Sadece İstanbul'da son bir yıl içerisinde düzenlenen yedi bombalı saldırı geride onlarca ölü, yüzlerce yaralı bıraktı. Diyarbakır, Ankara, Suruç, Gaziantep ve diğerleri de...
Büyük kentlerin merkezi noktalarında elinde otomatik silahlarla bekleyen polisler, bazı kalabalık noktalardaki otobüs duraklarının önüne dizilen taş bloklar var. Her biri, bir saldırı ihtimalini bir kere daha hatırlatıyor.
Peki, bu bombalı saldırıların yarattığı kaygılarla nasıl mücadele edilebilir? Günlük hayatın kaygı düzeyini azaltmanın yolu ne? Yakınlarını kaybeden tanıdıklarınıza, saldırılardan yaralı kurtulanlara nasıl destek olabilirsiniz? Siz bu tür bir saldırıdan yaralı kurtulduysanız veya bir yakınınız etkilendiyse kendiniz ve onun için neler yapmalısınız?
Türk Psikiyatri Derneği'nden, Başkent Üniversitesi İstanbul Hastanesi'nde görev yapan Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
İnsanlar bu tür olaylardan etkilendiklerini nasıl anlarlar?Ne tür belirtilerden sonra bir ruh sağlığı uzmanına danışmak gerekli?
İlk 10 gün veya ilk 1 ay içinde olan her şeyin doğal ruhsal tepkiler olduğunu düşünüyoruz. O sırada olan hiçbir şeyin, çok şiddetli olmadıkça ruh sağlığı uzmanına gitmeyi gerektirecek şeyler olduğunu düşünmüyoruz. Ancak bir aydan sonra çok sık görülebilen hastalıklar var. Örneğin depresyon görülebiliyor, keyifsizlik, mutsuzluk, eskisi kadar yaptıklarından zevk almama, kendisiyle veya yakınlarıyla ilgilenmeme, yorgunluk, halsizlik, bitkinlik. Suçlu veya değersiz hissetme olabilir.
Kaygı bozuklukların ortaya çıkabilir. Olayın olduğu yerden kaçınma, seslere karşı duyarlılık, olayı yeniden yaşar gibi olma, ufacık şeyden buna dair ipuçları alma. Bunların içinde travma sonrası stres bozukluğu var. Yaygın kaygı bozukluğu dediğimiz evhamlılık. Buna eşlik eden bedensel ağrılar sızılar gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Ar**ka arkaya düzenlenen bombalı saldırılar insanlarda yaşamlarında nasıl etkiler yaratır?**
Bombalı saldırılar tam da adı üstünde terör tepkisi yaratırlar. Olağan insanların ilk hissettikleri, kendi yakınlarının, kendi başlarına gelebileceği korkusudur. Korkunu yanı sıra kayıplara dair yoğun bir sıkıntı, üzüntü, yaralılara dair endişe ile birlikte gündelik yaşamların tehdit altında olduğuna dair yoğun bir kaygı hissederler. Şimdiki durumdaki gibi, bir sonraki bomba bizi hedef alacak mı gibi kaygılara kapılabilirler. Bu nedenle gündelik yaşamlarına dair değişiklikler yapmayı planlarlar.
'Bir aydan fazla sürerse sorun var'
Her zaman kullandıkları ulaşım araçlarını kullanmamak, her zaman gittikleri, yaşamlarının, sosyal aktivitelerin geçtiği bölgelere gitmemek, gece dışarı çıkmamak gibi aktiviteleri engelleyebilirler. Bizim en çok uyarmaya çalıştığımız yer de bu. Yoğun korku ve kaygı tabii ki çok doğal. İlk haftalarda, ilk 10 günde hepimizin uykusu kaçabilir, hepimiz telaşlanabiliriz. Korku hissedebiliriz. Ölenleri ya da yaralıları, onların ailelerini sürekli düşünebiliriz. Bunlar olağan ve travmaya karşı beklediğimiz ruhsal tepkiler. Bir aydan sürerse bu hal biraz telaşlanmaya başlıyoruz. Rutinde hepimizin içinden üzüntü, öfke, sıkıntı korku kaygı gibi şeylerin geçmesi çok olağan.
Günlük hayatta kalabalıklardan kaçma, merkezi yerlerde bulunmama eğilimi ağır basıyor. Bu kaygı ile nasıl mücadele edilebilir?
Bu kaygının olağan olduğunu bilmemiz gerekir. Birçok insan böyle hissediyor böyle olaylar karşısında. Ancak biz yine biliyoruz ki, insanlara en iyi gelen diğer insanlar. Yeniden sosyal ağlarımıza, yakınlarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, onlarla birlikte ağlamaya, duygulanmaya, öfkelenmeye, iç dökmeye çok ihtiyacımız var. Travma sonrası en çok onaran şey diğer insanlarla temas halinde olmak. Gündelik yaşamı benzer şekilde düzenlemek. Aynı saatte yemek yiyerek, uyuyarak, benzer yaşam alışkanlıklarıyla sürdürmeye çalışmak.
Bütün dünyada bu bombalamalar sonrası yapılan araştırmalar şunu gösteriyor: Bir bombalamada yaşamımızı yitirme olasılığımız bir trafik kazasında kaybetme ihtimalimizden çok daha düşük. Ama insanlarda uyandırdığı dehşet çok daha fazla. Dehşet, korku, çaresizlik. Bu yüzden kişiler bunu çok daha yoğun şekilde yaşıyorlar ve bazen bununla başa çıkmakta zorlanıyor.
Gündelik hayattan kaçınma başladığı zaman bunun dozu zaman içinde artabiliyor. Önce belki Kızılay'a inmiyor ama sonra sinemaya gitmemeye başlıyorlar. Sonra metro kullanırken tedirgin oluyorlar. Gittikçe sosyal yaşamdan izole oluyorlar, daha kısıtlanmış yaşamlar sürüyorlar. Bu da ruhsal hastalıkların gelişmesine hem de olaylarla baş etme kapasitemizin azalmasına yol açıyor. Bu nedenle olabildiğinde gündelik yaşam alışkanlıklarımızı eskisi sürdürmeye çalışmak, hatta ilk seferlerde olayın yaşandığı yere gitmekte sıkıntı hissetsek bile o sıkıntıya katlanmaya çalışmak; bir süre sonra o sıkıntıyı hissetmeden orada var olmamızı sağlayacaktır.
Patlamaların yaşandığı bölgelerde, mekanlarda çalışan kişiler veya gün içinde oradan geçmek zorunda olanlar için kaygı bozuklukları yaşamaları olası mı?
Aslında kaçanlarda daha fazla kaygı bozukluğu görüyoruz. Eğer her gün oradan geçiyorsanız, bununla bir şekilde baş etmeyi öğrenmek mümkün oluyor. Tüm dünyada bu bombalama olaylarından sonra deneyimimiz şöyle; Bu mekânlar anıtlaştırılmalı biraz. Oraya dikilecek heykeller veya bir park veya bir anma işareti insanların belleğinde bu travmatik olayı canlandırıyor ama geçmişe ait bir şey olarak tutmasını sağlayabilir.
Hatırlayarak travmayla başa çıkma
Oradan geçmek, olayla ilgili pek çok şeyi akla getirebilir ama yine de orada bulundukça, orada karşılaştıkça, oranın sadece travmatik bir mekân olmadığı, o stadın önü oldu, hayatın devam ettiği ama çok acı bir şey de yaşandığı belleklerimizde kazınmış oluyor. Burada da iki şekilde baş ediyoruz. Bazen hiç olmamış gibi davranıyoruz ki bu oldukça tehlikeli. Bir çok ruhsal hastalığın oluşmasına katkıda bulunabiliyor. Orayı tanıyarak, hatırlayarak, ne olduğunu bilerek, biraz anıtlaştırarak belleğimizde tuttuğumuz zaman o travmatik an ile başa çıkmamız mümkün oluyor.
Saldırılardan kıl payı kurtulmuş binlerce insan var. Bu onları nasıl etkiliyor?
İki türlü etki yarattığından söz edebiliriz. Oradan geçmek üzereydiyseniz veya yeni geçtiyseniz daha fazla etkileniyorsunuz. Benim başıma gelme olasılığı arttıkça etkilenme derecem de daha fazla oluyor olaydan. Ama eğer orayı sürekli kullanmak zorundaysanız, o mekâna alışmak ve duyarsızlaşmak da olası. Kıl payı kurtulanlarda bildiğimiz bir şey de, hayatta kalanın suçluluğu. Bunu olay yerinden kurtulan kişiler için de aynı şekilde söyleyebiliriz. Arkadaşıma oldu, bana niye olmadı; acaba ona şunu yapabilir miydim gibi aslında gündelik hayatta hiç yeri olmayan suçluluk duyguları çok görebiliyoruz. Kişiler kendileri yaşamda kaldıkları için utanç hissedebiliyorlar. Bunun yanı sıra kurtuldukları için bir rahatlama ama bu kez de rahatlama hissettikleri için utanç hissi içinde olabiliyorlar.
Peki**, bu duygularla nasıl başa çıkılabilir?**
Kurtulduğumuz ve orada olmadığımız şanslı olduğumuzu düşünmek ve gündelik yaşamı sürdürmeye çalışmak; insanlara bu öyküyü anlatmak, sosyal açıdan güvendiklerimize duygularımızı anlatmak, ağlamak, paylaşmak. Her insan için üzüntüyle nasıl başa çıkacağını bilir aslında. Kimisi müzik dinler, kimi namaz kılar, dua eder, bazıları dışarıda yürümekten hoşlanır. Bize iyi gelen biricik deneyimlerimizi de düşünerek onları yaşamamız gerekiyor.
