Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik, Türkiye ile terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD arasında Suriye'de yaşanan çatışmaların sonlandırılması için anlaşmaya varıldığını iddia eden ABD'ye sert tepki gösterdi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da böyle bir anlaşmanın olmadığını açıkladı.
İbrahim Kalın, "Türkiye ile PYD ve YPG terör örgütünü adeta aynı kefeye koyan onları eşitleyen açıklamalar duyuyoruz. Bunlar kabul edilemez" dedi.
Ankara'da basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "(Fırat Kalkanı Harekatı) Bunu, Suriye Kürtlerine karşı yapılan bir harekat gibi, Kürtlerin kazanımlarını engellemeye yönelik bir operasyon gibi yansıtma girişimlerini şiddetle kınıyoruz. Böyle bir şey söz konusu değildir. Türkiye'nin Suriye Kürtleri ile bir sorunu yoktur. Türkiye'nin Türkiye'deki Kürtlerle, Irak'taki Kürtlerle, İran'daki Kürtlerle, dolayısıyla bölgedeki ve dünyadaki hiç bir Kürt vatandaşımızla ya da bölge insanı ile bir sorunu yoktur. Bizim bir PKK sorunumuz vardır, bizim bir terör örgütleri sorunumuz vardır" dedi.
Kalın, "Fırat Kalkanı Harekatı'nın öncelikli amacı sınır güvenliğimizin sağlanması ve buradaki terör unsurlarının bütünüyle temizlenmesidir. Zaman zaman özellikle Amerikalı yetkililerden, Türkiye ile PYD ve YPG terör örgütünü adeta aynı kefeye koyan onları eşitleyen açıklamalar duyuyoruz. Bunlar kabul edilemez" diye konuştu.
ÇİN'DE YAPILACAK G20 ZİRVESİ
Çin'de yapılacak G20 Zirvesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yapacağı ikili görüşmeler hakkında açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanımızın yoğun ikili görüşme trafiği olacak. Bugün itibarıyla kesinleşmiş olanları sizinle paylaşmak istiyorum. Programlar devam ediyor, muhtemelen bu sayı bir hayli artacak. Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ile, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı ile, Japonya Başbakanı ve AB başkanları ile görüşmeleri olacak, BM Genel Sekreterini kabul edecek. Ayrıca, Fransa Cumhurbaşkanı, Almanya Şansölyesi ve İtalyan Başbakanıyla da dörtlü toplantı planlanıyor."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, G20'de yapılacak Erdoğan-Obama görüşmesi hakkında da, "Uzun bir gündemimiz var. FETÖ'nün iadesi meselesi de elbette gündeme gelecek." dedi.
"BİR ANLAŞMA VARMIŞ GİBİ GÖSTERİYORLAR"
Anadolu Ajansı Editör Masası'nda soruları yanıtlayan Çelik de Suriye'deki gelişmelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Çelik, "Şunu kesinlikle kabul etmiyoruz, bunu bazı ülkelerin sözcüleri de söylüyorlar, 'Türkiye'yle Kürt unsurlar arasında PYD'yi kastederek bir uzlaşma ya da bir ateşkes sağlandı' gibi. Türkiye Cumhuriyeti egemen bir devlettir, meşru bir devlettir. Bir terör örgütüyle eşit değerlendirilerek bu ikisi arasında bir mutabakat varmış, bir anlaşma varmış gibi, bu değerlendirilemez" dedi.
Çelik ayrıca, "PYD'nin oradaki (Suriye'nin kuzeyi) hareketliliği Kürtlerin kazanımlarına dönük bir hareketlilik değildir. PYD'nin oradaki hareketliliği bir terör örgütünün kazanımıdır" ifadesini kullandı.
"BUGÜN PYD'Yİ KULLANANLAR YARIN DAEŞ İLE İTTİFAK YAPACAKLAR"
Çelik, bugün PYD'yi IŞİD'e karşı kara gücü gibi kullanma şeklindeki mantığın, yarın IŞİD'den daha tehlikeli, daha acımasız bir örgüt çıktığında bazılarının IŞİD'i de kara gücü olarak kullanılabileceği anlamına geldiğine işaret ederek, şunları söyledi:
"Bugün PYD'yi kullananlar yarın da DAEŞ ile ittifak yapacaklar manasına gelir bu. Buradaki bizim korumaya çalıştığımız şey hiç kimseyi suçlamadan, herkesi ortak bir duyarlılığa davet ediyoruz. Böyle yaparsanız, terörle mücadele konusunu zayıflatırsınız. Terör örgütleri arasında ayrım güderseniz Suriye'de etnik ve mezhep grupları arasındaki fay kırıklarını, terör örgütleri üzerinden artırırsınız. Ve orada esas olarak ne güvenliği sağlarsanız sağlayın, güvenlik sosyolojisini koruyamazsınız. Bütün bu tabloya baktığımızda DAEŞ ile PYD'nin eşit muamele görmesinin aslında savunduğumuz ortak değerler açısından ortaya konması gereken bir mesele olduğunu görürüz."
