Belki de bir rutindir bu sizin için; her bahar gelişinde aynı şeyler tekrar eder. Gözler son derece hassas fakat bir o kadar da güçlü savunma sistemleri olan, vücudun en karmaşık organlarından biridir. Çoğunlukla görme kusurlarıyla gündeme gelse de tıpkı cildimiz gibi dış etkenlere karşı çok açık olması, enfeksiyon kapmaya da müsait olması anlamına geliyor. Göz kendini enfeksiyonlardan koruyacak bir mekanizmaya sahip aslında. Bağışıklık sisteminin de desteğiyle pek çoğunun üstesinden gelebilir. Ama durum bazen tek başına gözün sorunu değildir, tek başına verdiği mücadele iyileşmesi için yeterli olmaz .
Göz küresi, her biri farklı görevlerde uzmanlaşmış yapıları bünyesinde barındıran 3 katmandan meydana gelir. Üveit, gözün orta tabakası olan uveanın (Tunika Vasküloza), sık tekrarlayan iltihabıdır. Fakat sadece uvea tabakasında bulunan iris, corpus, ciliare (siliyer), coroid yapılarındaki iltihaplar değil, bunlarla birlikte uveaya komşu göz içi yapıları retina, vitreus ve papillada meydana gelen iltihaplar da topluca üveit olarak ele alınırlar.
Uveada çok sayıda damar, pigment ve düz kaslar bulunur. Damarlar gözün beslenmesini, düz kaslar ise gözün uzak ve yakın cisimlere uyumunu sağlar. Dolayısıyla bu bölgedeki iltihabik bir reaksiyon kolaylıkla gözün diğer tabakalarına da zarar verebilir, görme kusurlarına sebep olabilir. Genel olarak göz içi iltihaplarını tarif eden bu hastalık anatomik özelliklerine, sebeplerine ve belirtilerine göre sınıflandırılır ve isimlendirilir. Anatomik özelliklerine yani iltihabın uvea tabakasındaki yerine göre yapılan sınıflandırma şu şekildedir;
Klinik belirtilerinin ortaya çıkış sıklığına göre ise;
Süreğen bir hastalıktır, zaman zaman alevlenir ve ataklar halinde tekrar eder. Akut tipinde belirtiler birdenbire ortaya çıkar ve açık biçimde fark edilir. En fazla 6-8 hafta sürer ve tedavi, belirtileri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Nadiren de olsa tekrarlar ve rekürran akut olarak tanımlanır. Kronik olanı ise çoğunlukla hiçbir belirti vermeden (asemptomatik) ve sinsi bir biçimde başlar. Akut ve subakut alevlenmeler, üveit atağı olarak da gözlenebilir.
Bakteri, virüs, mantar ya da parazitlerin sebep olduğu enfeksiyonlar gözün uvea tabakasındaki yapılarda iltihap yapabilirler.
Ayrıca vücudun herhangi bir yerindeki mantar enfeksiyonları kan yoluyla göze ulaşarak burada iltihap gelişmesine yol açabilir.
Sadece tek bir organı değil, vücudun pek çok organını birlikte tutan sistemik hastalıklarla birlikte, herhangi bir enfeksiyon olmaksızın da uvea tabakasında iltihap gelişebilir.
Öte yandan herhangi bir sistemik hastalık ya da enfeksiyon olmadan, tek başına ve bilinmeyen sebeplerle de uvea iltihabı ortaya çıkabilir.
Kaza sebebiyle yaralanmalarda, göze yabancı bir cisim batması ya da göz ameliyatları sonrasında uvea tabakasında enfeksiyona bağlı olarak iltihaplanma meydana gelebilir. Doğuştan gelmeyen görme kayıplarının da en önemli sebebi olan travmalar özellikle genç erkekler arasında yaygın olarak rastlanan bir durumdur. Sportif faaliyetler, ev temizliğinde kullanılan kimyasallar, trafik kazaları, ateşli ve delici silahlar, kutu içeceklerin aşırı basınçla fırlayan kapakları en sık yaşanan göz yaralanması sebepleridir.
Sebebi bilinmeyen, vücudun geneline yaygın ve süreğen eklem iltihabı ile seyreden, 16 yaşından küçük çocuklar arasında ve oldukça nadir görülen bir hastalık olan juvenil idyopatik artrit (JİA-kronik artrit) vakalarının büyük bir kısmında göz inflamasyonu da bulunur. Küçük çocuklar en yüksek risk grubunu oluşturur. Son yıllarda başarılı sonuçlar alınmakla birlikte hala tedaviye dirençli çocuklar olduğu bilinir. Karmaşık bir hastalıktır ve farklı branşlarda (çocuk romatoloğu, ortopedi cerrahı, fizik tedavi uzmanı ve göz doktoru) doktorların ortak çalışmasını gerektirir.
