ERZURUM (İHA) - Ezgileri ve sözleriyle Türk milli kültürünün özünü oluşturan halk türkülerinin, nesilden nesle ulaşan ilginç hikayeleri bulunuyor. Gelin gittiği köyde tam 7 yıl anne-babasını göremediği için sıla özlemini, 'Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar' türküsü yakarak gidermeye çalışan Zeynep'le, kendisine devamlı gül getiren oğlunun vebaya yakalanıp ölmesi üzerine elinde bir demet kırmızı gül ve dilinde "Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet. Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı..." diye ağıtlar yakıp dağlarda gezen annenin hikayesi, işte bu türkülerde buluşuyor.
İHA muhabirinin, internette yer alan " www.turkuler.com " adlı siteden derlediği bilgilere göre, nesilden nesle günümüze kadar gelen türkü hikayelerinden birkaçı şöyle:
"Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar: Çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. 16'ya yeni bastığında Zeynep'i, köylerindeki bir düğüne gelen Ali isimli bir genç görür ve çok beğenir. Köyüne döndüğünde hemen dünür gönderir. Zeynep'i, Ali'ye verirler ve hemen düğünleri yapılır. Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arasında 3 gün 3 gecelik mesafe vardır. Zeynep, anne, baba ve kardeşini tam 7 yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır, köyün büyük tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak, kendi köyüne doğru, kendi yaktığı türküyü için için mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışır. Kocası, Zeynep'in özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki, eski sevgisi de pek kalmadığından Zeynep'i horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve horlanma Zeynep'i yataklara düşürür. Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için, köyden gelip geçenler anasının, babasının çağrılmasını ister. Başka çaresi kalmadığını anlayan kocası da, kaynanası ve kayınbabasına haber vermeye gider. 3 gün 3 gece süren bir yolculuk sonrası köye ulaşan anne-baba, Zeynep'i yatakta bulur. Perişan halde olan Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Anne ve babası da türküye eşlik eder. Çevrelerindeki bütün köy kadınları duygulanıp ağlarlar. Zeynep, hasretini giderir; ama çok geç kalınmıştır. Bir daha iyileşemez ve ölür."
HASRETİN KIZARAN YÜZÜ
"Kırmızı Gül Demet Demet: Hikayeye göre, annesinin tek oğlu Mehmet, Erzurum yöresinde yetiştirdikleri ürünleri, bugünkü Ermenistan'ın başkenti, o dönemler önemli ticaret merkezi olan Revan'a (Erivan) kervan ile götürüp satmaktadır. Karayağız, güçlü kuvvetli Mehmet, annesine her akşam bahçelerinden derlediği gül demetini getirir. 'Sevgi ve saygı' ifadesi olan gül demetini anne duvara asıp kurutur, onlara baktıkça oğlunu görür gibi olur. Ancak vebaya yakalanan Mehmet, Revan'da ölür ve bir çalı dibine gömülür. Bir Mehmet değildir ölen, kervanın çoğu da bu amansız hastalıktan kurtulamaz. Ağır ağır Erzurum'a giren kervanı, analar, babalar, yavuklular meraklı gözlerle beklemektedir. Mehmet'in anası durumu öğrenince, deli olup dağlara düşer. Elinde bir demet kırmızı gül, dilinde "Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet. Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı..." diyerek ağıtlar yakıp dağlarda gezer durur."
"Hem Okudum Hem de Yazdım: Çorum'un Osmancık İlçesi'nin Hacıhamza Kasabası'nda 1930'lu yıllarda meydana gelen olayın ardından yakılan türkünün hikayesi ise şöyle:
Kasabanın köklü ailelerinden birinin oğlu Mehmet, geniş omuzlu, kaytan bıyıklı, iri kıyım delikanlıdır. Çevresinde yaptığı iyilikler sebebiyle sevilen Mehmet Bey, yeni evlendiği eşiyle çok mutludur. Bir süre sonra oğlu olan Mehmet Bey'in mutluluğu daha da artmıştır. Çorum'dan gelen telgraf sonrası, 'Hükümet teli. Bir iş için çağırıyorlar' diyen Mehmet Bey, 'Sana, anama da bir şeyler alırım şehirden' diyerek, bir adamıyla yola çıkıyor. Yolları eşkıya tarafından kesilen Mehmet Bey, kaçışın zor olduğunu görüp, teslim olur. Ancak parasını, silahını, atlarını vermek işine gelmediği, için olayı gurur meselesi yapar. Bir anda kendini yere atıp, adamıyla birlikte vuruşmaya başlar. Kurşunları bitince, "teslim ol" çağrısını yapan eşkıyanın kurşunuyla ölür, adamı da ağır yaralanır. Haber kasabaya ulaşınca, annesi, eşi, hısımları (Hem okudum hem de yazdım) türküsüyle ağıt yakar.
Ümitsiz Aşkın Türküsü: Sözlüsünü göremeyen bir gencin yaktığı türkünün hikayesi ise şu şekilde anlatılıyor:
Komşu kızıyla beşik kertmesi olan bir genç, askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'ın Akdağmadeni'ne gelir. Sözlüsünün ailesi kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar. Pencereden gördüğü incir ağacından ilham alarak, "Hastane önünde incir ağacı" türküsünü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan genç, hastanede ölür ve İstanbul'da defnedilir."