Türkiye'deki faaliyetlerinin 30. yılını kutlayan PwC, bu çerçevede hazırlanan özel raporda Türkiye'nin 30 yıl sonrasına ışık tuttu. "2041'de Türkiye: Geleceğe bakış" raporuna göre 30 yıl sonra Türkiye'de kişi başına düşen gelir 35 bin doları aşacak.
2011 yılında Türkiye'deki 30. yılını geride bırakan PwC Türkiye, 30. yılına özel olarak PwC Makroekonomi Ekibi tarafından hazırlanan ve Türkiye ekonomisinin 30 yıl sonrasına ışık tutan "Turkey in 2041: A look to the future - 2041'de Türkiye: Geleceğe bakış" başlıklı raporu açıkladı.
PwC İngiltere Baş Ekonomisti John Hawksworth liderliğindeki PwC Makroekonomi Ekibi tarafından hazırlanan rapor İstanbul'da düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaşıldı. PwC'nin uzun vadeli ekonomik büyüme modelini kullanarak gerçekleştirdiği tahmine göre Türkiye'nin kişi başına düşen GSYİH'si 2041'de şu andaki düzeyinin iki katından fazlasına yükselerek 35 bin doları aşacak ve Türkiye önümüzdeki 30 yıl içinde ABD gibi bazı gelişmiş ülkeler ile arasındaki gelir farkını önemli ölçüde azaltacak.
30 yıl sonrasının Türkiye ekonomisi için vizyon çizen "2041'de Türkiye: Geleceğe bakış" raporu Türk ekonomisinde 2041 yılına kadar "bölgesel/uluslararası uzmanlık merkezi" haline gelme potansiyeline sahip olan beş sektörü ele alıyor. Bu çerçevede raporda ele alınan sektörler şunlar; Gıda ve İçecek, Tarımsal Ar-Ge ve Hizmetler, Alternatif Enerji, Otomobil Üretimi ve Turizm.
PwC İngiltere Baş Ekonomisti John Hawksworth ile PwC Türkiye Başkanı Cansen Başaran Symes'ın birlikte açıkladıkları raporda, küresel ekonomik dengeler değişirken, Türkiye'nin bu değişimden en çok faydalanacak ülkelerden biri olma potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. PwC Türkiye Başkanı Symes basın toplantısında yaptığı açılış konuşmasında, PwC'nin Türkiye'de 30 yılı geride bıraktığını belirterek, "30. yılımızda, 30 yıl sonrasının Türkiye ekonomisine dışarıdan-bağımsız bir bakış açısı ile bakmak istedik; bu çalışma ile önümüzdeki 30 yılın Türkiye ekonomisi için neler getirebileceğini ve önümüzdeki fırsatları ortaya koymaya çalıştık. Türk iş dünyasının bu potansiyeli gerçeğe dönüştürme sürecinde; bağımsız denetim, vergi tam tasdik, sistem ve süreç denetimi, birleşme&satın alma, vergi ve yönetim danışmanlığı kapsamındaki tüm hizmetlerimizle müşterilerimiz için ihtiyaç duydukları değeri yaratmak için çalışıyoruz. Önümüzdeki 30 yılda da küresel rekabette söz sahibi olmak isteyen müşterilerimizin gelişim süreçlerinin bir parçası olmaya ve onlara yol arkadaşlığı etmeye devam edeceğiz" dedi.
