Tıp biliminde ve teknolojide geldiğimiz yere bakınca bazı hastalıkların hala tam olarak anlaşılmamış olması pek de inandırıcı gelmiyor ama gerçek şu ki; doğadan uzaklaştıkça vücudumuzun doğasını da bozduk. Eskiden vücudumuza dışarıdan giren yabancı canlılar (bakteri, virüs) bizi hasta ederken, günümüzde tehlike kendi içimizden, bağışıklık sistemimizden geliyor.
Modern çağın yaşam biçimlerimiz ve özellikle beslenme alışkanlıklarımız üzerinde yarattığı değişim ne yazık ki vücudumuz tarafından pek de hoş karşılanmadı. Artık biliyoruz ki kronik hastalıkların büyük bir çoğunluğu -hatta en ilgisiz gibi görünenleri bile- temelde sindirim sistemimiz verimli çalışmadığı için. "Bağırsaklar 2. beynimiz" tanımlaması her geçen gün daha fazla bilim adamı tarafından kabul görüyor ve dillendiriliyor. Kolit de, günden güne adını daha sık duyduğumuz, bilim insanlarını en çok meşgul eden hastalıkların başında geliyor. Henüz sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte beslenmeyle olan yakın ilişkisi ve genetik faktörler üzerinde duruluyor.
Kalın bağırsağın (kolon) iltihaplı bir hastalığıdır. Karında şişlik ve ağrıya, kanamaya sebep olur. Ömür boyu sürer ve yaşam kalitesini ciddi oranda düşürür.
Kalın bağırsak, karın boşluğunda yer alır. İnce bağırsağın bittiği yerde başlar ve anüste son bulur. Ortalama 2 metre uzunluğundaki kalın bağırsağı, ince bağırsağı içine alan bir çerçeve gibi düşünebilirsiniz. Kalın bağırsağın boğumlu bir yapısı vardır ve iç yüzeyi mukoza ve submukoza denen kaygan bir salgıyla kaplıdır.
Bu kayganlık, atıkların kolayca anüsten dışarı atılmasını sağlar. Ülseratif kolit hastalığında iltihap sebebiyle kalın bağırsağın içini örten mukoza ve submukoza tabakalarında ülserler (yara) oluşur. Bu yaralar sindirim sistemindeki diğer organları etkilemez, sadece kalın bağırsakta bulunurlar. En çok kalın bağırsağın anüse yakın kısmı olan rektumda ve inen kolon denen ve karın boşluğunun sol tarafında bulunan kısmında görülür. Hastalık iltihabın ve ülserlerin kalın bağırsakta bulunduğu yere göre değişik isimler alır;
Hastalık sindirim sistemindeki diğer organlara geçmediği gibi kişiden kişiye de bulaşmaz. Bugün hala kolitin tek başına bir hastalık mı olduğu yoksa başka hastalıkların bir sonucu olarak mı ortaya çıktığı konusunda bir fikir birliği sağlandığını söyleyemeyiz. Her yaşta ve cinsiyette görülmekle birlikte yaygın olarak 20 ila 40 yaşları arasında görülür. Ülkemizde çok yaygın bir hastalık olmamasını, batı toplumlara nazaran hala az da olsa geleneksel beslenme alışkanlıklarımızı koruyor olmamıza bağlayabiliriz. Sıklıkla crohn hastalığıyla karıştırılır. Etkili bir tedaviyle hastaların hayatlarına normal bir şekilde devam etmeleri sağlanabilir.
Kalın bağırsağın görevlerinin başında, sindirim sistemindeki katı atıklardan geriye kalan suyu emerek yeniden kana döndürmek gelir. Kolonun yani kalın bağırsağın yüzeyini kaplayan mukoza tabakası iltihaplı olduğu için, emilim sağlıklı yapılamaz. İltihap ayrıca doku harabiyetine sebep olur ve yaralar meydana gelir. Kolite yol açan kesin bir sebepten bahsedilemiyor ama tıbbın bugün geldiği noktada çeşitli risk faktörleri ortaya konuyor. Hastalığın sebebi her insanda farklı olabilir de diyebiliriz.
