HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Usta kalemlerden 'Balyoz' yorumu

Usta kalemlerden 'Balyoz' yorumu

TUFAN TÜRENÇ

Emekli ve muvazzaf subaylar neyle suçlanıyorlar? Darbe hazırlığı içinde olmakla. Özel yetkili savcılara göre bundan yedi yıl önce yapılan savaş oyunu seminerinde ele alınan senaryo meğer bir darbe planıymış. Adı da “Balyoz Darbe Planı...” Bu seminere 162 subay katılmış. (Ne kadar gizli bir darbe hazırlığı!) Bu plana göre camiler bombalanacak, bu yolla irtica ayaklanması sağlanacakmış. Ege’de bir Türk savaş uçağı kendi jetlerimiz tarafından düşürülecekmiş. Bunlar darbe gerekçesi olarak kullanılacak ve darbe yapılacakmış. (...) Sonra da bir hükümet kurulacakmış...
Ancak 2003 yılında yapılan bu darbe planı nedense bir türlü hayata geçirilmemiş. Çünkü dönemin Genelkurmay Başkanı bunu önlemiş. Ama nedense aynı Genelkurmay Başkanı bu planın sorumlularına bir yaptırım uygulamamış. Sonra bu semineri düzenleyen dönemin Birinci Ordu Komutanı “Bu bir darbe planı değil, bu bir senaryodur” demiş... Ama bütün bunlara karşın savcılar bunun bir darbe girişimi olduğuna kanaat getirmişler ve “Balyoz Baskını”nı yapmışlar. Nedense bu iktidar iki yıldır kafayı darbeye takmış. (...) Bundan siyasi bir rant bekliyor.(...) Bazı araştırmacılar askerin bu kadar ölçüsüzce üzerine gidilmesinin seçmende iktidar açısından bir olumsuzluk yarattığını saptadıklarını söylüyorlar. (...) Bir de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin moralini bozmanın, bu kurumu zaaf içine sürüklemenin Türkiye’ye vereceği giderilmesi çok zor büyük bir zarar var. Sorulması gereken soru şu: “Ülke açısından yaşamsal olan bu gerçek acaba iktidarın umurunda mı?”


SEDAT ERGİN

ÖNCEKİ gün pek çok emekli komutan ile muvazzaf general ve subayın gözaltına alınmasıyla birlikte siyasi ve hukuki sonuçları itibarıyla önümüzdeki dönemde Türkiye’nin gündemini önemli ölçüde meşgul edecek bir “Balyoz Süreci”ne tanıklık edeceğimizi söyleyebiliriz. Balyoz, bu aşamada Ergenekon davasından bağımsız bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Gerçi her iki dosyada da rastlanan bazı ortak isimler var, ancak Balyoz’a atfedilen darbe hazırlığı iddialarıyla Ergenekon’da gün ışığına çıkan Sarıkız, Ayışığı ve Yakamoz gibi darbe planları birbirlerinden tamamen farklı düzlemlerde gidiyor.
* Bu konuda referans alabileceğimiz tek açık kaynak Taraf Gazetesi. Değerlendirmemiz büyük ölçüde söz konusu gazetede verilen haberler, aktarılan belge ve planları esas alacak. Dosyaya bakan savcılar da zaten soruşturmayı Taraf’ın bir bavul içinde Savcılığa teslim ettiği 5 bin sayfa belge üzerinden yürütüyor. Konuyu yerli yerine oturtabilmek için önce soruşturmaya konu olan belgeleri tek tek ele almamız gerekiyor.


MEHMET ALİ BİRAND

Türkiye’nin yakın tarihinde böyle bir durum yaşanmadı. Bu olayın izleri çok derin olacak. Şimdi herkesin merakı, “bundan sonra ne olacak?” sorusunun etrafında yoğunlaşıyor. Çok ince ve her an bir başka yöne kayılabilecek süreçteyiz. Eğer önümüzdeki dönem iyi yönetilirse, kazasız bir yere varabiliriz. Eğer soğukkanlılığımızı koruyamazsak, kendimizi hiç beklenmedik bir yerlerde bulabiliriz. İşin dikkat çeken yanı, piyasaların bu gelişmelerden pek rahatsızlık duymaması. Sanki çok normalmiş gibi bir tutum var, ancak bu duruma aldanmamak gerekir. Her an değişebilir.


CENGİZ ÇANDAR

Türkiye tarihinde aralarında eski de olsa bir Genelkurmay İkinci Başkanı, iki kuvvet komutanı, iki ordu komutanı, şu an görevde dört amiral, 49 ve çoğu üst rütbeli subayın gözaltına alındığı bir gün yaşanmamıştı. 22 Şubat 2010’da yaşandı. Besbelli rastlantı, 22 Şubat 1962 askeri darbe girişiminden tam 48 sene yani yaklaşık yarım yüzyıl sonra. (...) Bana sorarsanız, geldiğimiz nokta Türkiye’nin siyasi yaşamı bakımından bir “katharsis”; eğer Cumhuriyet tarihinde Cumhuriyet’in kurucu kurumunun en tepe noktalarında bulunmuş ve bulunan 49 kişi “hukuk dışına düşmek”ten ötürü sivil adlî sürecin nesnesi ve öznesi olmuşlarsa, tarihî bir dönemeç geçilmiştir. Böyle bir şeyin olmuş olması başlı başına anlam yüklüdür ve evet, bu bir “katharsis”tir. Cin şişeden geri sokulamayacak biçimde çıkmıştır.
Bu noktadan sonra, bırakın başarılı bir “askeri darbe”yi, askeri darbe girişimi bile Türkiye’nin 1923’ten bu yana bildiğimiz formatıyla sona ermesi demek olur. Yani, mümkün görünmüyor.


