Bu gelişme üzerine, uzman ekonomistler, küresel piyasaların etkisiyle tedirgin olan iç piyasaların siyasi çalkantılarla birlikte bozulma riskini üst seviyeye çıkardığını dile getiriyor.
Piyasalar açısından belirsizliğin kesinlikle kabul edilemeyeceğini dile getiren uzmanlar, Türkiye'nin belirsiz bir sürecin içine girdiğine dikkat çekiyor.
Mynet Finans ve FinansOnline uzman yazarları hem siyasi, hem de ekonomik gidişata yönelik kaleme aldıkları yazılarında şu konulara temas ediyor.
Tuncay Turşucu: Bulutlar Çoğalıyor
Anayasa Mahkemesi kararı ile piyasalar üzerinde 7-8 ay sürmesi beklenen bir belirsizlik süreci başlamış bulunuyor. Bu süreç içerisinde piyasalar üzerinde baskı oluşmasını ve yabancı sermaye girişinin oldukça yavaşlamasını bekleyebiliriz. Belirsizlikten dolayı faizlerde katı seyir beklenirken, döviz kurlarında ise gevşeme ihtimali zayıflamış görünüyor.
Anayasa Mahkemesinin kapatılma davasını kabul etme beklentisinin fiyatlara büyük oranda dahil edildiğini düşünüyoruz. AK Parti'nin kapatılmasının ise dahil edilmediğini düşünüyoruz. Bu nedenle önümüzdeki süreç boyunca yatay seyir görmemiz muhtemel.
Sonuç olarak, Türkiye piyasalarında orta ve uzun vadeli olarak belirsizlik oluştuğunu ve piyasalar üzerinde baskı unsuru olarak kalacağını düşünüyoruz.
Erdal Sağlam: Kararın etkisi bugün çok olmayabilir ama...
Siyasi gerginliğin orta ve uzun dönemdeki etkisi çok büyük boyutlara ulaşabilir.
Gerek ABD ekonomisinin kötü gidişatı, gerekse de iç siyasi gerginliğin, kısa dönemde çok fazla etki etmesi de beklenmiyor. Buna karşılık siyasi gerginliğin asıl etkisi orta ve uzun dönemde olacak. Piyasa uzmanları da iç siyasi gerginliği tedirginlikle izliyorlar ve bu gerginliğin yumuşama ihtimalinin düşük olduğunu gördükleri için, ileriye dönük umutsuzlukları artmaya devam ediyor. Ancak bu kötü siyasi gelişmelerin henüz satın alınmaya başladığını da söyleyemeyiz. Yani piyasaların yine de orta dönemde siyasi gerginliğin yumuşama umudu taşıdığını da söyleyebiliyoruz.
Kısacası; dışarıdaki hava hala düzeliyor değil. Hatta ABD'den sonra Avrupa'ya sıçrama ihtimali yani buradan da bizim gibi gelişmekte olan ülkelere daha büyük dalgaların vurma ihtimali hala çok yüksek. Bu dalga tehlikesine karşılık iç siyasetten de, çok büyük dalgalar yaratılıyor. Umarız gerginlik bir formül bulunup yumuşatılır da, iç piyasalar sadece dış piyasalara bakarak yön bulmaya devam edebilirler.
Salih Neftçi: Tribünlere çekilmek isteyenler için geç değil
Dün AKP davasının gündemde kalacağı anlaşıldı.
1. Türkiye'nin AB ilişkileri açısından kritik bir parametre ortaya çıktı.
2. Carry Trade'in finansmanı açısından önemli bir gelişme ile karşı karşıya kaldık.
10 gün önce döviz piyasasında tribünlere çekilmeyi önermiş ve burada kaybedeceğimiz "fazla bir şey olmaz" demiştik. Bilmiyoruz kaç kişi bu önerileri benimsedi. Ama dün bu tahmin de doğru çıktı.
Sonuç:
"Traşı kes… hoca" diyenler için ekleyelim.
Şu an tribünlere çekilmek isteyenler için zaman sanırız halen de fazla geç değil. Bizce.
Ali Ağaoğlu: Bugünler Zor Günler, Zor!
Gitmek mi zor kalmak mı misali, karar vermenin hayli zor olduğu, volatilitenin dolayısıyla da riskin iyiden iyiye arttığı günlerdeyiz.
