Uf(u)kumuz Kararınca
Dostluklar da fidanlar gibidirler. Toprak altında mücadele ettikleri, hayata tutundukları, savaştıkları zamanlar vardır. Her dostlukta yıllarca, aylarca, günlerce, saatlerce hatta dakikalarca emek vardır. Bizim Ufuk’la olan kardeşliğimiz, dostluğumuz tâ çocukluğumuza uzanır.
İmkansızlıklar içindeki aynı köyün aynı yollarının tozunu yutmuşuzdur. Aynı çamurda oynamış, aynı toprak sahada dizlerimiz kanayıncaya kadar mücadele etmişizdir. Sağ ve sol ayaklarından ikisine de hakimliği kısa boyuyla mükemmel futbol oynaması, akıl dolu vuruş ve paslarıyla o bizim önce toprak sahalarımızın sonra da halı sahalarımızın yıldız kişiliğiydi.
Hayat herkesi olduğu gibi bizi de savurdu ve üniversite yıllarımda uzak kaldık. Sonra hayat bizi bir kere daha toparladı ve sarmaladı. Hayatlarımızı aynı şehirde devam ettirmeye başladık. Otuzbeş yıllık dostluğun temelinde o ciddi, sakin, soğukkanlı ve beyefendi kişiliğin katkısı da vardı. O kadar yıllık zamanda kardeşleriyle ters düşebilen, tartışabilen insanlar olarak biz onunla bir kere bile tartışmadık. Bir kere bile kalplerimiz kıracak sözler etmedik.
Bundan yaklaşık beş ay önce dilinde bir yara çıktığını duyduğumda kendisini ziyarete gitmiş ve kendisiyle kısa sohbetten sonra tedaviye gittiğini ve iyileşeceğini duyduğumda mutlu olmuştum. Kardeşim gibiydi… Evimize yakın evi melek gibi üç kız çocuğuyla her zaman seviyeli, kaliteli ve ne yaptığından emin bir yaşam tarzı vardı. Her şeyden önce ortaklarıyla belirlediği bir hedefleri vardı ve o hedefe doğru bıkmadan, usanmadan, mücadele ederek devam ediyorlardı.
Aradan çok zaman geçmeden evinin önünde başka bir araba görünce şaşırmış ve arabayı sorduğumda Ufuk’un hastahaneye daha kolay gidip gelebilmesi için yeni bir araba alındığını öğrendiğimde işin çok daha ciddi boyutlara ulaştığını sezmem zor olmadı. Otuzbeş yıllık arkadaşımın gözümün önünde eriyip bittiğini görmek beni mutsuz ediyordu. Onu tanımayan birçok arkadaşıma başka bir arkadaşım rahatsız dediğimde benim neden bu kadar önem verdiğimi anlamamış hatta fazlasıyla yoğun olduğunu düşünmüş olabilirler.
Zaman Ufuk’umuzu bir değirmen gibi öğüttü. Öyle ki bundan beş gün önce hastahanede ziyaret ettiğimde artık her şey için çok geç olduğunu sadece ölümün vaktinin ensemizde olduğunu anlamıştım. Ziyaretimden bir gün sonra kara haberi bekler olmuştum. Bir iftar davetimi bir başka sebepten diğer daveti ise bu haberi beklediğim gerekçesiyle iptal ettim. Tâ ki bu pazar günü kız kardeşimin telefonla haber vermesiyle ensemizdeki ölümün artık ağzımızdan çıkarak kendisini gösterdiğini gördük.
Ufuk ehl-i tarik bir arkadaşımız olmakla kalmamış ve inandığının gereğini hayatına en güzel uygulayan arkadaşımızdı. Ona verilmiş bir sözüm vardı. Bir diğer arkadaşımız Erhan’la birlikte bir akşam sohbetine gittikleri bir anda arabalarıyla yanımda durdular ve beni de davet ettiklerinde ‘sana söz veriyorum bir sonraki davetinde ben de katılacağım’ demiştim. Şimdi verdiğim sözü O olmadan yerine getirecek olmanın hüznünü hissediyorum.
Şimdi bu yazıyı okuyan arkadaşlarımdan ricam; gözlerini kapasınlar en iyi arkadaşlarından birinin bu dünyadan göçtüğünü düşünsünler ki benim halet-i ruhiyemi anlayabilsinler.
Toprağın bol, kabrin cennet bahçelerinden bir bahçe olsun benim güzel kardeşim.
Bekir Kale Ahıskalı
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz