Türkiye malesef insan hakları ihlallerinde karnesi bir hayli zayıf bir ülke. Özellikle kültürel altyapısızlık, eğitimsizlik, töre gibi nedenlerden dolayı kadınlar şiddet ve tacize en çok maruz kalan kesim. Hani balık baştan kokar derler ya... Siyasetçiler böyle konuşmaya devam ettikçe Türkiye'nin notu da pek yükseleceğe benzemiyor.
24 Kasım 2014'te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eşi Emine Erdoğan ile birlikte katıldığı ve İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'nde Recep Tayyip Erdoğan 'gelişmiş ülkeler'deki kadın hakları savunuculuğunu şu sözlerle eleştirmiştii:
Bugün birçok gelişmiş ülkede kadınların hak mücadelesinin belli kalıplara söylemlere hapsolduğunu görüyoruz. Kadınların hak mücadelesinin eşitlik kavramına takıldığını adalet duygusunu ıskaladığını gözlemliyoruz.
MHP Ankara Milletvekili Mustafa Erdem, Bülent Arınç’ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığına verdiği önergede, “Son yıllarda ülkemizde yerli dizilerde özellikle gayrı meşru çocuk olgusu, çocuk sahibi olan kadının masumiyeti ve mağduriyeti zemininde meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Hükümetinizin bu durumu önlemeye yönelik bir çalışması var mı?” diye sordu. 14 Aralık 2011’de Erdem’in sorusuna cevaben RTÜK Başkanı Davut Dursun yazılı olarak şu açıklamada bulundu:
Dizilerde işlenen marjinal temalar, bunlara ilişkin tespitler yayıncılarla paylaşılmış ve özdenetim için çağrıda bulunmuştur
30 Mayıs 2012 tarihinde Anadolu Ajansı Editör Masası’na katılan Sağlık Bakanı Recep Akdağ çıkarmayı düşündükleri kürtaj yasasıyla ilgili soruları yanıtladı. Tecavüze uğrayan kadınlarla ilgili olarak da şu açıklamayı yaptı:
Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?’ deniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar. Böyle bir yasa çıkarılıp da kürtajla ilgili daha ciddi kısıtlamalar getireceksek mutlaka onun yan tedbirlerini de almak durumdayız.
AKP Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can kadına yönelik şiddet tasarısının görüşüldüğü TBMM Genel Kurulunda 7 Mart 2012’de yaptığı konuşmada şöyle konuştu:
Aile olmadan kadın olmaz, erkek olmaz. Burada bir sıralama yapmak gereği hasıl olacaksa, katılmıyorum ama, bu sıralamada aile ön planda olmalıdır diye düşünüyorum. Sonra çocuklar, sonra kadın, erkek. Eğer eşler arasında sıralamak gerekiyorsa, tabii kadınları öne alalım diyorum. Pozitif ayrımcılık uygulamaları boşanmayı kolaylaştıracak, ailenin çabucak dağılmasına sebep olacak uygulamalara dönüştürülmemeli. Bir denge, tercih yapılması, birey olarak kadının haklarıyla birlikte ailenin hakları ve hukuku muhafaza edilmelidir. Erkeğin otoritesini, egemenliğini kıralım derken feminizme de davetiye çıkarmamak gerekir.
Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir 1995 Mayıs ayında DEP milletvekillerinin tutuklulukları ve insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak Türkiye’yi ziyaret eden Avrupa Parlementosu’ndan üç kadın milletvekilinin ziyaretiyle ilgili 8 Haziran 1995’de gerçekleşen Kilis gezisi sırasında şu cümleleri kurdu:
Ahlaklı siyaseti beceremeyenler, hapisteki hainleri dışarı çıkarmayı birinci madde olarak önümüze getiriyorlar. Avrupa’dan gelen bilmem ne temsilcileri fahişelerin hatırı için biz bu hainleri serbest bırakamayız.
AP milletvekili Claudia Roth bu sözler üzerine hakaret davası açmış ve kazandığı tazminatı kadın örgütlerine bağışlamıştı. Bu tepkiyi seks işçisi olarak çalışan kadınları aşağılamak için değil, kadına yönelik baskı ve şiddete son verilmesi amacıyla gösterdiklerini belirtmişti.
