2021 yılının yaz aylarında maske kullanımının bırakılabileceğini öngören uzmanlar, aşı uygulanmış olsa dahi özellikle sosyal mesafe ve düzenli el yıkama önlemlerinin sürdürülmesini tavsiye ediyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer, pandemiye umut olan aşı konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Dr. Songül Özer, aşının bir bakteri ya da virüse karşı vücudun bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla geliştirildiğini belirterek “Aşı, vücutta ona karşı antikor yani cevap üretilmesi istenen mikroorganizmaların, hastalık yapma etkileri ve hastalık yapma güçleri elinden alınmış yani zararsızlaştırılmış ya da zayıflatılmış hallerinin vücuda verilmesidir. Böylece gerekli antikor cevabının yani immün sistemi uyararak gerekli bağışıklığın sağlanması ve hücre cevabının oluşturulması anlamına gelmektedir” diye konuştu.
Aşı ile vücudun, zayıflatılmış ya da hastalık yapma gücü olmayan mikroorganizmalarla uyarılmış olduğunu kaydeden Dr. Songül Özer, aşının bir anlamda vücuda o bakteri ya da virüsü tanıttığını ifade ederek “Vücudun hafıza hücrelerine, bu virüsü ya da bakterileri tanıtmış oluyorsunuz. Bir gün bu bakterinin gerçeği ya da bu virüsün gerçeği, yani hastalık yapma yeteneğinde olan, insanın vücuduna girdiğinde vücut onu bir önceki aşı çalışmasından tanıdığı için daha hızlı cevap verebiliyor ve onu tam olarak öldürebilecek antikorları bir an önce virüsün ya da bakterinin üzerine salarak zaman kazanmış oluyor. Aslında aşı hastalık yapan bakterinin ya da virüsün zayıf halinin vücuda tanıtılması işlemidir” dedi.
Salgın hastalıkların tedavisinde aşılamanın önemli olduğunu belirten Dr. Songül Özer, “Bizim vücudumuzda yani bağışıklık sistemimizde birtakım askerler var. Bu askerlere bu düşmanı yani bakteri ya da virüsü zayıf halini tanıtmak zorundayız ki daha güçlüsü geldiğinde hastalık yapan mikroorganizma vücuda geldiğinde hazırlıklı olalım” diye konuştu.
Birçok bilim insanının koronavirüsün daha ne kadar süre hayatımızda kalacağı ile ilgili tahminlerini söylediğini ifade eden Özer, “Covid-19 enfeksiyonu bir süre daha bizimle birlikte olacak. 2021’de de koronavirüs enfeksiyonu ile yaşamaya devam edeceğiz. İlk aşamada Biontech firması aralık ayında ürettiği aşıyı dünyaya sunabileceğini, uygulatmaya başlatabileceğini ifade etti. Aralık ayının ortalarında aşı çalışmalarının başladığını varsayalım. İkinci dozlarının da ocak ayında yapıldığını düşünecek olursak ortalama şubat, mart ya da ilkbahar aylarında koronavirüs enfeksiyonu sayısının azalmasını bekliyoruz” dedi.
Dr. Songül Özer, koronavirüsle ilgili tek olumlu faktörün aşı olmayacağını söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Aşı sadece gücümüzü artıracak. Koronavirüse karşı hiçbir zaman elimizdeki tek koruyucu etken aşı olmayacak. Geçmişten bu yana uyguladıklarımızdan bahsedelim. Örneğin sarılık yani Hepatit B cinsel yolla ve kan yoluyla bulaştığını biliyoruz. Bunun bir aşısı var ve yaptırıyoruz. Ancak Hepatit B aşısı olmak, artık tüm hayat boyunca test yapılmadan istenilen kişiye kan verilebileceği veya kan alınabileceği, cinsel yolla bulaşabilecek hastalıklara karşı korumaya sahip olunduğu düşünülerek hiç korunmasız cinsel ilişki kurulabileceği anlamı taşımıyor. O aşının da yüzde 100 korumadığını biliyoruz. Aynı durum koronavirüs aşısı için de geçerli olacak. İnsanların ‘Ben aşıyı yaptırdım, sonsuza kadar korunuyorum. Maske takmama, elimi yıkamama ve mesafeme dikkat etmeme gerek kalmayacak’ diye düşünmemesi gerekiyor. Dünyanın en başarılı aşısında bile mutlaka bir korumama yüzdesi vardır.”
Her şey yolunda giderse 2021’in yaz aylarında maske kullanımının bırakabileceğini düşündüğünü söyleyen Özer, “Ancak maske kullanmayı bıraksak bile mesafemize dikkat etmeyi sürdürmeliyiz. Eski normale dönmemiz maalesef 3-4 yılı bulacaktır. Mesafemize dikkat edeceğiz, kalabalık partiler, kalabalık toplantılar yapmayacağız. On, yirmi kişi bir arada olmayacağız, bir arada olsak bile oturduğumuz anda mesafemize dikkat edeceğiz. Aramıza 1 – 1.5 metrelik mesafe koymak zorunda kalacağız. Tabii ki elimizi her zaman yıkayacağız çünkü elimizi sadece koronavirüs enfeksiyonundan korunmak için yıkamıyoruz. Çevremizde var olan birçok bakteri ve virüsten kurtulmak, hem bize bulaşmalarını engellemek hem de diğer insanlara bulaştırmamak için elimizi her zaman yıkamaya devam edeceğiz” dedi.
Covid -19 atlatan kişilerin aşı yaptırmasının tartışmalı bir konu olduğunu ifade eden Özer sözlerini şöyle tamamladı:
“Aşı yaptırabilmek için öncelikle antikor düzeyinin yani koronavirüsü geçirmiş insanlarda da geçirmemiş insanlarda da immunoglobulin m’nin ve immunoglobulin g’nin negatif olması gerekiyor. Bu virüsle daha önce tanışmamış olmamız gerekir. Eğer koronavirüsü geçirdiysek ve vücudumuzda kalıcı, yüksek düzeyde immunoglobulin g yani koruyucu antikorlar varsa zaten doğal yoldan aşılanmışız demektir. Vücudumuz bu mikroorganizmayı tanımış, hafıza hücrelerine yerleştirmiş ve artık aşılanmış gibi düşüneceğiz. Aşıyı ilk planda bu hastalıkla hiç tanışmamış olan yani hem immunoglobulin m’si hem de immunoglobulin g’si negatif olanlara yapacağız. Ama Covid-19’u geçirmiş olmasına rağmen vücudunda immunoglobulin g seviyesi yükselmemiş olanlar var. Bazı hastalarda bu durumla karşılaştık. İmmunoglobulin g’si yükselmemiş olan veya yükseldikten sonra negatifleşenlere aşı yapılması için çalışma yapılabilir. Kişi yaş, yaşadığı ortam veya mesleği nedeniyle risk grubunda olan bir insansa ikinci aşamada aşı yapılma ihtimali olabilir.”