Mavi Marmara'ya yapılan kanlı baskınla ilgili İsrail'in yürüttüğü soruşturma, Gazze'de İsrail ordusuna ait bir buldozerin altında can veren 24 yaşındaki Rachel Corrie'in ailesinin tahmin ettiği çizgide yürüyor.
7 yıl önce İsrail'in Gazze'de yaptıklarını protesto ederken hayatını feci bir şekilde kaybeden Amerikalı barış gönüllüsü Rachel'in ailesi, kızlarıyla ilgili soruşturmanın akıbetini bildikleri için Mavi Marmara'yla ilgili yerel bir soruşturmadan sonuç çıkmayacağını günler önce dünyaya duyurmuştu.
Anne Cindy ve baba Craig Corrie, kızlarıyla ilgili dosyanın kapatılmış olmasından kaynaklanan acıyla yazdıkları mektupta BM'ye şöyle seslenmişlerdi: "İsrail'in kızımızın ölümüyle ilgili şeffaf, ciddi ve gerçek bir soruşturma yürütmemiş olması karşısında, ABD'nin aldığı pozisyon ortadadır. Yüksek düzeyde pek çok girişimde bulunmamıza rağmen ABD'li yetkililer böyle bir soruşturma yapılmasını hâlâ sağlayamadı. Bu nedenle Mavi Marmara baskınının bağımsız şekilde soruşturulması özel önem taşıyor." Bir Filistinliye ait evi yıkmaya çalışan buldozerin şoförü, Rachel'i görmediğini söylemiş; İsrail ordusu ise olayın kaza olduğunu açıklamıştı.
BM temsilcisi Susan Rice'a gönderilen mektupta, İsrail mahkemesinin Rachel'in ölümünde suç unsuru olduğuna dair ciddi şüpheler bulunduğuna hükmettiğini hatırlatan aile, buna rağmen otopsi raporu gelmeden dosyanın kapatıldığını belirtiyor ve Mavi Marmara hakkında mutlaka bağımsız ve tarafsız bir soruşturma yapılması çağrısı yapıyordu.
İsrail eski Milli Güvenlik Konseyi Başkanı General Giora Eiland'ın başkanlığında yapılan soruşturmadan kamuoyuna yansıyan detaylar, Corrie ailesinin kaygısını doğrular nitelikte. Soruşturma, insani yardım taşıyan gemiye, uluslararası sularda yapılan ve 9 insanın ölümüyle sonuçlanan bir trajedi için hiç olmazsa askeri bir başarısızlık ya da fiyasko bile diyemiyor. Ne operasyonu yapan askerlere yönelik bir suçlama ne de bir ihmal eleştirisi var. 100 sayfalık raporun basına açıklanan bölümü, soruşturmayı yapan heyetin sadece birkaç askeri hata ve biraz istihbarat zafiyeti bulduğunu gösteriyor.
Örneğin, olaya müdahale eden Donanma'nın gemide direniş olacağını tahmin etmemesi ve buna göre bir B planı hazırlamaması eleştiriliyor. Raporda ilginç detaylar da var: MOSSAD'ın neden Türkiye'yi hedef bir ülke gibi değerlendirerek istihbarat çalışması yapmadığı eleştirisi, bunlardan biri. İki ülke ilişkilerindeki artan gerilimi dikkate alarak, istihbarat birimlerinin en azından 2010'dan itibaren Türkiye'yi hedef ülke kategorisine koymuş olması gerektiğinin altı çiziliyor. Bu satırlar, İsrail istihbaratının Mavi Marmara sonrasında Türkiye'yi hedef ülke kategorisine aldığı anlamına mı geliyor?
Ayrıca Mavi Marmara'daki yolcular arasına bir MOSSAD ajanının yerleştirilmemiş olması, hata olarak görülüyor. İlginç iddialardan biri de şimdiye kadar ortaya çıkan bilgilerin ve olayı yaşayanların anlattıklarının aksine, operasyon öncesinde Mavi Marmara'daki silahlardan İsrail askerlerine ateş açıldığı tezi. Bu iddiayla ilgili dile getirilen tek delil, bir İsrail komandosunun dizinden çıkarıldığı öne sürülen kurşun. Kurşunun kalibresinin, İsrail ordusunun kullandığından farklı olduğu iddia ediliyor.
Yapılan müdahalenin 9 insanın ölümüne yol açmasında bir sorun görmeyen soruşturmanın inanılması en zor iddialarından biri de dünyanın en modern askeri gücüne sahip İsrail'in, Mavi Marmara'yı başka yollarla durduracak imkanı olmadığı tezi. Komite, İsrail Donanması'nın, güverteye inmeden gemiyi durdurma opsiyonu olmadığına, böyle bir teknolojinin ancak 2 yılda geliştirilebileceğine hükmetmiş. Acaba güvenlik uzmanları ve gemiciler bu argümana inanacak mı?
Malum, bu askeri soruşturmanın yanı sıra eski İsrail Yüksek Mahkemesi yargıçlarından Jacop Türkel başkanlığında adli bir soruşturma da devam ediyor. Ancak Rachel'in ailesinin BM'ye yazdığı mektup ve ilk soruşturmanın sonuçları, uluslararası bir komisyon kurulmadan tatmin edici netice almanın zorluğunu ortaya koyuyor. Maalesef İsrail, sadece Türkiye'nin değil, BM Genel Sekreteri'nin ve İnsan Hakları Konseyi'nin bu yöndeki çağrılarını reddediyor. Rachel için yeterince devreye giremeyen Washington'ın, Erdoğan'ın temenni ettiği gibi Furkan için ne kadar ağırlığını koyacağı tartışmalı.