Suriye başlıklı üçlü liderler zirvesi bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin katılımıyla Cumhurbaşkanlığı Çankaya Köşkü’nde yapıldı.
Liderlerin başbaşa ve heyetlerarası görüşmelerinin ardından başlayan Suriye başlıklı zirvenin açılışında konuşan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ruhani, Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaptıktan sonra Suriye’nin istikrar, güven ve huzurun geri dönmesi için gerekli zeminin hazırlanması gerektiğini ifade ederek, “İran, Rusya ve Türkiye olarak bizlerin en önemli gündemi, bu üç ülkenin Suriye krizinin barışçıl yöntemlerle çözülmesi, terörizm ile mücadele, Anayasa Komitesinin kurulmasını destekleme, sığınmacıların geri dönmesi, tutukluların ve kaçırılanların değişimi, insani yardımların iyileştirilmesi ve ülkenin yeniden onarımı yolunda gösterdikleri çabaları ve bu yöndeki uluslararası çabaları değerlendirmektir” açıklamasında bulundu.
İran İslam Cumhuriyetinin, geçmişte olduğu gibi bugün de Suriye krizinin sadece siyasi yolla çözümlenebileceğine inandığını söyleyen Ruhani, “Suriye hükümeti ve halkı bu ülkenin kendinde barındırdığı farklılıkları dikkate alırsa kendi kaderini belirlemek gibi ağır görevi yerine getirme gücüne sahiptir. İran, Suriye krizinin başından beri askeri çözüm yolunun çözüm yolunun sonuç vermeyeceğini vurgulamıştır. Suriye krizinin üzerinden 9 yıl gibi uzun bir zaman geçerken bazılarının peşinde olduğu yönetimi değiştirme yaklaşımlarının bu süreçte elde edilen tecrübeler ışığında artık geçerliliğini yitirdiğine inanıyoruz. Suriye krizi ve bölgedeki benzer krizler barışçıl yöntemlerle ve o ülkelerin kendi halkı tarafından çözümlenmelidir” şeklinde konuştu.
Terörizm ile mücadelenin, özellikle DEAŞ, El-Kaide ve onlara bağlı gruplar Suriye’de tamamen yok olana kadar devam etmesi gerektiğini söyleyen Ruhani, “Teröristlerin halkı kendileri için canlı kalkan kullanmak gibi alçakça girişimlerine izin verilmemelidir. Teröristlerin pençesi altındaki halkın sağlıklı ve onurlu ve biçimde kurtulması için uygun bir çözüm yolu bulunmalıdır” ifadelerini kullandı.
Astana sürecindeki ortakların Soçi kentinde İdlib Mutabakatını imzaladıklarını belirten Ruhani, “biz de teröristlerin bu bölgeden çıkartılması ve Suriye hükümetinin teröristlerin kontrolündeki bölgelere tekrar hakim olması için bu mutabakata destek verdik. Şüphesiz bu mutabakatta Astana sürecinin garantör ülkelerinin asıl çabalarından ve bu mutabakatın uygulanması hedeflerinden birisi de İdlib bölgesinde büyük bir insani krizin yaşanmasının önlenmesiydi. Fakat bu mutabakatın uygulanması planlandığı gibi ilerlemedi. Bu mutabakat imzalandıktan sonra daha birkaç gün bile geçmemişken teröristlerin kontrolündeki bölgeler azalmadığı gibi inanılmaz bir şekilde artış göstermiştir. Bu durum şu gerçeği göstermektedir ki, teröristlere hiçbir zaman sahadaki koşulları suiistimal etme fırsatı verilmemelidir. Biz burada şuana kadar katedilen yolu değerlendirmek ve Suriye halkının her türlü baskı ve dış müdahaleye maruz kalmadan kendi geleceğini belirlemesine yardımcı olabilecek önemli kararlar almak amacıyla beşince kez bir araya geliyoruz. Bizim vurguladığımız ortak temel ilkeler, terörizm ile mücadelenin bu ocak söndüren belanın kökü kazınıncaya kadar sürdürülmesi, diyalog ve anlaşma, gerilimin azaltılması, anayasa reformu, sığınmacıların geri dönmesi, tutukluların değişimi ve Suriye’nin yeniden onarılmasıdır” açıklamasında bulundu.
Ruhani konuşmasında Adana Mutabakatına da değinerek, “Suriye ve Türkiye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatının tekrar hayata geçirilmesi iki tarafın endişelerini giderecek, acı bir dönemi sonlandıracak bir başlangıç için uygun bir olgu olabilir. Astana süreci, Suriye krizi ile ilgili diğer süreçlerin aksine Suriyeli taraflar arasında ihtilaf çıkartma peşinde olmamıştır. Bu sürecin temel yaklaşımı her zaman anlaşmazlıkların yapıcı işbirliği yolu ile çözülmesi, Suriye krizi için barışçıl çözüm bulunması çabalarına odaklanmıştır. Astana süreci başka süreçlere ve inisiyatiflere karşı planlanmamıştır. Amerika’nın Suriye topraklarında gayri meşru olarak askeri güç bulundurması BM üyesi ve bağımsız bir ülke olan Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve milli egemenliğini tehlikeye atmıştır. Amerika Başkanı geçen yıl askeri güçlerini Suriye’den çekeceğini ifade etmişti. Ancak bu sözünün akıbeti onun diğer sözleri gibi oldu. Zira bu sözler geçmişte gerçekleşmediği gibi gelecekte de gerçekleşmesi için bir irade göstermemektedir. Amerikan güçlerinin biran önce bölgeyi terk etmesi ve Suriye hükümetinin bu ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi Fırat’ın doğusu ve kuzeyinde de egemenliğini sağlaması zaruridir. Siyonist rejim son aylarda Suriye topraklarına saldırını artırmıştır. Bu rejimin yetkilileri söz konusu saldırıların sorumluluğunu üstlenmiş ve benzer saldırılarını Irak ve Lübnan’a taşımıştır. Bu saldırılar bölgede geniş kaos ve çatışma oluşturabilecek nitelikte, düşmanca, yasa dışı ve provokatif girişimlerin bariz birer örneğidir. Bölge devletleri ve halkları, BM kararlarına göre bu tür saldırılara karşı meşru müdafaa hakkına sahiptir. Maalesef uluslararası kuruluşlar bu tür taciz ve saldırılara karşı olması gereken tepkiyi göstermemekteler” dedi.