Yapılan önemli yanlışlardan biri, kıl payı kurtulanlarda çok daha sık görüyoruz. Sürekli televizyonda haberi izlemek, sürekli internette olayla ilgili gelişmelere bakmak, sürekli zaman hesaplamak, zihinsel olarak bununla uğraşmak ruhsal hastalıkların gelişmesini çok daha fazla arttırabiliyor. Üzüntümüze iyi gelecek aktiviteler yaparak zaman geçirmek gerekiyor.
Saldırılardan yaralı kurtulan insanlara destek olmak için neler yapılabilir? Tekrar tekrar bombalamalar onları nasıl etkiliyor?
Böyle bir olayda yaralandıktan sonra, her tekrarlayan olayda kişi kendini yeniden olayı yaşıyor gibi hissedebilir, hiç düzelmeyecek gibi hissedebilir, umutsuzluk olabilir. O güne dair her şey yeniden canlanabilir. Söyleyebileceğimiz şey; bunun yatışıp geçeceğidir. Zaman içinde bir miktar azalacaktır ama bu dönemde yine tıpkı ilk olaydan sonra olduğu gibi; insan ilişkilerini sağlam tutmak, iç dökmek, kendisine iyi gelen stresi azaltan yöntemleri daha sık kullanmak iyi gelir. Burada alkol tüketimi ve madde kullanımına ilişkin uyarmak gerek. Bazen uygunsuz bir şekilde alkol ve madde ile kendilerini iyi etmeye çalışabilirler, ki bağımlılık geliştirmeye yatkındırlar.
Yakınları bombalamalardan etkilenmiş biriysek ne yapmalıyız? Onlara nasıl yaklaşmalıyız?
Bundan sonra gelişebilecek ruhsal belirtileri bilmemiz gerekir. İlk günlerde uykunun iştahın bozulabileceğini, olayı tekrar yaşar gibi olabileceğini, huzursuzluğun olabileceğini ve çok iyi geçmeyeceğini bilmek gerekir. Bunların olağan olduğunu ve burada yapabileceğimiz şeyin onun yanında olmak, onu bizimle paylaşmak için teşvik etmek ama o anda konuşmak istemiyorsa zorlamamak önemli.
Sabırla onun iç dökmesini, açılmasını veya tek başına duygularını yaşamasına, yas tutmasına destek olmak gerekebilir. Bir arada olmak, onu diğer toplumsal şeylerle birleştirmek önemli. O sırada biz de kendimize iyi bakmalıyız ki, iyi uyumalıyız ki o kişilere faydamız dokunsun.
Yaralanan kişilerin veya orada olup etkilenen kişilerin ne yaşadığını anlatmasını istemek yerine; "o sırada ne hissettin, ne kadar korkmuşsundur, kim bilir nasıl oradan uzaklaştın" diyerek duygusunu konuşmaya teşvik etmek. Beraber ağlayabilmek... Beraber yas tutabilmek. Tüm bunlar daha destekleyici olacaktır.
Babasını, annesini, aileden birini kaybetmiş çocukları nasıl korumalıyız?
Eğer olay sırasında yaralanan ya da yaşamını yitiren veya orada olan kişilerin çocukları varsa, onlar için özel destek gerekebilir. 10 yaşın altındaki çocukların cenaze törenlerinde olmalarını çok tercih etmiyoruz. Medyadan gördüğümüz, babasının kıyafetlerinin benzerini giymiş çocuklar var. Çocuklar için bu çok yaralayıcı olabilir. 10 yaşın altındaki çocukları cenaze törenlerinden uzak tutmaya çalışıyoruz. 10 yaşın üstünde ise törene katılmak onlara iyi gelecektir, konuşabilmek, duygularını anlatabilmek, ağlayabilmek iyi gelecektir. Ama gömülme anı gibi daha travmatik şeylere, yıkanma gibi anlardan onları uzak tutmak gerekiyor.
Peki ebeveynler bu olaylardan sonra evde çocuklarını nasıl korumalı?
Özellikle 10 yaşın altındaki çocuklarda, anlayabilme, yorumlayabilme, baş edebilme becerileri çok düşük ve onlar çok daha şiddetli yaşayabiliyorlar. Korkuları, kaygıları, endişeleri çok artabiliyor. Bu çocukların olduğu zamanlarda televizyonu kapalı tutmak ve onları bunlardan korumaya çalışmak, güven içinde oldukları hissini onlara yaşatabilmek önemli.