Giderek daha fazla kabul gören bu görüşe göre, geleneksel beslenme biçiminden uzaklaştıkça tüm sindirim sistemiyle birlikte bağırsakların çalışma sistemi de bozulur. Sağlıksız beslenme sindirim için kullanılan enzimlerin azalmasına ve yavaşlamasına sebep olur.
Bir yönüyle yine beslenmeye bağlı bir faktör olarak immün sistem reaksiyonlarından söz edilebilir. Bağırsak emiliminin azalması, besinlerden gereken faydayı sağlamamızı engeller. Mide asidi ve diğer sindirim salgılarının yapılarındaki bozulma vücut tarafından adeta bir tehdit gibi algılanır. Bu durumda bağışıklık sistemi devreye girer ve bölgede inflamasyon meydana getirir.
Ailesinde kolit öyküsü bulunanların hastalığa yakalanma riskinin yüksek olduğu görülür. Hastalıkta genetik faktörlerin varlığı kuvvetli olmakla birlikte henüz bu genlerin hangileri olduğu bulunamamıştır. Fakat öyküsünde kolit olan kişilerin gerekli tetkikleri yaptırmaları şarttır.
Sigara, aşırı alkol tüketimi gibi zararlı alışkanlıklar, hava kirliliği ve stresin de kalın bağırsakta kolit oluşumuna sebep olduğu görülür. Bilinçsiz ilaç kullanımı da çevresel bir faktör sayılabilir. Örneğin, son yıllarda giderek artan ve yerli yersiz kullanılan antibiyotiklerin, aspirinin, doğum kontrol haplarının, kalın bağırsakta kolite sebep değilse de şiddetini artıran birer faktör olabildiği görülür.
Kimi virüs ya da bakteriler bağışıklık sistemine yerleşebilir. Bu bakteri ve virüsler bağışıklık sisteminin iltihabik reaksiyonuna sebep olabilir. Önemli ve dikkate alınması gereken bir durumdur.
Hastalık bazen belirtilerin çok şiddetli olduğu alevlenme dönemleri geçirir. Bazen de adeta hiç yokmuş gibi sessiz bir hal alır. Belirtiler, ülserin olduğu yere göre de değişiklik gösterir. Hastalık bazen direkt sindirim sistemiyle ilgili olmayan, başka organlarda görülen belirtilere de sebep olabilir.
En sık ve çoğu zaman ilk görülen belirti karın ağrısıdır. Genellikle kramp şeklinde ağrılar olur ve çoklukla karın boşluğunun sol tarafında belirir. Tek başına karın ağrısı kolit için yeterli bir bulgu değildir ama beraberinde ishal ve kanlı-mukuslu dışkılama akıllara önce koliti getirir.
Karın ağrısıyla birlikte en sık rastlanan belirti ishaldir. Artan iltihap ve ülserler kalın bağırsağın içini kaplayan mukoza tabakasının özelliğini bozar. Mukoza kalın bağırsağa gelen atıkların suyunu emme kabiliyetini kaybeder. Bu da dışkı miktarını artırır ve kıvamını gevşek yapar. İltihabın rektumda bulunduğu durumlarda dışkılama ihtiyacında artış gözlenir.
Kalın bağırsak yüzeyinde oluşan ülsere ait deri parçaları ve iltihap dışkıyla dışarı atılır. Bu da dışkıda kan ve mukus görülmesine sebep olur. Genelde hastalar bu durumda telaşa kapılabilir.
Kanama çok sık karşılaşılan bir durum olduğundan beraberinde kansızlık sorununu da getirir. İltihap ve ülserler bağırsak florasını tahrip ettiği için, özellikle demir ve B12 emilimi de azalır. Bu da kansızlığın sebepleri arasında yer alır.
Hastalar özellikle hastalığın şiddetlendiği dönemlerde bazı yiyeceklerin şikayetlerini artırdığını düşünerek yemek yemekten çekinirler. Aksi durumda yemek isteseler de vücutları bunu kabul etmeyebilir. En tehlikeli belirtiler arasındadır. Çünkü vücut bu gibi durumlarda dirençsiz kalır.
