Çocuklara en ağır hasarı cinsel ve fiziksel istismar veriyor. 'Bizim evde', 'bizim şehirde', 'bizim ülkede olmaz' anlayışı, ihmal ve istismarın önlenmesine, işlevsel müdahale edilmesine engel oluyor. Zaman zaman anlamsız, çocuk gelişimine ve haklarına aykırı şekilde ortaya çıkan “şu yaşta çocukla evlenilebilir” türü haberler, bilimsel ve insani hiçbir yanı olmayan beyanlar da çocuk ihmal ve istismarını pekiştirebiliyor.
"FARK ETTİĞİNDE KARŞI ÇIKMAYAN BİREY OLUYORLAR"
Klinik Psikolog Serkan Kahyaoğlu, çocuğun başta anne babalar olmak üzere yetişkinlerin çoğu tarafından hakları ve sorumlulukları olan bir birey olarak değil kendilerine benzetilmesi gereken, sürekli yönetilmesi gereken, bazı ailelerde sürekli ona bir şeyler sunulması gereken/yaşamlarının merkezine konulan bir varlık olarak algılandığına dikkat çekti. Kahyaoğlu, "Bu algının ve tutumun sonucu olarak çocuklar en hafifinden kendilerini ifade etmeyi, yaşam becerileri edinip sorumluluk almayı öğrenemiyor. Ama bu edilgenliğin diğer ucunda hayır diyemeyen, kendisine zarar verildiğinde (ihmal-istismar edildiğinde) bunu fark edip karşı çıkamayan bireyler olabiliyorlar" dedi.
"HAKLARININ SAĞLANMAMASI İSTİSMAR EDİLMESİ ANLAMINA GELİR"
Birinci adımın, çocuğu hakları, sorumlulukları, düşünceleri, duyguları olan bir birey olarak kabul edilmesi gereği olduğunu vurgulayan Kahyaoğlu şöyle devam etti:
"Çocuğun gelişimi için aile, yakın çevre, okul, tüm yetişkinler ve devlet, çocuğu koruyan, gelişimini en uygun şekilde sağlayan bir ortam sağlamakla yükümlüdür. Bu nedenle Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi, öncelikle 18 yaşına kadar her bireyi çocuk olarak kabul etmiş ve çocuklara özel olarak geliştirilmiştir. Bu haklar çocukların yaşama, gelişme, eğitim alma, sağlık ve katılım başlıkları altında toplanmış ve vazgeçilemez, devredilemez haklar olarak tanımlamıştır. Bu hakların sağlanmaması çocuğun ihmal ya da istismar edilmesi anlamına gelir"
ÇOCUĞA EN AĞIR HASAR
Klinik psikolog Serkan Kahyaoğlu, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:
"En ağır hasar yaratan fiziksel ve cinsel istismardır. Her ihmal ve istismar ama özellikle cinsel istismar çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel bütünlüğünün ihlal edilmesi anlamına gelir. Yani çocuğun düşünmesi, bedenini koruması, duygularını, ilişkilerini düzenlemesine engel olunmasıdır. Kısaca en temel hakkı olan yaşama ve güvende olma hakkına müdahaledir. Bunun sonucunda çocukların depresyon, kaygı, kendisine ve çevresine güvensizlik, ileride ilişki ve cinsel ilişki sorunları yaşama, okul başarısızlığı, bulunduğu yaşın gerektirdiği becerileri kullanamama gibi bir dolu ruhsal sıkıntıyı yaşama ihtimalleri artmaktadır"
ATAERKİL DEĞERLER DEĞİŞMELİ
Okullarda çocuklara mutlaka yaşa uygun cinsel eğitim verilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Esin Küntay’ın diğer önerileri de şöyle:
“Anne babalara da eğitim verilmesi lazım. Hayatın hiçbir alanında cinsiyet ayrımı yapmamak lazım. Kadını ikincil konumda görmemek lazım. Çocuğa karşı şiddet uygulanması çok yanlış. Yanlış davrandığı zaman 2 tokat atılıyor, çocuk iyice bileniyor. Ensest nedeniyle evden kaçan çocuk çok. Amerika’da da burada da, anneler çocukları ensestten korumuyor. Ataerkil yapıda ‘çocuk benim malım’ bakış açısı var. Ataerkil kültür değerlerinin değişmesi lazım. Çözmek için ilk adım ‘böyle bir sorun var’ diyeceksin. İkinci adım, sosyal projelere para ayıracaksın"
"SESİNİ YÜKSEL BAĞIR, HAYIR DE"
KISA VADEDE: Aileler ve öğretmenler çocuklara kendilerini korumayı öğretebilirler. Örneğin anne babalar çocuklara “Bu beden senin ve sen istemediğin halde ve ne olursa olsun sağlık muayenesi dışında kimsenin senin özel bölgelerine bakma, dokunma, kendi özel bölgelerine dokunmaya, izletmeye hakkı yok. Böyle bir şey olduğunda oradan uzaklaş, güvenebileceğin bir yetişkinin yanına git, sesini yükselterek bağır, hayır de ve en kısa zamanda bana anlat” diyebilir. Çocukların kendilerini korumaları için fiziksel ve sözel becerileri kazandırabilirler.
ORTA VADEDE: Ailede her şeyin anne-babalarla konuşulabiliyor olması son derece önemli. Aileler sıklıkla cinsel gelişim, cinsellik gibi konuları çocuklarıyla konuşmaktan çekinebiliyor, bu durum da çocukların bu bilgileri güvenilmez, tehlikeli kaynaklardan öğrenmelerine neden olabiliyor. Okullarda bilimsel bir cinsel eğitim, çocuk hakları dersleri verilmeli, çocukların soruları açık şekilde yanıtlanmalı. Üniversitelerde yüksek lisans ve doktora düzeyinde, çocuk ihmal ve istismarı hakkında çok daha fazla araştırma, yayın yapılması teşvik edilmeli. Türkiye’de ne yazık ki bu konuda yapılan araştırma sayısı çok az hatta bazı araştırmaların yayımlanması geciktiriliyor, engellenebiliyor.
UZUN VADEDE: Toplumun bu konuda bilinçlenmesi için sorumluluk almak, kampanyalara, bu konuda çalışan kurumlara destek olmak gerekir. Ama hemen başlamakla birlikte her zaman gelişmelere göre yenilenecek devletin bir “çocuk koruma hatta çocuk politikası” geliştirmesi çok önemli. Bu politikanın sadece ihmal ve istismarı önlemeye yönelik değil çocuğun üstün yararını sağlayacak gelişim fırsatlarını sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekli. Bu konuda İngiltere ve Almanya’nın başarılı çocuk koruma politikaları örnek alınabilir.