HABER

Türkiye'nin Olimpiyat karnesi

Türkiye'nin tüm spor dallarında katıldığı uluslararası turnuvalarda bazen yükselen bir çizgisi olsa da dönem dönem yakalanan başarıların devamının gelmemesinin sebebi nedir?

Türkiye'nin Olimpiyat karnesi

Selim Gerçeker / Mynet Haber

Galatasaray'ın UEFA ve Süper Kupa başarısı, Türkiye futbol milli takımının dünya üçüncülüğü, Derya Büyükuncu'nun dünya ikincilikleri ve Akdeniz Oyunları'ndaki birincilikleri... Türkiye ve Türkiyeli sporcuların dönemsel başarıları toplumca bizi sevince boğsa da bu başarıların neden istikrarlı biçimde devam etmediği neredeyse hiçkimseyi rahatsız etmiyormuş gibi.

Bir de başarı sandığımız ama sonrasında doping skandalıyla sonuçlanan olaylar var ama onlar başka bir yazının konusu.

Rio Olimpiyatları'ndan sadece tek bir altınla dönemmiz dışında ortalama 3-4 altın veya madalya aldığımız branşlarda kazanılan tek tük madalyalar dışında başarı gösterilemedi.

Twitter'da gündemle ilgili birçok paylaşımda bulunan Demarkesports'un bu yıl ki olimpiyatlardaki performanslarımızı özetleyen listelerine bakalım;

Olimpiyatlarda temsilcilerimiz adına günün sonuçları

A photo posted by De Marke (@demarkesports) on

Olimpiyatlarda temsilcilerimiz adına günün sonuçları

A photo posted by De Marke (@demarkesports) on

Olimpiyatlarda temsilcilerimiz adına günün sonuçları

A photo posted by De Marke (@demarkesports) on

Olimpiyatlarda temsilcilerimiz adına günün sonuçları

A photo posted by De Marke (@demarkesports) on

Taha Akyüz'ün güreşte kazandığı altın, Rıza Kayaalp'ın kazandığı gümüş ve halterde Daniyar İsmayilov'un kazandığı gümüş madalya turnuvadaki en büyük başarılarımız oldu. Bunun yanı sıra başarılarıyla bilinen Potanın Perileri kadın basketbol takımımız çeyrek finalde İspanya'ya elendi. Judo ve atletizmde bronz madalya kazanan Türkiye takımı Her ne kadar sadece bir altınımız olsa da bu olimpiyatlardan da boynumuz bükük şekilde başarısız denilecek bir performansla ayrıldı.

Peki bu başarısızlık sadece Rio'ya mı özel?

Türkiye olimpiyat tarihlerinde toplamda 87 madalya kazandı. BBC'nin de bilgilerini kaynak olarak aldığı OlimpikTurk blogunda yayınlanan istatistiklere göre Türkiye'nin olimpiyatlardaki başarı grafiği bir hayli iç karartıcı.

2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda Türkiye tarihinin en kalabalık olimpiyat kadrosuyla bu oyunlara girdiği için övünüyordu. Ancak istatistiksel olarak Londra Türkiye açısından büyük hayal kırıklığı yarattı.

Grafikte Çin'in altın değeri olan 0,1'in anlamı, 10 atlet başına 1 altın madalya anlamına geliyor. Yani tarihinin en kalabalık kadrosuyla olimpiyatlara katılan ülkemiz, diğer ülkelerin bir hayli gerisinde kalıyor.

İkinci grafikteyse atlet başına düşen madalyaları görüyoruz. Evet yanılmıyorsunuz ikinci grafikte Çin’in 0,23 olan değeri yaklaşık 4 Çinli atletten birinin madalya ile ülkesine döndüğü anlamına geliyorken bu oran ülkemizde yine bir hayli düşük.

Normale bakıldığında madalya sıralamasında Turkiye 32. sırada tamamlıyor Londra Olimpiyatları'nı... Ancak atlet başına altında Türkiye 39. sırada (57 atlete 1 altın), atlet başına madalyada ise 68. sırada (23 atlete 1 madalya ) fakat ekleyelim bu istatistikler içinde doping sonrası geri alınan madalyalar da var...

Peki tarihimize baktığımızda durum nasıl görünüyor?

Yayınlanan bir başka grafikte Türkiye'nin Olimpiyat tarihinde aldığı madalyaları görüyoruz.

Yazının başında bahsettiğimiz istikrarsızlık bu grafikte iyice görünür.

Aynı kaynaktan verilen istatistiklere göre 2012 Londra’nın Türkiye için gerek toplam madalya, gerekse sporcu başına madalya açısından 1988 Seul'den beri en kötü olimpiyat olduğunu gösteriyor. Kalabalık bir kafile ile katılması maalesef başarılı olduğumuz anlamına gelmiyor. Toplanılan madalya sayısındaysa Sydney ile aynı sayıyı Londra'da kazanan Türkiye, Londra'dan farklı olarak Sydney'de 3 altın madalya kazanmıştı.

Bu başarısızlığın sebebi ne?

OlimpikTurk'teki haberde Türkiye'nin bireysel çabalarla tesadüfi olarak başarılı sporcular çıkardığı yazıyor. Kaynağa göre eğer Türkiye madalya listesinde daha yukarılara tırmanmak ve orada kalmak istiyorsa, bunun yolunun sadece uzun soluklu bir sporcu yetiştirme perspektifini oturtmaktan geçtiğinin idrak edilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Bu konu hakkında bir başka görüşse Dr. Özgür Bolat 'ın Hürriyet'de yer alan yazısında mevcut. Özgür Bolat olimpiyatlara sporcu yetiştiremememizin sebebi olarak dünyada yetenek gelişim modellerinin çoktan değiştiğini 2012'de yazmış olduğu yazısında vurguluyor. Bolat'a göre yetenek geliştirme modeli, karakter gelişimi modeline dönüştürüldü.Karakter gelişimi, karar verme süreçlerinin adımlarına bağlı:

1. Durumu algıla

2. Sana göre en yararlı ve doğru olanı seç

3. Eyleme geç ve disiplinli şekilde eylemi sürdür.

Dünyada genelde ikinci adımın hakim olduğu süreçlerde ülkemizde birinci adımdan kaybediyoruz. Bolat yazısında sporcuların algılarını ve zihinsel süreçlerini güçlendirecek çok sayıda spor psikologlarına ihtiyacımız olduğunu vurguluyor.

Diğer ölçütlere bakacak olursak olimpik bir sporcunun yılda en az 7 bin saat antrenman yapması gerekiyor. Şampiyonlar ise 10 bin saatin üstünde antrenman yapıyor.

Türkiye'de bir sporcunun bu saatleri doldurması mümkün mü?

Maalesef çok özel sartlar dışında değil. Bunun da sebebini okul ve eğitim sistemi olarak gösteriyor Özgür Bolat.

Örneğin, tenise başlayan 8 yaşındaki bir öğrenci haftada sadece 6-8 saat antrenman yapabilir. Çünkü okulu ve dershanesi var. Bu da yılda 312 ile 416 saat yapar. Ama olimpiyata hazırlanan bir öğrenci yılda en az 1.000 saat antrenman yapmalı ve bu durumda 7 yıl sonra hazır hale gelir. Bu eğitim sisteminde şampiyon yetiştirmek mümkün değil.

Özgür Bolat'ın yazısının haricinde bir de Türk sporcuların bunu meslek olarak görmesi psikolojik anlamda sporcuları etkiliyor. Birçok ülkede devlet tarafından bakılan sporcuların yanı sıra hayatını sürdürmek için farklı işler yapmak zorunda olan sporcularımız da var.

Bir de işin yatırım kısmı var. 3 tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizden ister istemez deniz sporları yapılıyor ancak olimpiyat tarihimizde elle tutulur deniz sporlarında başarımız neredeyse hiç yok. 2008 Pekin Olimpiyatlarından sonra bu konu hakkında konuşan dönemin Yelken Federasyonu Başkanı Nazlı Nilüfer İmre: ''Yelken, Türkiye'de hiç ilgi görmeyen bir spor. Türkiye, denize sırtını dönmüş bir ülke. Denizci olmayan bir ülkeyiz. Bu nedenle denizde başarı beklemek zor. Bu ülkede deniz sporlarına yatırım yapılmıyor'' sözleriyle sıkıntısını dile getirmişti.

Kaynaklar:

En Çok Aranan Haberler