Gözün ön kısmında oluşan iltihaplarda karşılaşılan ilk şikayetlerdendir. Birdenbire ortaya çıkan ön kısım iltihaplarında ve uzun yıllardır varlığı bilinen hastalığın alevlendiği dönemlerde çok daha belirgindir. Fakat sinsi başlangıçlı kronik vakalarda belirtiler fark edilmeyebilir.
Ağrı şikayeti gibi kızarıklık ve sulanma şikayetleri de gözün ön kısmındaki iltihapların belirtileri olarak ortaya çıkar. Kronik uvea iltihaplarında ve ataklar sırasında belirgindir. Kronik hastalar zamanla atakların geldiğini önceden hissetme yeteneği de geliştirebilirler ve önlem alabilirler.
Ağrı ve sulanma şikayetleri gibi, parlak ışığa karşı gösterilen rahatsızlık hissi de, trigeminal adı verilen sinirlerin tahrişinden kaynaklanır. Işık karşısında hastaların ağrı şikayetleri daha da artar.
Gözün arka kısmında meydana gelen enflmasyonlar, hastaların görmeleriyle ilgili şikayetlere yol açar. Uvea, düz kasların yoğun olarak bulunduğu göz tabakasıdır. Gözün cisimlere odaklanması ve uzak-yakın algısı, netlik sağlanması bu kaslar sayesinde gerçekleşir.
Günümüzde artık uvea tabakası hastalıkları, oftalmoloji (görme yolları hastalıkları ve cerrahisi) biliminin ayrı bir uzmanlık alanı olarak kabul ediliyor. Uvea ile ilgili hastalıkların tedavileri oftalmolog tarafından planlanır ama çoğu zaman iç hastalıkları, immunoloji (bağışıklık bilimi) ve genetik bilimi gibi başka disiplinlerin desteğini almak gerekebilir. Doktorunuz öncelikle, çok karmaşık ve herkeste farklı seyreden bu hastalığın, enfeksiyon sebebiyle olup olmadığını öğrenmek isteyecektir. Son derece sinsi bir şekilde tekrar edebilen hastalık, planlanan sürede tedavi edilmiş olsa bile takip edilmelidir. Tedavi sırasında ve sonrasında vücudun farklı yerlerinde meydana gelebilecek olan değişiklikler (eklem ağrıları, ağız yaraları, cilt lekeleri gibi) mutlaka doktora bildirilmelidir. Her hastada farklı sebeplerden kaynaklanan ve farklı belirtiler veren bu hastalığın tedavisi de kişiye özel olmalı ve tecrübeli doktorlar tarafından belirlenmelidir. Hastalığın tipi ve belirtilerin şiddeti ne olursa olsun acilen tedavi edilmesi gerekir.
Enfeksiyon sebebiyle meydana gelen uvea hastalıklarında, önce iltihabın sebebi belirlenir. Sebep bakteri, virüs ya da parazit olarak tespit edildikten sonra ise öncelikle antibiyotik, antiviral ve antiparaziter ilaçlarla iltihabın sebebi ortadan kaldırılır. Ardından bağışıklık sistemini baskılayarak, gözün verdiği aşırı tepkileri ortadan kaldırmaya yönelik olarak immunsupresif türü ilaçlar ya da steroidlerle tedaviye devam edilebilir. İmmunsupresif veya steroid ilaçların, enfeksiyon ortadan kaldırılmadan verilmesi, hayati öneme sahip komplikasyonlara sebep olabilir.
Steroidler, aniden ortaya çıkan iltihapların hızlı bir şekilde ortadan kaldırılmasında oldukça etkili ilaçlardır. Fakat uzun süre steroid kullanıldığı durumlarda mide ülseri, kemik erimesi, diyabet, katarakt, göz tansiyonu, kalp damar hastalıkları, ödem, Cushing sendromu (aşırı şişmanlama) gibi istenmeyen yan etkiler ortaya çıkar. Steroid tedavisinin ardından, steroid olmayan iltihap giderici ilaçlar kullanılır. Amaç inflamasyonun baskılanmasıdır. Ağız yolu ile noninflamatuar ilaçlar kullanan hastaların karaciğer ve böbrek fonksiyonları belirli aralıklarla kontrol edilmelidir.