PwC İngiltere Baş Ekonomisti John Hawksworth ise rapor bulgularını şöyle değerlendirdi:
"Geçtiğimiz on yılda Türkiye ekonomisi dikkat çekici bir iyileşme sergiledi ve bu güçlü performansın gelecek 30 yılda da devam edeceğini öngörüyoruz. Bu gelişmeler, Türkiye'nin dinamik ve oldukça genç iş gücünü ve Avrupa ile Asya arasındaki stratejik konumunu yansıtmasının yanı sıra 2050 yılına kadarki dönemde performanslarını izlemek için Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Endonezya ve Meksika'dan oluşan en büyük gelişmekte olan ülkeler grubu "E7" ülkerini 2006'da oluştururken Türkiye'nin dahil edilmesinin haklılığını ortaya koyuyor. Türkiye'nin birçok sektörü büyüme ve güçlü olma potansiyeli göstermesine karşın bu raporda Türkiye'nin şu an itibariyle özellikle sürdürülebilir avantaja sahip olduğu beş sektör ele alınıyor: gıda ve içecek, tarımsal Ar-Ge ve hizmetler, alternatif enerji, otomobil üretimi ve turizm. Ancak, hızla değişen dünyada ülkelerin başarılı olabilmek için esnek olmaları gerekiyor, dolayısıyla belirli bir sektöre odaklanmak yerine gelecek yıllardaki değişen ekonomik olaylara uyum sağlamak için gerekli altyapı, kuruml ve yeteneklere yatırım yapmak kilit önemde olacaktır."
Raporun "Zorlukları fırsata dönüştürmek" başlıklı bölümünde, Türkiye'nin küresel rekabet gücünün artırılması için yapısal reformların önemine dikkat çekiliyor. Uzun vadede sürdürülebilir büyümenin desteklenmesi amacıyla ulaşım altyapısının, hukuki çerçevenin ve vergi tahsilâtının etkinliğinin iyileştirilmesine öncelik verilmesinin önemine değiniliyor.
Raporda Türkiye'nin, uzun vadeli ekonomik büyüme ve gelişmenin sürdürülmesi için kullanılabilecek büyüyen nitelikli iş gücü, elverişli ortam ve coğrafi konumunun varlıklı birtakım bölgelerin kesiştiği noktada bulunması gibi faktörlerden faydalanma şansına sahip olduğu belirtiliyor. Bununla birlikte Türkiye ekonomisinin gelecek 30 yıldaki başarısı çeşitli etkenlere bağlı. Rapora göre bu etkenlerin bazıları şunlar; Türkiye'nin uluslararası rekabet avantajı geliştirmesi, doğrudan yabancı yatırım çekmeyi başarması ve ayrıca bölgesi içinde ve dışında mal ve uzmanlık ihracatında bulunmasını sağlayacak "uluslararası uzmanlık merkezleri" geliştirilmesi.
Türkiye ekonomisi için 2041 yılına kadar geçerli olan bazı potansiyel fırsatları ele alan raporda önümüzdeki 30 yıl içinde uluslararası uzmanlık merkezine dönüşebilecek sektörler daha ayrıntılı bir biçimde inceleniyor.
Günümüzde Türkiye gıda ürünlerinin üretimi, işlenmesi ve büyük Avrupa ve Ortadoğu pazarlarına ihracatı konusunda bölgesel üs konumunda. Tarımsal çeşitliliği ve uygun iklimi ülkenin gıda işleme sektörüne sürekli bir hammadde tedarik etmesine imkân verirken gıda ve içecek alanında büyük bir ihracatçı konumda olmasını sağlıyor. Önümüzdeki 30 yıl içinde Türkiye'nin gıda ve içecek pazarı, hem yerel hem de uluslararası düzeyde artan talepleri karşılayacak şekilde konumlanmış olması nedeniyle genişlemeyi sürdürme potansiyeline sahip. Tüketicinin tercihlerinin hazır ürünler üzerine yoğunlaşması ve süpermarket sayısının yükselmesi; artan nüfus, yükselen gelirler, şehirleşme ve organize perakendeciliğin genişlemesi gibi gelişmelerle birleşince işlenmiş, ambalajlanmış ve dondurulmuş gıda sektöründe fırsatlar yaratacak. Türkiye bu sektörde, Avrupa, Orta Asya ve Ortadoğu'ya olan coğrafi yakınlığını kullanarak bu alandaki ihracatını artırabilir.
Türkiye'de rekabetçi bir gıda ve içecek sektörünün gelişmesi, bölgede tarımsal Ar-Ge noktası oluşturmaya doğru ilk adımların atılmasını da beraberinde getirdi. Bu durum, Ar-Ge ile tarım sektöründe verimin artırılmasına olanak tanıyor. Önümüzdeki 30 yılda, "Ar-Ge yoğun" yabancı şirketler Türkiye pazarına girme imkânı bulacak; yurtiçinde de eğitimli nüfustan ve inovasyonu destekleyen olumlu politik teşviklerden faydalanarak yeni şirketler kurulacak. Yabancı ileri teknoloji firmalarının ülkeye girişi de uzmanlık merkezine güç verebilecek diğer bir unsur. Tarımsal Ar-Ge'de uzmanlık merkezinin kurulması, yerel tarım sektöründe verimin artırılmasına yardım edecek, ayrıca gıda ve içecek sektörü gibi ilgili diğer alanları da destekleyecek. Sektörün oturması ile birlikte Ortadoğu ve Afrika gibi bölgeler bu endüstri için cazip bir ihracat pazarı haline gelebilir.
ALTERNATİF ENERJİ
Türkiye'nin sıcak iklimi ve doğal su yolları, ülkenin kurulu gücünün üçte birinin yenilenebilir kaynaklardan oluşmasını sağlıyor. Özellikle hidroelektrik ve güneş enerjisi yönünden çok zengin olan Türkiye'nin, yenilenebilir kaynaklarını yurtiçinde artan enerji talebinin büyük bir kısmını karşılamak için kullanması bekleniyor. Bu alanda büyüme için birçok yeni fırsat ortaya çıkacak; ülkenin potansiyel hidroelektrik kapasitesinin yarısı hala işletilmeyi bekliyor. Türkiye, 2009 yılında güneş enerjisi ile sıcak su elde etmede kurulu güç açısından Çin'den sonra gelerek dünya 2.si olurken, ülkedeki yüksek güneş alma seviyesi, gelecekte çoğu Avrupa ülkesine oranla daha fazla enerji üretme potansiyeli olduğunu gösteriyor.
OTOMOBİL ÜRETİMİ
Türkiye, halen otomobil montajı ve üretiminde bölgenin en önemli merkezi konumunda. Ülkede 2010 yılında 1 milyondan fazla araç üretildi ve 2017 yılına kadar da 1,4 milyon araç üretilmesi bekleniyor. Özellikle hafif ticari araçların üretiminde uzmanlaşan Türkiye'de 2000 yılında toplam otomobil üretiminin dörtte birini hafif ticari araçlar üretimi oluştururken bugün bu oran toplam üretimin yarısını oluşturuyor. Gitgide daha fazla yabancı otomobil üreticisi, hem kendi bağımsız operasyonlarını yürütmek hem de Türkiye'de mevcut üretim deneyiminden ve daha rekabetçi emek piyasasından yararlanmak için Türk şirketleri ile ortaklıklar kuruyor. Bu da, önümüzdeki 30 yılda sektörde büyüme kaydedilebileceğini ve Türkiye'nin temel uzmanlık merkezi haline gelebileceğini gösteriyor. Önümüzdeki 30 yılda Türkiye'nin otomobil sektörünün tümüyle büyümesi bekleniyor.
TURİZM
Muhteşem sahil şeridi, sıcak iklimi ve tarihi, kültürel ve doğal cazibe merkezleri ile popüler bir tatil merkezi olan Türkiye, geçtiğimiz yıl tüm dünyada en popüler 7. tatil ülkesi oldu ve 27 milyon ziyaretçi ağırladı. Türk turizm sektörü farklı birçok alanı içerdiğinden, geniş bir turist kitlesine hitap ediyor ve bu özelliği nedeniyle dünyadaki sektör dalgalanmalarından bir ölçüde korunuyor. 2009 yılında küresel turizm sektörü yüzde 3,5 oranında küçülürken Türkiye'ye gelen ziyaretçi sayısı yaklaşık yüzde 3 seviyesinde artmıştı.
Gelecek 30 yılda, Türkiye gelişmekte olan ülkelerde giderek artan seyahat meraklısı orta sınıfı çekmek için oldukça iyi bir konumda. Halen Türkiye'deki yabancı ziyaretçilerin yaklaşık yüzde 43'ü gelişmekte olan ülkelerden gelirken, bu segment ABD'de toplam ziyaretçilerin yüzde 22'sine ve İtalya'da ise yüzde 10'unu oluşturuyor ve bu oranın daha da artması beklenebilir.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz