HABER

TÜSİAD: Türbana özgürlük

TÜSİAD’ın Anayasa’sında, hazırlanması ihtimal Yeni anayasanın, başörtüsü ile ilgili görüş ayrılıklarının çözüme kavuşturulmasında bir fırsat olarak değerlendirilebileceği ifade edildi.

İSTANBUL (ANKA) - Yeni Anayasa’da üniversite öğrencilerinin, milletvekillerinin, öğretim üyelerinin ve belli kurallar dâhilinde kamu görevlilerinin başörtüsü kullanmalarına engel bir gerekçenin bulunmadığı belirtildi.

İstanbul’da gerçekleştirilen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda TÜSİAD’ın girişimiyle başlatılan “Yeni Anayasa Yuvarlak Masa Toplantıları Dizisi”nin sonuçları açıklandı. Açıklanan “Yeni Anayasa Sürecinin 5 Temel Boyutu” başlıklı çalışma, akademisyenler ve kanaat önderlerinin katılımıyla 2 Kasım 2010-1 Mart 2011 tarihleri arasında düzenlenen yuvarlak masa toplantılarında yapılan tartışmalardan çıkan sonuç raporlarını ve toplantıların eş koordinatörlüğünü üstlenen Prof. Dr. Ergun Özbudun ve Prof. Dr. Turgut Tarhanlı’nın yorum ve değerlendirmelerini içerdi. Yeni anayasanın yapım yöntemi hususunda iki ana görüşün ortaya atıldığının belirtildiği taslakta, bir grup katılımcının, yeni anayasanın taslak metninin, örneğin “Anayasa Meclisi” şeklinde adlandırılabilecek, salt yeni anayasanın yapım sürecinde görev yapacak bir organ tarafından hazırlanmasını, taslak metnin sonradan olağan yasama aşamalarından geçirilmesini önerdikleri belirtildi. Diğer bir grup katılımcının ise bu öneriye katılmadığı ve yeni anayasanın en başından itibaren olağan yasama sürecinden geçirilmesini savunduğu ifade edildi. Bu ikinci görüşteki katılımcılar içinde ise, daha önceki anayasa değişiklik tekliflerinin hazırlanmasında uygulanmış olan “Partiler Arası Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını önerenler de yer aldı. Üçüncü bir model olarak ise, olağan yasama meclisinin onayına sunulmaksızın, doğrudan halk tarafından seçilen geniş temsile dayalı bir kurucu meclis tarafından Anayasanın yapılması önerildi.

-“SEÇİM BARAJI DÜŞÜRÜLSÜN”-

Türkiye’nin mevcut politik şartlarında, ancak 2011 milletvekili genel seçiminden sonra yapılması beklenebilecek olan yeni anayasanın yapım sürecinin kolaylaştırılması için, “güven arttırıcı tedbir” olarak adlandırılabilecek bir dizi tedbir alınması gerektiğinin vurgulandığı çalışmada, güven arttırıcı tedbir olarak yapılması gerekenler sıralandı. Milletvekili genel seçiminde geçerli olan yüzde10'luk ülke barajının yüksek olduğu ifade edilirken, 2011 seçiminde daha düşük bir baraj uygulanmasının yeni anayasayı kabul edecek parlamentonun temsil gücünü arttıracağı ifade edildi. Seçim barajının düşürülmesinin yeni anayasa yapım sürecinin olmazsa olmaz bir koşulu olarak görüldüğü ve yeni Anayasayı yapacak bir meclisin seçiminde barajın tamamen kalkması gerektiği de Çalışmada dile getirilen başka bir konu oldu.

-İFADE VE ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNE VURGU-

TÜSİAD, yeni Anayasa önerisinde ifade özgürlüğünü sınırlayan ceza mevzuatındaki bir dizi kanun hükmünün değiştirilmesini ve yeni anayasa tartışma sürecinin, ifadenin özgür olduğu bir atmosferde cereyan etmesi gerektiğini belirtti. Örgütlenme özgürlüğünün de, aşırı sınırlamalardan arındırılması ve özellikle siyasi partiler mevzuatının liberalleştirilmesi istendi.

-MECLİS VE ÜNİVERSİTELERDE TÜRBAN SERBESTİYETİ-

Yeni anayasanın, başörtüsü ile ilgili görüş ayrılıklarının çözüme kavuşturulmasında bir fırsat olarak değerlendirilebileceğinin ifade edildiği çalışmada, üniversite öğrencilerinin, milletvekillerinin, öğretim üyelerinin ve belli kurallar dâhilinde kamu görevlilerinin başörtüsü kullanmalarına engel bir gerekçenin bulunmadığı söylendi. Bununla birlikte hâkim, savcı, polis, asker gibi devletin egemenlik yetkisini doğrudan kullanan ve tarafsızlığın öne çıktığı meslekleri icra eden kamu görevlilerinin; çocukların etkiye açık olmaları nedeniyle okulöncesi eğitim, ilk ve ortaöğretimde görev yapan eğitimcilerin; reşit olmamaları sebebiyle, üniversite öncesi eğitim alan öğrencilerin din veya inancı belli eden simgeler taşımasının uygun olmadığı belirtilirken, mesleğin gerektirdiği kılık kıyafet zorunlulukları (güvenlik, hijyen vb.) bulunan alanlarda da bu zorunluluklara uygun giyinilmesinin öngörüldüğü söylendi.

-ŞERİAT İSTEYEN PARTİYE KAPATMA CEZASI-

Yeni Anayasa çalışmalarına katılan katılımcıların bir kısmı, tüzük ve programda yer alan ifadeler sebebiyle doğrudan doğruya kapatma yaptırımı uygulanmaması gerektiği görüşünde buluştu. Bu katılımcılara göre, tüzük ve programda yer alan ifadeler, ancak bu ifadelerin tadiline işaret eden bir uyarının gereğinin yerine getirilmemesi üzerine, kapatma davasına konu olabilmeli. Üstelik hangi ifadelerin davaya esas teşkil edeceği konusunda uluslararası standartlar ölçü oluşturmalı. Ayrıca katılımcılar kapatma davasını TBMM'nin harekete geçirmesi ve bu işlemden sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın dava açabilmesi usulünü önerdi. Bir diğer öneri, siyasi partilere uygulanabilecek kapatma dışı yaptırımların çeşitlendirilmesi oldu.

Diğer bir grup katılımcı ise, tüzük ve programların kapatma yaptırımına yol açabileceği görüşünü ileri sürdü. Bu görüşteki katılımcılar, siyasi partilerin şiddeti teşvik etmemesi veya şiddeti uygulamaması gereğinin yanında, amaçlarının ve bu yönde kullandığı araçların da demokrasi ile uyumlu olması gerektiğini belirtmiş ve faaliyetlerinin sınırı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin benimsediği ölçütlerin seçilmesini önerdi. Bu bağlamda siyasi partiler şeriatı, faşizmi, diktatörlüğü, ırkçılığı, ayrımcılığı savunamaması, nefret söylemine başvuramaması gerektiği ifade edildi. Kapatma kararı verilmeden önce uyarı yapılarak, siyasi partinin tüzük ve programında değişiklik yapma imkanı verilmesine bu görüşteki katılımcılar da katıldı.

-“ZORUNLU DİN DERSİ YENİ ANAYASA’DA YER ALMASIN”-

Yeni Anayasa’da din eğitimine ilişkin özel düzenlemelerde uluslararası standartların esas alınması gerektiği ifade edilerek, Devlet’in, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde anne ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı göstermesi gerektiği dile getirildi. Söz konusu haklar kapsamında, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ilköğretim okullarında zorunlu ders olarak yer alması hükmünün yeni anayasada yer almaması gerektiği vurgulandı.