Borsa cephesi haftaya Bear Stearns‘ün "öldü fiyatı" 2 dolardan 10 dolara çıkmasıyla, ‘ABD'deki krizin dibine mi geldik' geyiği ile olumlu bir havada başlamıştı. Amerika'daki hem temel göstergeler, hem de bankacılık sektörünün zarar yazmaya devam edeceği dedikoduları toparlanma saman alevi misali oldu. Yine satış geldi.
Geçtiğimiz bir-iki yıl boyunca hemen hemen yatay seyreden bono verim eğrisi, yıl başından buyana uzun vade tarafı yüksek seyretmeye başlamıştı. Bono piyasasına dün sabah gelen ciddi satışla; gösterge bono bileşik fazilerinde 17 Mart'ta görülen ve teknik olarak da önemli olan; yüzde 18.64 seviyesi bir kez daha test edildi. Yabancı yatırımcılardan gelen bu satışları büyük Türk bankaları şimdilik karşılamaya çalışıyor.
Global sıkıntılar ha bitti ha bitecek, dibi gördük döneceğiz diye umutlananlar hep ‘duvara tosluyor'. "Dip" teyit edil(e)mediğinden, her alınan yeni pozisyon zarar ediyor. Yabancıların bir başka derdi daha var. Kaldıraçlı işlemler yapan ve diğer piyasalardaki düşüşlerden dolayı teminat açığı oluşanlar, dönüp diğer piyasalardaki mallarını elden çıkarıyorlar.
Yabancılar bonosunu ister teminat açığı, isterse de riskini azaltmak için satsın sonunda döviz alıyor. Geçtiğimiz yıllarda riskin ve likidite ihtiyaçlarının çok yüksek olmadığı dönemlerde gecelik faizde kalabiliyorlardı. Ancak o günlerde gecelik faizler, bono getirilerinin üzerindeydi (Negative Carry). Şimdi ise tam tersi (Positive Carry). Bu nedenle de döviz alıp pozisyonlarını kapatmaları daha mantıklı bir hareket oluyor.
Yabancıların daha önceki alımları, uzun zamandan bu yana elinde döviz bulunduran yerli yatırımcıların satışlarıyla karşılanıyordu. Ancak son günlerde yerli yatırımcılar da ‘dünyadaki gelişmeler netleşmeden ben dövizimi satmayayım' deyince kurlarda daha hızlı bir yükseliş oldu.
Prof. Dr. Hurşit Güneş: Resesyon kapıda mı?
Hemen herkes ABD ekonomisindeki potansiyel resesyonu, yani durgunluğu tartışıyor. Kimileri iki kez üst üste milli gelir daralması yaşanmasının durgunluk anlamına geleceğini, kimileri ise durgunluğun somut bir tanımı olmadığını savunuyor. ABD'de böylesi bir durgunluğun oluşacağı konusunda artık bir fikir birliği gözlenmeye başladı.
Ancak kimse Türkiye'de bir durgunluğun kapı eşiğimize geldiğini konuşmuyor. Oysa birçok veri bunu kaygıyı yaratıyor. Durgunluğun oluşması için ya yatırımların düşmesi, ya tüketimin ya da ihracatın tıkanması gerekiyor.
2008'de görünenleri özetleyelim: artan işsizlik, düşen büyüme, artan dış açık ve yükselen maliyet enflasyonu baskısı. Eklemeden etmeyelim: gaflet içindeki hükümet!
Oğuz Büktel: Revizyonlar ve piyasalar
Dünyada merak edilen ise yaşadığımız krizde tünelin ucunda ışık görünüp görünmediği ve bu ışığın ne kadar güçlü olduğu. Bunun cevabını bir kaç ay daha geçmeden vermek mümkün olmayacak kanısındayız.
ABD başta olmak üzere dünya ekonomisi üzerindeki etkileri daha net görmeden de bu konuda tahmin yapmak çok güç ancak başta saydığımız olumlu gelişmelerin, en azından sistemdeki paniği azaltmış olması uzun vadeli olmasa da, iyimserliği biraz olsun artıran bir unsur.
