Mersin İl Sağlık Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kemal Başaralı, 25-31 Ocak Cüzzam Haftası ve Dünya Cüzzam Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, cüzzamın (lepra) deri ve sinirleri tutan kronik seyirli bir enfeksiyon hastalığı olduğunu belirtti. Cüzzam hastalığına yol açan lepra basilinin 1878 yılında Norveçli bilim adamı Armauer Hansen tarafından keşfedildiği bilgisini veren Başaralı, hastalığın ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmese de bazı kaynaklardan M.Ö. 600’lü yıllarda görüldüğünün anlaşıldığını kaydetti. DSÖ verilerine göre, dünyada her yıl 200 bin civarında yeni cüzzam hastasının tedaviye alındığını dile getiren Başaralı, “Türkiye’de kayıtlı cüzzamlı hasta sayısı 2 bin 600 civarındadır. Ülkemizde 1983-2002 yılları arasında 561 yeni hasta kayıt edilmiş iken son yıllarda hasta sayısı 3 ile 5 arasında değişmektedir. 2011’de 3, 2012’de 6’sı yeni toplam 9 cüzzamlı tespit edilmiş olup, ülkemiz için önemli bir sağlık problemi olmaktan çıkmıştır” dedi.
Son 20 yılda tüm dünyadaki vaka sayılarında yüzde 20 oranında azalma olduğunu da aktaran Başaralı, “Ancak Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki endemik ülkelerde halen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu nedenle cüzzam hastalığına dikkat çekmek amacıyla her yıl Ocak ayının son haftası ‘Cüzzam Haftası’, son pazar günü ise ‘Cüzzam Günü’ olarak ilan edilmiştir. Bu haftanın amacı, toplumda cüzzam ve cüzzamlıya karşı oluşan yanlış inançlardan ve bilgisizlikten kaynaklanan korkuları önlemek, cüzzam hastalığını erken teşhis ederek dünya standartlarına uygun bir şekilde tedavisini sağlamak ve hastaları topluma kazandırmaktır” ifadelerini kullandı.
“ERKEN TEŞHİSTE KESİN TEDAVİSİ MÜMKÜN”
Hastalıkla ilgili bilgiler de veren Yrd. Doç. Başaralı, cüzzamda bulaşma kaynağının sadece insan olduğunun altını çizdi. Basilin, hasta vücudundan dışarıya çeşitli yara salgıları ve özellikle burun salgısı ile çıkarak etrafa yayıldığına dikkat çeken Başaralı, şunları kaydetti: “Bakteri çok yavaş çoğalır, kuluçka dönemi 5 yıl kadardır, hatta belirtilerin görülmesi bazen 25 yılı bulmaktadır. Tedavi edilmemiş enfekte hasta ile uzun süreli çok yakın ve sık temas sonucu ağız ve burun yoluyla damlacık enfeksiyonu şeklinde bulaşır. Bu nedenle genellikle aynı aile içindeki yaşlı hastalardan çocuklara bulaşma olmaktadır. Hastalığa duyarlılık 3-5 yaşlarında daha fazladır. Çocuklara anne sütü ile geçebilmektedir. Risk altındaki bir diğer grup cüzzam mikrobuna karşı doğal bağışıklığı olmayanlardır. İnsanların tamamına yakını bu mikroba karşı doğal bağışıklığa sahiptir. Cüzzamın oluşmasında kişilerin mikroba karşı bağışıklığının zayıf olması ve aktif cüzzamlı kişilerle uzun süreli yakın temas esas iki faktör olduğundan, ülkemizde sosyal hastalıklar arasında bulunmaktadır. Lepra daha çok kırsal kesimlerde çok çocuklu yoksul ailelerde yaygındır. Tek odada yaşayan, aynı kaptan yemek yiyen, dengeli beslenemeyen insanlarda görülür. Nadir olarak bulaşan, salgın oluşturmayan bir hastalıktır.”
Cüzzam erken teşhis edilirse kesin tedavisinin mümkün olduğunu belirten Başaralı, şöyle devam etti: “Cüzzam; önlenebilen, tanısı kolay, tedavisi kesin ve erken tanı konulduğunda kolayca kontrol altına alınabilen, bildirimi zorunlu bir hastalıktır. Cüzzamlı hastaların ilk tedavileri İstanbul, Ankara ve Elazığ illerinde bulunan lepra hastanelerinde yapılmaktadır. Daha sonra her türlü izleme ve değerlendirme, hastaların yaşadığı illerdeki sağlık kuruluşları tarafından yürütülmektedir. Ayrıca tıp fakültelerinin deri hastalıkları bölümleri gerekli tanı ve tedavileri yapabilmektedir. Tedavisinde DSÖ’nün uyguladığı çok ilaçlı tedavi yöntemi uygulanmaktadır. Kayıtlı hastaların tedavi masraflarını DSÖ karşılamaktadır. Cüzzamlı hastalar bizim toplumumuzun insanlarıdır. Onlarla ilişkiyi kesmek ve onları toplum dışına itmek yerine, ihtiyaçları olan anlayışı, yakınlığı, destek ve sevgiyi göstermek bir vatandaşlık görevidir.”