Katılımcılar, zorunlu din dersi uygulamasının kaldırılması gerektiğinde fikir birliğine vardı. Katılımcıların bir kısmı, bu önerinin ötesine geçerek örgün eğitimde din dersi verilmemesini önerirken; diğer katılımcılar ise, din dersinin seçmeli dersler havuzunda yer almasını önerdi.

Din derslerinin örgün eğitimden tamamen kaldırılması durumunda, din eğitiminin hangi yöntemle verilebileceği konusunda ise farklı görüşler dile getirildi. Din eğitimini devlet aracılığıyla imam hatip okulları, ilahiyat fakülteleri ve daha alt düzeydeki Kuran kursları ile devam edebileceği, ancak söz konusu kurumlarda verilen eğitimin Sünni İslam öğretisiyle sınırlı olması nedeniyle dini eğitimin sivil toplum kuruluşlarına da bırakılabileceği önerisi getirildi.

-YEREL YÖNETİM REFORMU-

Yeni anayasa ile yerel yönetimlerde yapılması gereken reformlar arasında harcamaların merkezi hükümet ve yerel birimler arasındaki paylaşım oranı, valilerin il özel yönetimlerindeki etkisi, Kalkınma Ajansları'nın özerkliği gibi konuların anayasal değişiklik olmadan da gerçekleştirilebileceği belirtildi.

Yerel yönetim reformu kapsamında yerel birimlerin, nüfusun sosyolojisi ve coğrafi dağılımı göz önünde bulundurularak birkaç ilin birleşmesinden meydana gelecek bölgeler şeklinde düzenlenebileceği ifade edildi. Kalkınma ajanslarının güçlendirilerek bölge idarelerine bağlı olarak faaliyetlerini sürdürebileceği ve il valilerinin yetkilerinin sınırlandırılabileceği önerilen bir diğer konu oldu.

Bölgelerin gelirlerinin kısmen merkezi bütçeden ayrılacak fonlarla, kısmen de söz konusu bölgenin vergilendirmesiyle elde edilecek gelirlerden karşılanabileceği ve birçok hizmetin uluslararası örneklerden hareketle belirli ölçülerde bölge idaresine bırakılabileceği dile getirildi.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesini düzenleyen yeni anayasa hükmünde hak eksenli bir yaklaşımın benimsenmesinin yanı sıra ombudsmanlık müessesesi içinde de yerel yönetimlerden sorumlu bir birim oluşturularak bu kuruma etkinlik kazandırılması önerildi.

-BAŞKANLIK SİSTEMİ, YILLAR ALABİLECEK BİR SÜREÇ-

Başkanlık sistemlerinde halkın seçtiği başkanın, yürütme gücünün yegâne sahibi olduğu ifade edilerek, başkanın siyasal sistemin en güçlü aktörü olduğu izlenimini uyandırdığı söylendi. Başkanlık sistemine geçiş önerisinin gerekçelerinden biri olan “güçlü yürütme” tezinin de, iki açıdan uygun görülmediğinin ifade edildiği çalışmada, Türkiye’de mevcut sistemdeki Başbakan’ın hem yasama hem de yürütme organına hakim olarak başkanlık rejimindeki bir başkandan daha fazla yetkiye sahip olduğu vurgulandı. ABD'de başkanların sanıldığı gibi süper yetkili ve çok güçlü olmadığının ifade edildiği çalışmada, ayrıca yürütmeyi daha da güçlendirecek her adımın, 1982 Anayasası'nın yürütme organını güçlendirme anlayışı ile aynı doğrultuda olacak ve yeni anayasanın 1982 Anayasası'ndan kopuşu ifade etmesi iddiasını da etkisiz kılacağı ifade edildi. Ayrıca, Başkanlık sistemine geçişin, idarenin ve yürütme organının yapısının bu sisteme uyarlanmasını gerektirdiği, bunun kapsamlı ve yıllar alacak bir süreç ve ülkenin temel birçok sorunun çözümünü ikinci plana atabilecek nitelik taşıdığı vurgulandı.(ANKA)

En Çok Aranan Haberler