Ateş, vücudun inflamasyona (iltihap) verdiği doğal bir tepkidir. Hastalığın şiddetli seyrettiği dönemlerde görülür. Hasta havale tehlikesine karşı kontrol altında olmalıdır.
Sindirim salgılarında iltihabın sebep olduğu değişim mide bulantısına sebep olabilir. Mide bulantısını aynı zamanda kusma takip eder. Durum kronikleşen bir hal alırsa acil tedavi gerekir.
Kansızlığın doğal bir sonucu olarak halsizlik ve yorgunluk görülebilir. Kanamaların yoğun olduğu aktif hastalık döneminde eklem ağrıları da kanamaya eşlik edebilir. Bu belirti ancak tedavi yöntemleri ile geçebilir.
Vücudumuz kalın bağırsaktaki iltihapla mücadele etmek için çeşitli salgılar üretir. Hastalığın kronik bir seyir göstermesi yani sürekliliğinin olması bu salgılara vücudun başka yerlerinden tepkiler gelmesine sebep olur.
Bu belirtiler kolit tedavi edildiğinde ortadan kalkar. Fakat safra yollarını etkileyen iltihabın sebep olduğu hasar düzelmez. Bu hasar çok ender rastlanan bir durum olsa safra yollarında kanser gelişimine sebep olabilir.
Her hastalık için başarılı bir tedavinin ilk adımı, vücutta alışılmışın dışında değişiklikler olduğunda vakit kaybetmeden bir doktora danışmak. Kolit hastalığı için karın ağrısı ve beraberinde kanlı ishal olması yeterince belirgin bir bulgudur. Bu şikayetlerle bir gastroenteroloji doktoruna gittiğinizde doktorunuz sağlıklı bir tanı koyabilmek için fizik muayenenin ardından bazı tetkikler ister. Bazı parazit ve bakteriler benzer bulgulara sebep olduğundan önce bu ihtimallerin değerlendirilmesi için dışkı tahlili yapılır.
Kanamaya bağlı olarak kansızlığın boyutları ve özelliklerinin anlaşılması için de çeşitli kan tahlilleri istenir. Bu tahliller ülseratif kolit hastalığını işaret ediyorsa doktorunuz kalın bağırsağın içini kaplayan mukoza tabakasını endoskopik olarak incelemek ister. Çoğu merkezde hafif ama çok etkili anestezikler eşliğinde son derece kolay ve ağrısız biçimde uygulanan kolonoskopi işlemiyle gerekirse kalın bağırsak yüzeyinden doku örneği alınır ve incelenir. Bu inceleme sonunda doktorunuz kesin olarak tanıyı koyabilir ve tedavinizi planlar. Seçilecek tedavi yöntemi hastaların fiziksel özelliklerine, yaşam biçimlerine, hastalığın süresine ve şiddetine göre değişir.
İlaçlarla ancak şikayetler giderilebilir, hastalık tam olarak tedavi edilemez. Hastanın yaşına, cinsiyetine, ne kadar zamandır şikayetleri olduğuna ve hastalığın meydana getirdiği tahribatın boyutlarına göre, kalın bağırsak yüzeyindeki iltihabı baskılayacak ilaçlar kullanılır. Bazı hastalar için tek bir ilaç yeterli olurken bazılarında çeşitli ilaç kullanımı gerekebilir. Kolit tedavisinde anti-inflamatuar ilaçlar, antibiyotikler ve çeşitli biyolojik ajanlar kullanılır. Bu ilaçlar ağız yoluyla alınabileceği gibi özellikle rektumu (kalın bağırsağın makata yakın kısmı) etkileyen türlerinde makat yoluyla lavman şeklinde kullanılması da gerekebilir.