"BİRBİRİNİN ALTERNATİFİ OLAN İLİŞKİLER DEĞİL"
Türk-Rus ilişkilerinin normalleşmesi ve bunun Suriye krizinin iyileşmesine yönelik katkılarının ne olabileceği konusunda ise Çelik, Rusya ile ilişkilerin özel bir formatının olduğunu, iki ülke arasında karşılıklı verilen sözlerin tutulmasının güven ortamını tesis ettiğini dile getirdi.
Çelik, "İstenmeyen bir kaza ortaya çıktı. Rus uçağı düşürüldü. Kimliği tespit edilemediği için angajman kurallar çerçevesinde hedef alındı o zaman. Bu, çok büyük sertleşme yaşanmasına rağmen çok hızlı şekilde aşıldı. Karşılıklı olarak yaptırımlar ortaya konuldu ama görüldüğü gibi onlar da hızla kaldırılıyor" dedi.
Rusya ile uçak krizinden sonraki dönemde, Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşmasını savunan pek çok ülkenin, Türkiye'nin yakınlaşmaya başladığı zaman başka konuları gündeme getirmeye başladığını söyleyen Çelik, "Henüz bir şey anlaşılmamış tam olarak. O da şu. Türkiye'nin AB, Rusya, ABD ilişkisi ve İslam dünyası ile ilişkisi birbirinin alternatifi olan ilişkiler değil, birbirini tamamlayan ilişkiler. Dolayısıyla ister AB perspektifi açısından ister Ortadoğu perspektifi açısından bakın Türkiye ile Rusya gibi büyük devletin ilişkilerinin bir kriz içerisinde olmaması bütün dünya için iyidir" ifadelerini kullandı.
İlişkilerin Suriye krizine etkisi konusunda ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde bu konuda Rusya ile pozitif ilerleme sağlamak için son derece ciddi gayretler sarf ettiğini anımsatan Çelik, "Açık ve net. Orada şimdiye kadar Rusya ile olan pozisyonlarımız örtüşen pozisyonlar değil, farklı bakış açılarımız var orada. Ama gelinen noktada, herkesin şunu dikkate alması gerekiyor. Eğer bir müddet daha Suriye'de bu durum devam ederse devletin bütün bir altyapısı kaybolduğu zaman, o saatten sonra orada hangi gücün vekalet savaşıyla destek verdiği, hangi yapının kazandığının bir önemi olmayacak. Çünkü hiç kimse hakim olamayacak o bölgeye. Hiçbir şekilde milli polis ve ordusu kalmamış, meşruiyeti kalmamış bir şeyin bölge ve küresel açıdan yaratacağı güvenlik riski çok büyük bir risktir. Bu güvenlik riski Türkiye'yi tehdit ettiği gibi AB'yi de ABD'yi ve Rusya'yı tehdit eder" değerlendirmesinde bulundu.
Suriye'de ortak güvenlik açısından istikrarlı bir modelin ortaya çıkması gerektiğini vurgulayan Çelik, Cenevre sürecinin etkili bir biçimde işlemesi gerektiğini kaydetti. Bakan Çelik, Cenevre'de toplantılar yapılırken muhaliflerin masaya oturmamasının nedeninin Rus bombardımanının devam etmesi olduğunu hatırlatarak, "İnşallah, önümüzdeki dönemde bu aşılır. Aşılmadığı takdirde oradaki durum daha karmaşık bir hale geliyor. Suriye'nin topyekün bir devlet olarak altyapısının bir daha kurulamayacak şekilde ortadan kalkması demek oranın tam bir kaos coğrafyası haline gelmesi demektir. Eski Afganistan'dan bugüne çok büyük bedeller ödenerek gelindi. Suriye eğer eski Afganistan'a dönerse bölgesel şartlar gereği onun şimdiki Afganistan haline gelmesi mümkün olmaz. O hale gelmesi bile mümkün olmaz" dedi.
BAKAN ÇELİK'TEN AB'YE TEPKİ
Bakan Çelik, Türkiye'nin AB'ye ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan sonra alınabileceğini iddia eden AB Komisyonu Üyesi Günther Oettinger'e de tepki gösterdi. Çelik, Öttinger'in açıklamalarını da "kültürel ırkçılık" olarak niteledi.
Çelik ayrıca, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Mogherini'nin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaptığı açıklamalar hakkında, "Bize namlu doğrultmuşlar, taraflara itidal tavsiye ediliyor. Beni öldürmek isteyen ile bana itidal tavsiye edildiği zaman bu benden yana olmak değildir" diye konuştu.
Çelik, "AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn, 'Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı var' demiş. Türkiye'nin o paraya ihtiyacı yok. İkincisi, Türkiye satın alınabilir bir ülke değil. Hann, bu şekilde konuşarak Türkiye ve AB arasında bir kazanım olarak ortaya çıkmış bu süreci de sabote eden açıklamalar yaptığının farkında olmalıdır" diye ekledi.
(AA)