MELİH AŞIK

(...) Bir günde 48 albay ve generalin evlerinin aranıp kendilerinin gözaltına alınması, Baykal’ın dediği gibi kamuoyunda “acaba dün gece darbe mi oldu?” merakını uyandırdı. Bu subaylar adeta darbe yaparken suçüstü yakalanmışlardı. Oysa kendilerine yönelik suçlama bundan 7 yıl öncesine aitti... Ve bir plan semineri görüntüsü altında darbe planı yapıldığı iddiası sözkonusuydu. Olayın bilmediğimiz yönleri olabilir. Onun için soruşturmanın ve davanın sonucunu beklemek durumundayız. Ne var ki bugün için bunu söylemek de çok anlamlı olmuyor. Zira bir tek mahkemenin üzerine yıkılan bu davalar bir türlü ilerlemiyor.(...)


HASAN CEMAL

(...)Bu ülkede bugüne kadar hiçbir darbenin, hiçbir muhtıranın, hiçbir cuntalaşmanın, siyasete yönelik hiçbir asker müdahalesinin hesabı sorulmadı.
Yargıda da sorulmadı. Siyasette de sorulmadı. Medyada da sorulmadı. Tam tersine çanak tutuldu. Oysa asker bu ülkede demokrasi, hukuk, insan hakları ve özgürlükler açısından çok büyük günahlar işledi. Ama ne yazık ki bunların üzerine gidilmedi. Yunanistan’da darbeciler hapse atıldı. Darbecilerden sonuncusu geçen yaz yaş ve sağlık nedeniyle hapisten salınırken, parlamentodan yazılı olarak özür dilemeye mecbur bırakıldı. Arjantin’i 1970’lerde inim inim inleten, 30 bin faili meçhul cinayet işleten, binlerce insanı uçaklardan, helikopterlerden canlı canlı okyanusa atarak öldüren bir diktanın üyeleri 1980’lerde yargılandılar, yetmedi geçen yıl bir kez daha mahkeme karşısına çıkarıldılar. Yunanistan’ı, Arjantin’i, İspanya’sı, İtalya’sı hem hesap sordu, hem de kurumları ve zihinleri demokrasi ve hukuk kültürüyle tanıştıran reformlar yaptı. Türkiye’de geciken budur.Şimdi bizde de bu kapı aralanıyor. Ama birçok çevrede bunun ne olduğu henüz tam kavranamadığı için de şaşkınlık halleri dikkati çekiyor.(...)


ERDAL ŞAFAK

(...) Valla, Avrupa'nın yüzde 80'i mi karşı Türkiye'ye, yüzde 50-60'ı mı, tartışmaya açık; ayrıca Türkiye'de AB destekçileri artıyor mu, azalıyor mu; o da pek önem taşımıyor. Önemli olan şu: Türk halkı AB sürecinin somut sonuçlarını hissetmeye, hatta görmeye başladı. Türkiye'nin standartlarını AB'dekine yaklaştırmak için hayata geçirilen düzenlemeler, yani "AB reformları" olmasaydı, "Balyoz Planı" operasyonu yapılabilir miydi?
Hep söyleyegeliyoruz; biz AB üyeliğinden çok AB demokrasisini, AB insan haklarını, AB hukukunu istiyoruz. AB standartlarındaki demokrasiye, insan haklarına ve hukuka ulaşmaya öncelik veriyoruz. Avrupalılar'ın yüzde şu kadarı karşıymış, şu şu liderler engelliyormuş... Hiçbirinin zerrece anlamı yok. Kim bilir; gün gelecek belki AB üyeliğinin de kıymet-i harbiyesi kalmayacak. Yeter ki, demokratikleşme sürecinde ilerlemeye devam edelim... Yeter ki ağaçla değil, ormanla ilgilenelim...


REFİK ERDURAN

Bir vesayet lafıdır gidiyor. "Askerin vesayetinden kurtuluyoruz." "Ama sivil vesayet altına girmemiz tehlikesi var." Şu ya da bu adla, ille altına gireceğiz o meretin! Nedir vesayet? Vasinin sözlük anlamı: aklı yetersiz kalanın işlerini yöneten kişi. O role özenenler yalnız askerlik ya da politika alanlarının güçlüleri değildir. Şirketi ancak kendinin yönetebileceğine inanan patron, üniversite imparatoru kesilen rektör, hastanede despot gibi davranan başhekim, uğraşını birinci kuvvet yapıp tepesine oturma heveslisi gazeteci, hatta aile reisi unvanını ciddiye alan baba, hepsi hepsi birer vasi adayıdırlar. ve bizim toplum dokumuzda eskiden beri yaygındır o eğilim. Şimdi ne oluyor? Her alanda insanlarımızın gelişmişliği çatlatıyor vesayet kabuklarını. Toplum bütünüyle "Aklım yeterli" diyor. Bundan güzel iyimserlik nedeni olur mu?

En Çok Aranan Haberler