Bu dönemde ülkemizde ise siyasi bir kaos yaşanıyor. Kapatma davası ve ardından gelen gözaltılar, toplumu olabildiğince germiş ve politik senaryoları, hukuki belirsizlikleri inanılmaz hızla artırmış durumda. Türkiye piyasalarını sürükleyen unsurlardan en önemlisi global şartlardı, ondan hayır yok. İkincisi ise politik istikrar ve reform süreci idi, o da tehlikeye mi giriyor sorusu, piyasalarda henüz tam anlamıyla olmasa da etkili olmaya başladı. Fiyatlardaki hareketin ne kadarının bu belirsizliklerden kaynaklandığını ölçmek mümkün olmasa da temkinliliği artırdığı ortada. Çeşitli finans kurumlarından gelen ekonomik revizyonlar ve alternatif senaryolar bunun bir göstergesi. Üstelik de bunlar içinde daha politik belirsizliklerin payı çok fazla değil. Şu dönemde temkinliliği elden bırakmamakta fayda var.
Uğur Gürses: Merkez Bankası'nın bodrum katından ne çıkarılacak?
AKP hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı açılan davanın Anayasa Mahkemesi tarafından görüşülmesi karara bağlandı. Zira savcılığın açtığı davanın iddianamesi, yeni Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) çerçevesinde reddedilebilirdi.
Bu süreç içinde yer alan her iki olasılığın da, siyasal bir belirsizlik içereceği çok açık. Ama, adı ister Anayasa değişikliğinin referandumda oylanması olsun, isterse olası bir kapatma kararı sonrasında gelebilecek bir erken genel seçim olsun, gelişmelere bağlı olarak 2008'de ya da en geç 2009'da ‘sandık milletin önüne konulacak' görünüyor!
Amacımız, siyasal bir analiz yapmak değil. Ancak, her hal ve durumda 2009 yılında zaten yerel seçimlerin yapılacağını unutmamak gerekiyor. Hele böyle ciddi bir siyasal kriz varken, önümüzdeki dönem siyasetçiler ve ülke açısından çok, ama çok sıcak geçecek.
Siyasal krizlerin faturasının artık ekonomiye çıktığı iyi bir biçimde kanıtlandı; hiç sürpriz yok. Bugün, yani herkesin birbirine şaka yaptığı bir günde, ülkemizde yeni bir süreç başlamış oldu. İşte bu yüzden, Merkez Bankası başkanı Durmuş Yılmaz'ın söylediklerine tekrar bakmakta yarar var. Artık Merkez Bankası'nın ‘bodrumundan' çıkarılarak guvernör odasına yerleştirilecek bir ‘savunma gereci' var; ‘finansal istikrar zırhı'!
Not: Bu yazdıklarımız şaka değildir!
İnan Demir: Kriz sonrası dönemin en düşük büyümesi
Dün açıklanan yüzde 3.4'lük son çeyrek büyüme oranıyla 2007'nin tamamındaki büyüme beklentilerin altında yüzde 4.5 olarak gerçekleşti. Bu 2001 krizinden çıktığımızdan beri kaydedilen en düşük büyüme hızı; 2002 – 2006 döneminde ortalama büyüme hızının yüzde 7.2 olduğunu hatırlatalım.
Büyümeye harcamalar tarafından baktığımızda nihai iç talep ve stok değişiminin son çeyrek büyümesine katkılarının sırasıyla 4 ve 3.2 yüzdelik puan olduğunu görüyoruz. Buna karşılık dış ticaret dengesi büyümeden 3.8 puan çalmış. Nihai iç talepte 2007'nin üçüncü çeyreğinde yüzde 6.3 olan yıllık büyüme oranının yüzde 3.8'e gerilediğini görüyoruz; burada en büyük pay tüketim harcamalarında büyüme oranının keskin bir frenle yüzde 8.2'den yüzde 2.9'a gerilemiş olması.
Dolayısıyla hem küresel hem de iç siyasi belirsizliklerin hakim olduğu bir konjonktürde Merkez Bankası'nın enflasyonist risklere odaklanmaya devam edeceğini düşünüyoruz. Yani beklentilerin altında kalan büyümeye rağmen faiz indirimlerinin en erken son çeyrekte başlayabileceği görüşümüzde bir değişiklik yok.