Bağımsız Tunceli Milletvekili Kamer Genç 6 Şubat 2008’de TBMM’de yaptığı konuşmada ‘türban sorunu’nun çözümünü şu şekilde ortaya koydu:
Şimdi bu sorunu çözmenin bir yolu var. Abdullah Gül’ün karısı, Tayyip Erdoğan’ın karısı ve bakanların bütün karıları çıkacaklar başlarının örtüsünü. Başlarının örtülerini çıkaracaklar, diyecekler ki: ‘Ey üniversitede okuyan kızlarımız, vallahi de billahi de bu baş örtüsü İslam dininin bir gereği değildir; biz bunları çıkaralım ve siz de çıkarın, bu memlekette bu mesele hallolsun’ demeleri lazım. Bakın, ben o gün İstanbul’dan gelirken Katar’dan bir hanım gelmişti, kara çarşaflı hanım, Fransızca sordum: ‘Bu revizyon mu, tradisyon mu?’ Kadın dedi ki; ‘Tradisyon, yani gelenekten kaynaklanan giyimdir bu’ Ben size doğrularını söylüyorum. Bunun çözümü odur. İşte, siz de iktidar mensubusunuz, iktidarın sorumluluğu budur, bu iş böyle çözülür.
Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in Yüksek Danışmanı, Çankaya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Doğan Soyaslan 22 Ocak 2003’te TBMM Adalet Komisyonu Alt Komisyonu’nda gerçekleşen Yeni TCK toplantısına katıldı. Tecavüzde evlenme koşuluyla ceza indiriminin tasarıda kalması gerektiğini şu ifadeyle savundu:
Kimse, bakire olmayan biriyle evlenmek istemez. Türk toplumunda tecavüze uğrayan kıza, ‘Madem başına bu iş geldi, evlen’ derler. Bu toplumda, kız kardeşini kaçırıp tecavüz edeni, onunla evlenmezse takır takır vuruyorlar. Bunun aksini söyleyen de sahtekardır. Kaçıran kişi ırzına geçtiği kızla evlenince daha iyi olmuyor mu? Bekareti bozulduysa onunla evlenilmeli. Evlenince de cezadan kurtulmalı.
AKP Ünye Tanıtım ve Medya Başkanı Süleyman Demirci 9 Mart 2011’de Facebook sayfasında şu özdeyişi paylaştı:
Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ise ya satılıktır ya da kiralıktır.
TCK yasa tasarısı hazırlama komitesi başkanlığını yürüten Ord. Prof. Sulhi Dönmezer tasarıda eleştirilen “Namus indirimi”, “Bekaretin ağırlaştırıcı neden sayılması” ve “Evlilikte tecavüz” gibi konulara 19 Kasım 2003 tarihinde Bahçeşehir Üniversitesi’nde verdiği konferans sırasında değindi ve evlilik içi tecavüz hakkında şunları söyledi:
Bu sorunlar aile içinde halledilmeli. Özgürlükçüyüz diye evlilik içinde zorla ırza geçmeyi suç sayarsanız iftiraların önü alınamaz. Bu suç sayılırsa karısı uyurken, cinsel şehvetini karısının üzerinde gideren bir erkek de tecavüzcü sayılır. Kadın kalktığında ‘benim rızamı almamıştı’ diye mahkemeye koşabilir.
4 Aralık 2011’de Saba Tümer’in sunduğu TV programına katılan eski CHP milletvekili ve Halkın Yükselişi Partisi’nin eski Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk, taşıyıcı annelikle ilgili gelen bir izleyici sorusunu yanıtladı. Tümer’in bir kadının bebeğinin olmaması durumunda kocasının spermi kullanılarak başka bir kadının taşıyıcı anneliği aracılığıyla bebek sahibi olabileceğini açıklamasından sonra şu yorumu yaptı:
Müsaade etsin, o kadınla evlensin. İkinci eş olarak, oraya izin var. Oradan çocuk doğsun. Onu niye kabul etmiyor?
Tümer’in bir başka örnek olarak sperm bankasından birçok kadının çocuk sahibi olduğunu belirtmesi üzerine, şunları belirtti:
Sperm bankasından kendi erkeğinin, nikahlısının spremi olursa orada problem yok. Ama başka birinin spermi olursa o piç üretimine girer. … Ben de insan olarak iğrenirim ondan.
Kaynak: http://siyasetendogru.com/