Hastalığın erken teşhis edilmesi halinde, sadece beslenme alışkanlıklarında yapılacak küçük değişiklikler bile şikayetleri azaltmaya yeterli olur. Hastalar lif oranı düşük, kolay sindirilebilen besinlerle hastalığın ilerlemesini kontrol altına alabilirler. Biraz daha şiddetli durumlarda diyete ek olarak çeşitli ilaçların kullanılması da gerekebilir. Diyet zaten kolit tedavisinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu durumda neleri ve nasıl yemeniz gerektiği, gastroenteroloji uzmanı olan doktorunuz tarafından size anlatılır. Doktorunuz gerekli görürse sizi bir diyetisyene yönlendirebilir. Bir süre kolitle yaşadıktan sonra size neyin iyi gelip gelmediğini kendiniz de yaşayarak öğrenirsiniz. Bilmeniz gereken en önemli şey ise kolit tedavisinde kullanılacak sihirli ya da mucizevi bir bitki yoktur. Sadece destek niteliğinde bitkiler vardır.
Tıbbi tedaviyle bile sadece belirtileri ortadan kaldırılabilen ve iltihabın ilerlemesi durdurulabilen kolit hastalığı için bitkisel tedavi de ancak atakları durdurmayı, ağrıları azaltmayı sağlayabilir. Tedavinin bitkisel olması zararsız ya da sizin için doğru bir yöntem olduğu anlamına gelmez. Her tedavi yöntemi kişinin yaşına, cinsiyetine, boyuna, kilosuna, mevcut ya da potansiyel başka hastalıklarına, kullandığı ilaçlara, hayat tarzına, beslenme alışkanlıklarına göre belirlenir.
Bu durumda tedavi amacıyla kullanılan bir bitkinin aynı miktarının her kişide aynı iyileştirici etkiyi yapması beklenemez. Hatta tam tersi, alerjik reaksiyonlara ya da mevcut durumun daha da kötüleşmesine sebep olması beklenebilir. Kolitin bitkisel ürünlerle tedavisi ancak, şikayetlerinizi artırmadığından emin olduğunuz pişmiş sebze ve meyvelere diyetinizde daha fazla yer vermenizle mümkün olabilir. Sebzelerin çiğ tüketilmesi şikayetlerin artmasına sebep olabilir. Hastalık nedeniyle zayıf düşen bağışıklık sisteminizi bu şekilde güçlendirebilirsiniz.
Hastalığın başlangıç evresinde uygulanan diyet ve kullanılan ilaçlar belirtileri ve hastaların şikayetlerini azaltmaya ve iltihabın sebep olacağı zararı kontrol altına almaya yeterli olabilir. Fakat bazı durumlarda özellikle safra kanallarının da hastalığa tutulduğu hallerde kanser riskinin de önüne geçmek için cerrahi müdahale düşünülebilir. Bu durumda kalın bağırsağın tamamı ameliyatla alınır. Ülseratif kolit sadece kalın bağırsağı ilgilendirdiği için bağırsağın tamamen çıkarılması hastalığın iyileşmesini sağlayabilir.
Uzun yıllar kullanılması gereken ilaçların yan etkileri, sayıca az olsa bile şiddetli kanamaların vücutta bırakacağı diğer olumsuz etkiler ve yaşam kalitesindeki düşüş göz önüne alındığında ameliyat en mantıklı çözüm gibi görünür. Öte yandan her ameliyatın taşıdığı komplikasyon riskleriyle birlikte, kolon ameliyatları, operasyonun türüne de bağlı olarak, kendine özel riskler taşır. Kolon ameliyatları hastalığın yeri ve hastanın yaşı, hayat standartları göz önüne alınarak değişik şekillerde yapılır.
Ne yazık ki kolit tamamen geçmez, ömür boyu sürer. Hastalığa tam olarak neyin sebep olduğu bilinemediği için, sebebi ortadan kaldırmaya yönelik bir tedavi uygulanamaz. Tedavide, hastaların şikayetlerini ortadan kaldırarak yaşam kalitelerini yükseltmek, atakları en aza indirmek, iltihabın sebep olduğu tahribatı ve kanser gelişimini engellemek hedeflenir.
Kolit kontol altına alındığı takdirde, tek başına hayati tehlike taşıyan bir hastalık değil. Yaşam tarzına ve beslenmeye dikkat edildiği sürece hastalar çok uzun yıllar, normal ve aktif bir yaşam sürebilirler. Tehlikeli durum hasta tedavi olmadığında başlar.