İltihap odağının ön uveada bulunan iris ya da siliyerde olduğu (iritis, iridosiklit) gözlerde iltihabı yatıştırmak için haricen (topikal) uygulanan, prednizolon asetat, prednizolon fosfat, deksametazon gibi güçlü kortikosteroidler kullanılır. Sık aralıklarla tekrar edilen ve yüksek dozlarda başlayan tedaviye, iltihap hafifledikçe doz azaltılarak devam edilir. Siliyerin kasılmasını engelleyerek ağrıyı hafifleten ve yapışıklığı önleyen damlalardan yararlanılır.
Steroidler, yan etkilerini en aza indirerek retinaya direkt olarak ulaşabilmeleri için, vitreus sıvısının içine enjekte edilir. Böylece çok daha az dozda ilaç hedef bölgeye çok daha hızlı ulaşabilir. Yöntemin en sıkıntılı tarafı hastaların, gözlerinin içine iğne yapılması fikrinden hoşlanmamalarıdır. Fakat sanıldığı gibi acı veren bir uygulama değildir. Önce lokal anestezik damlalarla göz uyuşturulur ve hastalar genellikle hiç acı hissetmezler. Oldukça güvenilir ve etkili olan bir yöntemdir. Değişik ilaçlar kullanılarak yaşlılığa bağlı makula bozulmaları, şeker hastalığına bağlı olarak gelişen retina tıkanıklıkları, makula ödemi gibi hastalıkların tedavisinde de kullanılır.
Mevcut iltihabın baskılanması için inflamasyonun şiddetine göre, intravenöz pulse, intramuskuler veya oral steroid tedavisi uygulanır ve iltihap azaldıkça doz da azaltılarak iltihap kesilmeye çalışılır. Uzun süre uygulanan sistemik steroid tedavilerinin olası yan etkilerine karşı temkinli olmak gerekir. Doz azaltıldığında ya da tedavi sonlandırıldığında, steroid tedavisine yanıt vermeyen durumlarda, bağışıklık sistemini baskılamaya yönelik olarak immunsupresif ajanlar kullanmak gerekir.
Bağışıklık sistemini baskılayarak aşırı reaksiyonlarının önüne geçmek hedeflenir. Bunun için uzun yıllar antimetabolitler, alkilleyici ajanlar ve kalsinörin inhibitörleri kullanılmıştır. Günümüzde alkilleyici ajanlar yan etkilerinin fazla olması sebebiyle daha az kullanılır.
Virütik hastalıklarda kullanılan antivirütik ilaçların çalışma prensibi virüsleri etkisiz hale getirmektir. Son yıllarda kullanımı giderek yaygınlaşan biyolojik ajanlar ise virüsle değil direkt bağışıklık sistemiyle uğraşır. İmmün sistemin çalışma biçimini değiştirerek, virüsle mücadeleyi bizzat bağışıklık sisteminin yapmasını sağlar. Behçet hastalığının sebep olduğu ve tedaviye direnç gösteren durumlarda da interferon kullanılır.
Uvea iltihaplarının cerrahi tedavisi yoktur. Ancak hastalığın yan etkileri olarak ortaya çıkan bazı komplikasyonların tedavisi cerrahi olarak yapılabilir. Bunun için öncelikle ve mutlaka enfeksiyon tedavi edilmeli, inflamasyon ortadan kaldırılmalıdır. Ortamda hala iltihabın olduğu durumlarda yapılan operasyonlar, yeni inflamasyonlara ve ciddi sorunlara yol açabilir. İnflamasyonu baskılamak için yeterince zaman yoksa, acil operasyon gerekiyorsa, hastalar yüksek miktarlarda uygulanan steroid altında ameliyata alınırlar. Ameliyattan sonra da göz içine steroid enjekte edilir ve yine yüksek doz kortizon verilerek risk azaltılmaya çalışılır.
Hastadan hastaya değişen özellikler taşıyan hastalığın tedavisi de her hasta için farklı olur. Dolayısı ile tedavinin süresi hastalığın tipiyle de orantılı olarak her hastada farklı olacaktır. Akut olarak gelişenler çoğunlukla çok kısa bir süre içinde tedaviye cevap verirler. Buna karşın kronik ve tekrarlayıcı özelliğe sahip üveitin tedavisi daha karmaşıktır. Bu hastalarda iyileşme sağlandıktan sonra da düzenli aralıklarla kontrollerin yapılması gerekir. Görme kaybı, hatta hayati tehlikenin bile bulunduğu durumlarda da düzenli kontrollerle birlikte bağışıklık sistemini düzenlemeye yarayan ilaçların kullanımı 2 sene boyunca devam edebilir. Tedavinin başarısı hastalığın mümkün olduğunca erken teşhis edilmesine bağlıdır.