hükümeti arasında yeni bir güç gösterisine sahne oldu.
Kerkük'ün Tuz Hurmatu kenti yakınlarında, Peşmergeler'le, Irak'ın Dicle birlikleri karşı karşıya geldi. Ancak aralarında bir çatışma yaşanmadı.
Yaşanan gerginlik sırasında siviller arasında çatışmalar çıktığı ve bu çatışmalarda 12 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi.
İki hükümet arasında yaşanan bu güç göstergesi ilk bir ilk değildi.
Uluslararası Kriz Grubu (ICG) Temmuz 2012 yayınladığı "Déjà Vu Sil Baştan: Irak'ın Gerginleşen Siyasi Krizi" adlı raporunda, Irak'ta krizin sürekli en uç noktalara getirilerek geri çekildiğinden bahsediyor.
Bu defa Bağdat ile Erbil arasında yaşanan ve doruk noktasını geçtiğimiz günlerde yapan krizin görünen sebebi, Maliki'nin merkezi hükümetin kontrol alanını Kerkük ile Erbil arasına kadar taşımak istemesi.
Gazeteci Adem Demir Irak Bölgesel Kürt Yönetimi asıl hedefinin hem kendi petrolünü kendisi yönetmek hem de merkezi hükümetin petrol gelirlerinden pay almaya devam etmek olduğunu söylüyor.
Coğrafi ve siyasi olarak arada kalan Kuzey Irak'ın bunun için ise Türkiye'ye ihtiyacı var.
Buna karşılık hâlihazırda dünyanın en pahalı benzinini kullanan Türkiye'nin de Kuzey Irak'tan gelecek kaynaklara ihtiyacı var.
Demir, Irak'ın dünyanın en verimli petrol yataklarına sahip olduğuna ve ABD'nin bu yatakları tek tek belirleyip ortaya çıkardığına dikkati çekiyor.
Demir'e göre "Irak 90 yıl içerisinde dünyanın bir numaralı petrol üreticisi" olabilir.
Türkiye'nin bölgede özerk ya da bağımsız bir Kürt bölgesi konusundaki çekincelerine dair ise Adem Demir "Türkiye'nin Kuzey Irak ile ilgili kırmızı çizgileri çoktan kalktı" diyor.
Demir’e göre bölgede faaliyet gösteren 1200'den fazla Türk şirketi ve yakın dönemde Kuzey Irak petrolünün tankerlerle Türkiye üzerinden ihraç edilmesine de izin verilmiş olması bunun ciddi göstergeleri.
Bir başka gösterge de Bağdat'ın iki ay kadar önce Türkiye'nin 1990'da devrik lider Saddam Hüseyin ile Kuzey Irak'ta PKK ile mücadele için asker bulundurma hakkı anlaşmasını iptal etmesine rağmen, Erbil yönetiminin Türk askerinin bölgede asker bulundurmasına hâlâ izin vermesi.
Chatham House uzmanı Hakura da, "Türkiye'nin özellikle Kuzey Irak olmak üzere Irak'taki ekonomik bağları düşünüldüğünde, Türkiye'nin Kürt yönetimi ile siyasi amaçları konusunda doğrudan çatışması kolay olmayacaktır" diyor.
Demir ise Barzani ile AKP hükümetinin frekanslarının tuttuğunu savunuyor: "Özellikle Şiiler'in federatif Irak'ı istemedikleri bir süreçte, Kürt Yönetimi ile anlaşmaları olan Türkiye, orada bağımsız bir Kürdistan olmasına bile ses çıkarmaz."